Die Gaste, SAYI: 1 / Mayıs 2008

Göçmen Çocuklarının Eğitim ve Öğretimi

Uzun yıllardır Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti, Eğitim ve Bilim Sendikası’nın (GEW) çeşitli organlarında görev yapan, öğretmen ve yazar Mevlüt Asar’a eğitim ve anadili derslerine ilişkin görüşlerini sorduk.



Mevlüt Asar
    Alman Eğitim ve Bilim Sendikası’nın göçmen çocuklarının eğitimine ilişkin tavrı hakkında kısaca bilgi veriri misiniz?
    Alman Eğitim ve Bilim Sendikası`nın göçmen çocukların eğitim-öğretimine ilişkin tavrı, 1977 den beri çeşitli zaman ve düzeylerde alınan kararlarda ortaya konmuştur. Alman makamlarınca göçmen çocuklarının eğitim ve öğretimine ilişkin olarak bugüne kadar geliştirilen politikalar göçmen işçilere yönelik politikalara endeksli olarak belirlenmiştir. Bu politikaların insancıllaştırılması ve göçmenlere eşit haklar sağlanması günümüzdeki en acil görevlerden biridir. Eğitim politikası da bu anlam da yeniden düzenlenmeli ve göçmen öğrencilere şans eşitliği verilmelidir. Bu şans esştliğinin sağlanmasında anadilin önemli bir yeri vardır. Eğitim ve Bilim Sendikası anadil öğrenimini bir hak olarak görmektedir. Bu hak sadece Alman öğreciler için geçerli olmamalıdır. Sendikamız, göçmen öğrencilerin de kendi anadillerini öğrenme ve geliştirmesine olanak sağlanmasından yanadır.
    Sendikanın anadil derslerinden yana olan bu tavrının pedagojik gerekçeleri de var mı?

    Sendikamızın anadili dersleri için verdiği mücadelenin amacı, Pisa araştırmasının da çok açık bir biçimde eksikliğini ortaya koyduğu, eğitimdeki şans eşitliğinin sağlanmasıdır. Aslında bu amaç yalnız göçmen çocuklar için değil, aynı zamanda Alman işçi çocukları için de geçerlidir.
    Bu amacın hem toplumsal hem de eğitsel boyutları vardır. Anadili dersi, göçmen çocuklarının zihinsel ve kişilik gelişimini güvence altına alarak, onların öğretim ve meslek alanında daha donanımlı olmalarına olanak sağladığı gibi, okul müfredet programlarının hem göçmen çocuklarının hem de çok kültürlü toplumun yararına olarak zenginleşmesine katkıda bulunur.
    Bir başka deyişle “anadili dersi” çok kültürlülüğü derinleştirip geliştireceğinden tüm toplum için; göçmen ailelerinin dil ve kültürlerini okul yaşamına entegre ettiğinden de okullar için bir kazanımdır. “Anadili dersi”nin böyle bir amaca bağlanması ona ayrımcılığa ve asimilasyona karşı bir nitelik kazandırır. Bu bağlamda alındığında anadili dersi geri dönüşü veya yabancıların toplumdan izole olmalarını teşvik edici bir araç olarak düşünülemez. Çünkü bu dersin asıl amacı, bu güne kadar etnik kökenlerinden dolayı ayrımcılık görmüş, geleceklerinin önü tıkanmış genç kuşakların Alman toplumunun bir parçası haline getirilmesidir.
    Bu konuyu biraz daha açar mısınız?

    Bir çok kültürü içinde taşıyan, “çok kültürlü” dediğimiz, bir tek kültür ulusal kültür olarak mutlaklaştırılamaz. Bazı kültürleri, dilleri yok sayarak, yasaklayarak toplumsal birlik sağlanamaz. İnsan haklarına dayalı bir toplum düzeni, etnik/kültürel azınlıklara, kalıcı göçmenlere de kendi kişilik ve bilinçlerini özgürce geliştirebilme güvencesini sağlamak zorundadır. Bu da ancak onlara kendi dil ve kültürlerini öğrenme ve geliştirme olanağının verilmesi ile olur. Çünkü, bilindiği gibi, dil ile kültür arasında genel ve önemli bir bağ mevcuttur. Her dil, bir halkın ya da ulusun kazanımlarının ve deneysel birikimlerinin genç kuşaklara aktarıldığı bir iletişim aracıdır. Bu bağlamda çok kültürlü toplumlarda dil ve dil öğretimi ayrı bir önem taşır. Çünkü, çok-kültürlü yaşam, cok-dilli bir gelişimi zorunlu kılar. Her kültürel azınlık, ancak kendi dilinin geliştirmesine olanak verildiği oranda kültürler arası alışverişe katkıda bulunabilir. Kültürlerin birbiriyle alışverişte bulunabilmesinin ön koşulu ise, toplumdaki farklı kültürlerin aynı değere ve eşit haklara sahip olduğunun kabul edilmesidir.
    Bunlar daha çok kültür politikasına ilişkin talepler değil mi?

    Anadil konusundaki talebimiz sadece politik nedenlere dayanmıyor. Yapılan eğitsel ve dilbilimsel araştırmalar anadilin eğitim ve öğretimdeki önemini ortaya koymuş bulunuyor. Alman Eğitim ve Bilim Sendikası, göçmen işci çocuklarına “isteğe-bağlı zorunlu” ders statüsünde anadili dersi verilmesine ilişkin talebini, bilimsel araştırmaların ortaya koyduğu gerçeklere ve bulgulara dayandırmaktadır.
   
