Die Gaste, SAYI: 11 / Mart-Nisan 2010

Helal Molekül
Haram Molekül


Mehmet KORKMAZ




Helal Molekül, Haram Molekül
    Gliserin, molekül yapısında bulunan üç hidroksil gruplarından (OH grupları) dolayı en basit alkoller gurubuna (Etanol, Metanol) aittir.

    "Aşağıdaki tabela, hangi E-numaranın (gıdaların üretimi, hazırlanması, ambalajlanması sırasında ürüne katılan maddelerin listesini içerir.) Helal/Haram kriterleri ile uyumlu olup oldmadığını göstermektedir.
    Bu tabela bir beslenme teknisyeni ve bir İslam bilgini ile hazırlanmıştır.
    Kısaltmalar:
    X= Etanol ile arıklandırma. (haram olması mümkün)
    F= Etanol ile arıklandırma. (haram olması mümkün)
    T= Hayvansal yağ asidi ya da hayvansal Protein ile esterleşme (esterleşme:Yağ asitlerinin alkollerle girdikleri reaksiyonlardır). (haram olması mümkün)
    N= Haram. (haram olması mümkün)
    E-Numaraları" (bazıları) :

E416 Kâraya zamkı F,N
E418 Jellan Zamkı F,N
E422 Amonyum fosfat (Gliserin)
Gliserin (E 422) kimyasal olarak kârbon atomuna bağlı üç hidroksil grubu (OH) içerir. Bütün yağların molekül çekirdeğinin tabanını oluşturur. (Bütün bitkisel ve hayvansal yağlarda bulunur). Gliserin ürünün dayanaklığını artırarak ürünün kalitesini sabit tutar. Çoğunlukla et, pasta ve reçel üretiminde kullanılır. Gliserin insan vücudu tarafından da üretilir ve kesinlikle uyuşturucu/hoşlandırıcı bir etkisi yoktur. Bu yüzden de böyle moleküller haram değildir. Aynısı E-471 ve Lesitin için de geçerlidir.
 
E471 Yağ asitlerinin mono ve digliseritleri
(Emülgatör)

E471, hayvansal yağ asitlerinden oluşmuşsa, kullanılmamalıdır.
Pastalar, Kekler, Çikolatalı ürünler, Margarinler, Kakao, Süt Tozu, Patates Püresi, Prinç ve Makarna
T
Kaynak: http://www.halal.de/HC_E-Nummern.htm



    “Etin helali olduğunu biliyorduk da, şimdi moleküllerin helallığı nereden çıktı” diyeceksiniz.
    Die Gaste’nin 4. sayısının başsayfasında  "Etnik reklamcığa hoş geldiniz" başlığı altında şunlar yazılmıştı:
        "... (Bu etnik reklamcılığın oluşmasındaki en büyük etmen firmaların, müşteri kazanmak istemesidir)... Diğer bir konu ise, ekonomik krizin derinleşmesiyle müşterilere olan rekabetin artması sonucu bu etnik reklamcılığın ne kadar etnikleştirileceği ve derinleştirileceğidir. Bu da paralel toplumların içinde yeni bir paralel toplumların yeşermesi potansiyelini birlikte getirecektir.” (Die Gaste, Sayı: 4 / Kasım-Aralık 2008)
    Ve sonunda 2009 finans krizinin getirmiş olduğu iflaslar, işsizlik, aşırı üretim, düşük ücret ve malların satılamaması, rekabeti artırarak pazarlara olan ihtiyacı daha da artırmıştır. Yeni pazarların olmayışı(bulunmaması), bazı rant kesimlerini yeni pazarlama yöntemleri aramaya yöneltmiştir. Buldukları bu yeni pazarlama yöntemleri ise “helalcilik” bazında sertifikalama sistemi olmuştur. Amaç şöyle ifade edilmektedir:
        “EHZ’in Helal Sertifikalama Sisteminden istifade eden et ve gıda maddeleri imalathaneleri ve mezbahaneleri, bu sertifikalama sistemiyle helal standartlarına uygun helal gıda maddeleri üretebilecekler ve bu standardı kazanan işletmeler pazar paylarını arttırabileceklerdir.” (EHZ, Avrupa Helal Sertifika Enstitüsü)
        “İsrail’in ‘koşer’ adıyla uyguladığı helal sertifikasıyla İslam dünyası 2004’te tanıştı. Müslüman ülkelerin yanı sıra Müslüman nüfusa sahip Avrupa ülkeleri Almanya, Fransa, Belçika hatta Vietnam bile ‘helal’ sertifikası veriyor.” (Zaman, 25.02.2008) .
    Bu yeni helalciliğin nedeni ise, artan bu pazardan “pay kapma” olarak somutlaşmıştır: Dünya “helal pazarı” 2006 da 580 milyar dolar iken, bu yıl 2 trilyon dolar olacağı tahmin edilmektedir. Ve bugün “helal et” sektöründe en çok satan firmalar ise Avustralya ve Brezilya merkezlidir. (Handelsblatt, 08.12.2008)
    Şimdiye kadar bildiğimiz ‘helal’ –Türk bakkalarından tanıdığımız gibi– sadece et kesiminden oluşmaktaydı, domuz eti zaten yoktu ve alkol de bulmak hemen hemen imkansızdı. “Helal” sadece bu kadardı, çünkü; “Bir ürünün helal olması için, içinde domuz eti ve domuz ürünleri, alkol ve kan bulunmaması, tüm et ürünlerinin İslamiyetin yenmesini meşru kıldığı hayvanlardan oluşmaları ve İslami usullere göre uygun kesilmiş olmaları gerekmektedir” (www.eurohelal.de) diye buyruluyordu. Buraya kadar da yeni birşey yoktu.
    Yeni olan ise, bu helal-kavramının genişletilerek ve derinleştirilerek, sadece et-ürünlerinin değil, bütün yiyecek maddelerinin atomlarına kadar (helalciliğe uygun olarak) yeniden gözden geçirilmesi  ve tanımlanmasıdır. Böylece, insanın rüyasında dahi hiç akla gelmeyecek maddeler, moleküller, vitaminler, ilaçlar, üretim prosedürü, kremler, temizlik maddeleri, yapıştırıcılar, reçeller, pastalar hatta mayalanmada kullanılan enzimler (Mesela hayvansal enzim kullanılmış mı? Kullanılmışsa islami kurallara göre kesilmiş mi?) ve bakteriler (Bakterilerin besiortamı, yani proteinler helal mi, domuz proteinleri kullanılmış mı?) bile “helalcilik” kapsamına alınmıştır. “Helal kavramı yalnız gıda maddelerini değil, aynı zamanda gıda maddelerine eklenen maddeler, paketlemede kullanılanlar, kozmetik mamüller ve deterjanlar, çamaşır tozlarının içeriğindeki kimyevi maddelere kadar hepsini kapsar”. (www.halal-zertifikat.de).
    Bütün bu ürünlerin ise sertifikalanması (islama uygunluğu) gerekmektedir. İşte tam bu sertifikalama sistemi “helalci”lerin yeni rant kapısını oluşturmaktadır, çünkü bu hizmetler için binlerce Euro yıllık aidat ödenmesi (aşağıdaki tabelada gösterildiği gibi) ve bu aidatın da her yıl yeniden tazelenmesi gerekmektedir.