    Bu gerçekler ya da bulgular nelerdir?

    Göçmen çocuklarının büyük çoğunluğunun kişiliklerinin gelişim süreci (Almanya‘da doğmalarına rağmen) kendi ana dillerinde başlıyor ve gelişiyor. Çocuğun kişiliğinin gelişme süreci anadilinde başlıyorsa, Alman okulu bu süreci dikkate almakla sorumludur. Yani okula gelinceye kadarki sosyal, kültürel ve bilgisel birikimini anadilinde kazanmış olan bir çocuğu, sadece Alman dili ve kültürü ile eğitim ve öğretime zorlamak, onun etnik-kültürel kimliğini yadsımanın da ötesinde başarısızlığa mahkum etmek anlamına geliyor. Göçmen çocuklarının bir çoğunun karşı karşıya kaldığı bu durum, ancak iki dilliliğe ve iki kütürlülüğe dayalı bir eğitim ve öğretim konseptleri ile önlenebilir.
    Böyle bir eğitim kolay olmasa gerek?

    Şüphesiz kolay değil, fakat olanaksız da değil. Böyle bir eğitim yeni bir eğitim anlayışı, yeni bir müfredat programı ve yeni metodları gerektirir. Ama ilk koşul, anadili derslerinin tüm okul türlerinde ve seviyelerinde düzenli ders olarak konulmasıdır. Ayrıca altı çizilmesi gereken diğer iki önemli noktayı daha hatırlatalım:
    Birincisi: iki dilli, iki kültürlü eğitim ancak, iki dilin ve kültürün de paralel ve eşgüdümlü bir biçimde öğretilmesi ile gerçekleşebilir.
    İkincisi: Bunun hayata geçirilebilmesi için de öğretmen ve eğiticilerin bu tür bir eğitim-öğretim için hazırlanmaları, yetiştirilmeleri gerekir.
    Tüm bu tezlere karşılık, anadil öğretiminin, çocukların Almanca öğrenmesini ve okula uyum sağlamasını engellediği yönünde görüşler de var.
    Bir kısım tutucu politikacılar ve eğitimciler böyle bir görüşü savunuyorlar. Aslında bu asimilasyoncu bir görüş olup gerçekleri yansıtmıyor. Belirttiğim koşullarda verilen anadili dersleri hem sağlıklı bir entgerasyonu hem de Almanca öğrenimini kolaylaştırıyor.
    Uygulamalar, anadili dersinin, Almancanın öğrenilmesine katıkıda bulunduğu gibi, göçmen çocukların okula entegre olmalarını da hem öğrenim psikolojisi hem de sosyolojık yönden desteklediğini gösteriyor. Ayrıca, anadilin, çocuğun ailesi, yakınları ve kendi azınlık toplumuyla iletişim kurabilmesi için vazgeçilmez bir araç olduğu da unutulmamalıdır. Anadilini bilmenin ve iki dilli olmanın göçmen çocuklarının mesleki şanslarını artırdığı da ayrı bir gerçek. Sendikamız işte bu verilerden yola çıkarak, anadili derslerinin en iyi koşullarda ve okul sistemine entegre olarak verilmesi için mücadele vermektedir.
    Anadili derslerinin en iyi koşullarda verilmesi ve okul sistemine entegre edilmesi ile neyi kastediyorsunuz?

    Bu dersler herşeyden önce, tüm eyaletlerde eğitim makamlarının denetimine alınmalıdır. “Anadili dersi”, çocukların iki dillilik durumu dikkate alınarak verilmeli, her iki dilin de duygusal, sosyal ve bilgisel öğrenim süreçlerinde hem bir ifade aracı hem de bu süreçlerin bir ürünü olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle, okulda verilen bütün dersler, özellikle de dil dersleri (Almanca-anadil-yabancı diller) arasında hem kısa erimli hem de uzun erimli bir eşgüdüme ihtiyaç vardır.
    Anadili dersleri konusundaki bu taleplerinin yaşama geçirilmesi yönünde sendika tarafından ne gibi çalışmalar yapılıyor?

    Sendikamız anadili derslerine ilişkin taleplerinin yaşama geçirilebilmesi için, geçmişte olduğu gibi günümüzde de kısa ve uzun erimli birçok etkinlikler tasarlıyor ve bunları uygulamaya çalışıyor. Bunlardan bir kısmını şöyle sıralayabilirim:
    Göçmen örgütleri ile “anadili dersi” konusundaki işbirliğini geliştirmek ve taleplerin gerçekleşmesi için birlikte mücadele vermek. Bu işbirliğini en somut biçimde, Eyalet Hükümeti’nin anadili dersi için ayrılan öğretmen kadrosunu 1/3 oranında azaltma kararına karşı başlatılan “imza kampanyası”nda ve protesto eyleminde yaşadık.
    En önemli görevlerden biri de, anadili derslerinin önemi ve işlevi konusunda başta politikacılar olmak üzere, ilgili kurumlar ve yöneticileri ile sendika üyelerini aydınlatmak, ve sorunların çözümüne ilişkin öneriler sunmaktır.
    Bir başka görevimiz de Almanya’daki veya göçmen alan diğer komşu ülkelerde geliştirilen başarılı model ya da uygulamaları tanıtmaya ve yaymaya çalışmaktır.