Helal Molekül, Haram Molekül
    Böylece “helal”in derinliğine ne kadar inilirse sertifikalanması gereken ürünler o kadar da artacak, kendilerinin ve çok uluslu şirketlerinin pazarlarını genişletmeye yardımcı olunacaktır. Bugün 50’ye yakın sertifika veren şirket bulunmak- tadır. Bunların çoğu İran, Malezya ve İndonezya merkezlidir. Almanya’da da böyle kurumlar son zamanlarda artmaktadır ve hepsi de ücretlidir. Sertifikalamayı müslüman ülkeleri yaparken, “Nestle, Tesco gibi Müslüman olmayan çok uluslu şirketler, Müslümanlara yönelik hizmet ve ürünlerini genişleterek küresel helal pazarının tahminen yüzde 90’ını bu şirketler kontrol etmektedir.” (Zaman, 25.02.2008).
    Diğer bir olgu ise, “helal”in de, “Bio”da olduğu gibi bir standartlaşmaya gidilerek “helal” adının tescilli bir marka haline getirilmesidir. Bu da artık hiç kimsenin bir ücret ödemeden bu adı kulanamayacağı anlamına gelmektedir. Küçük bakallar, marketler (kendi kesimini kendisi yapanlar) ise belirli bir ücret ödemeden “helal” adını kullanamayacak, ya da ürünlerinin bir bölümünü ancak büyük şirketlerden daha pahalıya almaları gündeme gelecek ve bu şirketlere bağımlılıkları artacaktır.
    Sözü edilen sertifika firmaları bugün sadece gıda sektöründe faliyet gösteren firmaları (Nestle, Dr. Oetker, Müller, Gazi gibi) değil, aynı zamanda gıda sektörüyle hiç alakası olmayan kimya ve ilaç sektöründe de (Basf, Bayer, Degussa, Evonik, Merck gibi) sertifikalama yapmaktadır.
     Ve sorunun en ilginç ve en kârlı yanı tam da burada başlamaktadır. İlginç olan, dünyanın en büyük kimya, petrol ve enerji sektöründe faliyet gösteren bilimsel firmaların “helalcilik”e neden ilgi gösterdikleridir. Mesela dünyanın en büyük firmalarından biri olan BASF Kimya Şirketi’nin (2008 yılındaki cirosu, 62 milyar Euro ve yaklaşık 100.000 işçi çalıştırmaktadır) “helalcilik”le olan ilişkisini tabelayla göstermektedir.

Helal Molekül, Haram Molekül
(Bkz. http:// www.nutrition.basf.com/Files/ PDF/News/Nutrition/ Product%20Catalog%20Human%20Nutrition.pdf)

    Bu tabelada ve dipnotta da görüleceği gibi, amaç pazarlanması bütün dünyada mümkün ve her dinde ve kültürde kabul gören evrensel vitaminler ve buna göre molleküller üretmektir. “İngiltere’nin Principle Healtcare ve Kanada’nın Duchesnay’i gibi ilaç şirketleri, artık jelatin ya da diğer hayvansal türevler içermeyen helal vitaminler satıyorlar.” (Zaman, 30.05.2009)
    Sadece temizlik maddelerine bakıldığında (Deterjan, bulaşık suyu, şampuan, sabun vb.) bu maddelerin içinde alkol bulunduğu kuşkusuzdur (alkolün yağ çözücü niteliğinden dolayı). Amaç artık alkol-moleküleri içermeyen yeni helal-ürünler (Helal-Omo, helal-Pril, helal-Nivea, helal-sabun, aklınıza ne gelirse) pazara sürmektir. Bütün bu ürünler göz önünde bulundurulduğunda bu pazarın ve arkasında yatan kârın ne kadar büyük olduğu tahmin edilebilir. Diğer bir olgu ise bu sektördeki (kimya, ilaç, petrol) firmaların, ulemanın ve din bilginlerinin İran’dan veya Malezya’dan verdikleri fetvalar ile islami şartlara göre, yani helal-üretimde bulunmaları ve bu gibi hizmetlere meşruiyet kazandırıyor olmalarıdır.
    İşlerine geldiğinde helal-vitamin, çözüm bulamadıkları zaman da, aşağıdaki tabelada bir ilaç firmasının yaptığı gibi kuran’a atıfta bulunarak (hem de bozuk Türkçe ile ve bilgisayarda Türkçe karekter kullanmaktan aciz) işin içinden çıkılacaktır.

Helal Molekül, Haram Molekül Helal Molekül, Haram Molekül Helal Molekül, Haram Molekül
        “Olgularında gösterdiği gibi, çoğu sertifika firması, müslümanlardan çok şirketlerin çıkarlarını göz önünde bulundurmaktadır.” (Mahmoud Tatari von Halal Control in Rüsselsheim)
    Son iki, üç yılda ki olguların ve gelişmelerin nedenleri ise son yıllarda Avrupa’yı da içine alan ekonomik krizlerdir. (1997 Asya krizi, 2003 krizi ve son 2009 finans krizi).  
    Burada kimin daha fazla kâr edip etmiyeceği, bu ‘helalcilik’in hangi dinamiklerin ürünü olduğu fazla önemli değildir. Önemli olan bu gelişmelerin topluma nasıl yansıyacağı ve sonuçlarıdır.
    Ürünün ve üretimin kendisi, ya ihtiyaca (talep) göre şekillenir, ya da ihtiyacın kendisi ürün ve üretime göre şekillendirilir.
    Birinci örnekten yola çıkıldığında, ihtiyaç (talep) veridir, ürün ve üretim ona tabii kılınır. Bunun anlamı da, bugün Almanya’da bu gibi helal-ürünlere (helal-deterjan, helal-şampuan, helal-makyaj, helal-ilaç gibi) rağbet gösteren muhafazakâr bir toplumun varlığını öngörür. Almanya’daki Türkiyeli toplum yakından incelendiğinde, bu gibi ürünlere (et hariç), talebin yok denecek kadar az olduğu görülecektir. “O zaman bu kadar helal-vitamini kim yutacak?” sorusu akla gelmektedir. Bu kadar helal-üretim neden?
    İkinci örnekten yola çıkıldığında ise ürün ve üretim veridir ve ihtiyaç (talep) ona tabii kılınır. Bunun anlamı ise, Almanya’da yaşayan Türkiyeli toplumun Müslümanlık tabanında dışarıdan bir etki ile muhafazakârlaştırılmasının gündeme getirileceğidir, çünkü ancak o zaman bu kadar helal-ürünlere ilgi gösterilecek ve o kadar da helal-vitamin yutulacak, kârlar da o kadar artacaktır. Bu da insanların bir sınır içine hapsedilmesi demektir. Nasıl ki bir ülke iç pazarını korumak için bir sınıra ve gümrüğe ihtiyaç duyarsa, ülke içinde bulunan toplulukların da kendi çıkarlarını korumak için bir sınır veya gümrüğe ihtiyaçları vardır. Bu gibi sınırlar biçimsel olarak dinsel, ırksal olabilirken, aynı zamanda çevrecilik, bölgecilik, bio-tarımcılık olarak da ortaya çıkabilmektedir. Amaç ise hep aynıdır: İnsanları başkalaştırarak ve diğerlerinden kopararak kendi pazarını oluşturmak ve rakibini dışarıda bırakmak (helal, koşer, bio’da olduğu gibi).
    Diğer bir olgu da bu gelişmelerin bugün birlikte çalışan işçilerin (ırkına, dinine, cinsiyetine bakılmadan) zaman içinde birbirinden ayrılmasını da birlikte getireceğidir, çünkü bu üretim tarzı (helal-üretim) Arap ya da Türk, Müslüman ve erkek işçi gerektirecektir. Bir firmanın (Meemken GmbH) sahibi: “Bizde haftanın üç gününde Muhammed’in kanunlarına göre üretim yapılmaktadır. Henüz helal üretimde bulunabilmek ve domuz artıklarının sosise karışmaması için makineleri titizlikle temizliyoruz, fakat yakında üretimi ayırmak için, yeni bir fabrika kurmayı düşünüyoruz.” (Spiegel online, 6.10.2009)
    Böylece üretimi bölerek işçiler de bölünecek. Helal-üretimde bulunan Müslüman, Türk ve erkek, haram-üretimde bulunan Alman, Hıristyan ve erkek ile karşı karşıya getirilecek. Süpermarketlerde helal-ürünler ile haram-ürünler ayrıştırılacak, ona göre de helal/haram personel alınacak. İnsanlar, alışverişte, helal-deterjan mı yoksa haram-deterjan mı ikilemi arasında bocalayacak, ulemaya da sorulduğunda “ürünün helali varken haramını almak günahtır” denilecek. Ne de olsa “helal” eti “haram” pril ile yıkanmış tabakta yemek mübah olmayacağına göre...
    Aynı firmada, birisi, namaz kılmak zorunda bırakılacak (işi adabına uydurmak için), diğeri “biz dinimize niçin sahip çıkmıyoruz” demagojisi ile karşı karşıya kalacak. Birisi Hıristiyan sendikasında örgütlenirken, diğeri Müslüman sendikasında örgütlenecek. İkisi de, işverene karşı haklarını aramaları doğrultusun-da, bir yandan birbirlerine rakip olacak ve diğer yandan bu dünyanın fani dünya olduğu, ahirete ise haklarını alacakları vaizleriyle teselli edilecek, insanlar bir daha bölünecek.
    Kazanılan para ve elde edilen kâr da helal bankaya yatırılacak. “İlk şeriat bankası Mannheim’a geliyor: Faiz, Şans oyunları ve erotik sektöründe yatırımlar yasak” (ZDF heute.de, 29.12.2009), “İslami Bankacılık: Kapitalizm ile Sosyalizm arasında üçüncü yol” (Reinhard Löffler-CDU, SZ, 19.12.2009). Sanki en büyük vurgunlar ve dolandırıcılık banka sektöründe ve kendine ‘’temiz’’ sıfatını yapıştıran din söylemli firmalarda yapılmamış gibi davranılmaktadır (2009 Finans-banka krizi, Yimpaş, Jetpa, Kombassan, Deniz Feneri).
    Bu gelişmelerin topluma yansıma biçimi ise, giderek başkalaşmış, bulundukarı toplumun dışına çekilmiş, yaşadıkları ülkedeki yerli toplumun önyargılarını ve korkularını güçlendiren ve onları karşılarına alan yalıtılmış bir topluluğu (paralel-toplum) doğurması ve derinleştirmesi şeklinde olacaktır. Yakından bakıldığında ise, bu artan helal-üretim tarzı ile yerli halkta yabancı düşmanlığı ve müslüman fobisi artışı arasında bir parallelik gözlenecektir.
    Der Spiegel (37/2008) dergisi bunu dolaylı olarak şöyle ifade ediyor:
        "Globalizm, minare inşasına şiddetli, ama başarısız olarak karşı çıkan İsviçre’nin 4983 nüfuslu Wangen kasabasına da yetişti. Burada Nestle firması Müslümanlar için helal yufka üretiminde bulunuyor.”
    Bugün Avrupa’da en çok helal üretimde bulunan ülkelerden biri de İngiltere’dir:
        İngiltere’de dünyanın en büyük tavuk restorantları zincirinden biri olan Kentucky Fried Chicken (KFC), mönüsüne ‘helal tavuk’ koyuyor, McDonald’s bir yıl önce Londra’da Avrupa’da ilk helal burger satan mağazasını(bayisini) açtı. İngiliz süpermarketleri Tesco ve Sainsbury’s helal sortimanlarını açtı.” (Spiegel online, 08.09.2008).
    Bu gelişmelerin sonucunda İngiltere’de şeriat hukukunun tartışılması tesadüf değildir:
        “Anayasa başkanı şeriat’ı hukuk sistemine entegre etmek istiyor’’ (Spiegel online, 04.07.2008).
        ”Tüm Danimarka kanatlı kümes hayvanı endüstrisini verimlilik sebebiyle Helal’le değiştirildi.” (wp-irak.de 03.08.2009)