Die Gaste, SAYI: 13 / Temmuz-Ekim 2010

Çocuklarda Yoksulluk ve Göç
[Kinderarmut und Migration]


Dr. Carolin BUTTERWEGGE
NRW Eyalet Parlamentosu Milletvekili (Die Linke)




    20.000’in altında nüfusu bulunan belediyelerde, 2005 yılı itibariyle, göç kökenli insanların %23’ü yoksuldur; 200.000’in üzerinde nüfusa sahip büyük kentlerde ise, bu oran yaklaşık %32’dir. Federal Hükümetin Entegrasyondan Sorumlu Bakanlığı, Almanya’da yoksulluk tehlikesiyle karşı karşıya bulunan nüfusun %36’sının göç kökenli olduğu ve büyük şehirlerdeki yoksulluk tehlikesiyle karşı karşıya kalan nüfusun neredeyse yarısının (%48) göç kökenli kişilerden oluştuğu sonucuna ulaşmıştır.
    Göçmen ailelerden gelen çocuk ve gençlerin ortalamanın üzerinde olan yoksullukları, her ne kadar ulaştığı boyutlar açısından çoğu kez kanıtlanmış olsa da, sonuç ve nedenleri açısından son derece az sorgulanmıştır. Göç kökenli nüfus içerisinde yoksulluk boyutları hakkında on yıllar boyunca güvenilir veriler neredeyse hiç bulunmamaktaydı, çünkü farklı nüfus istatistikleri, salt Almanları ve yabancıları ya da Berlin Ekonomi Araştırmaları Enstitüsü’nün Sosyo-Ekonomik Panel’inde (SOEP) olduğu gibi, yalnızca, Alman olmayan yerleşik nüfus içinde aynı kökene sahip en büyük grupları ele alıyorlardı. Ancak ilk defa 2005 yılında, resmi nüfus istatistiği, her yıl nüfusun yüzde birini anket düzeyinde inceleyen Mikrozensus’la (mikro nüfus sayımı), Alman ve Alman olmayan ayrımdan, göç kökenliliğe ilişkin kapsamlı bir ayrıma geçmiştir. Mikrozensus verileri, adlandırıldığı biçimiyle, yoksulluk riski ortalaması aracılığıyla göç kökenli nüfusun %28 ile yerlilerden (2005’de %11) iki buçuk kat daha çok yoksulluktan etkilendiklerini ortaya koymuştur.
    Yaşları küçüldükçe genel olarak yoksulluk riskleri artan çocuk ve gençler göz önüne alındığında, daha büyük farklılıklar açığa çıkmaktadır. Federal Hükümet’in III. Yoksulluk ve Zenginlik Raporu’na göre (2008: 141) yoksulluk riski oranı, diğer bir ifadeyle yoksulluk sınırının altında bir gelire sahip ailelerde yetişme olasılığı, 2005 itibariyle 15 yaş altındaki göç kökenlilerde, yerli yaşıtlarından yaklaşık üç kat yüksektir. Ortalama olarak ilk grubun %32’si ve ikinci grubun “yalnızca” yaklaşık %13’ü geliri düşük aile gruplarında yaşamaktadır. Bu bağlamda, yoksulluk sınırı, adlandırıldığı biçimiyle net gelir eşdeğeri ortalamasının %60’ına denk düşmektedir, yani tek kişi için aylık 736 Euro.
    Göç kökenli çocuklarda yoksulluktan etkilenme düzeyinin bu dramatik boyutunu Kuzey Ren Vestfalya Eyalet Hükümeti’nin bir raporu da ortaya koymaktadır. Bu rapora göre, yoksulluk sınırı net gelir eşdeğeri ortalamasının yarısından azına dayanmıştır – 2005’te yalnız yaşayan bir kişi için yaklaşık 615 Euro. Rapor, Mikrozensus’un eyalete ait verilerinden hareketle, 18 yaş altındakilerin %35’ine denk düşen göç kökenli çocuk ve gençlerin sayısını 1,1 milyon olarak saptamıştır. Bunların %41,1’i, yani 455.000’i gelir düzeyi düşük gelirli ailelerde yaşamaktadırlar. Bunun yanı sıra, tüm çocuk ve gençler için eyalet ortalaması %24’tür. Yabancı pasaportu bulunan yaşı küçük çocukların yarıdan fazlası, %55’i ve Alman pasaportu bulunan (ama göç kökenli olanların) üçte biri, %35’i yoksulluk içinde yaşamaktadır. Toplam olarak Kuzey Ren Vestfalya’da gelir düzeyi düşük çocukların yarısından fazlası (%60) göç kökenine sahiptir.
    Almanya’da çocuk yoksulluğu, herşeyden önce, etkilenenlerin göçe dayalı geçmişlerinden kaynaklanan konumlarına göre dağılım gösteren açık bir olgudur.
    Yerel olarak ve yerleşim bölgelerinin büyüklüğüne göre de farklı yoksulluk riskleri mevcuttur. Örneğin 15 yaş altındakiler için SBG II (Sosyal Güvenlik Yasası II. Kitap) ödeneklerinden yararlanma sıklığı, Kuzey Ren Vestfalya’da, Coesfeld’de %6‘dan Gelsenkirchen’de %33’e varan bir dağılım göstermektedir. Diğer yandan, göç kökenli insanların yoksulluk riski belediyelerin nüfus sayısına göre artmaktadır. Büyük kentlerde yaşayan göçmenler, kırsal bölgelerde yaşayanlardan belirgin bir biçimde daha yüksek yoksulluk riskleri taşımaktadır. 20.000’in altında nüfusu bulunan belediyelerde, 2005 yılı itibariyle, göç kökenli insanların %23’ü yoksuldur; 200.000’in üzerinde nüfusa sahip büyük kentlerde ise, bu oran yaklaşık %32’dir. Federal Hükümetin Entegrasyondan Sorumlu Bakanlığı, Almanya’da yoksulluk tehlikesiyle karşı karşıya bulunan nüfusun %36’sının göç kökenli olduğu ve büyük şehirlerdeki yoksulluk tehlikesiyle karşı karşıya kalan nüfusun neredeyse yarısının (%48) göç kökenli kişilerden oluştuğu sonucuna ulaşmıştır.
    Özellikle farklı kökene sahip göçmen gruplarının farklı yoksulluk riskleri birçok yönden yeterince aydınlatılmamıştır. Göç kökeni farklı gruplara özgü bu tür yoksulluk riski ortalamaları –ki zaman içerisinde belli ölçüde ters yönde gelişmiştir– hakkında, Sosyo-Ekonomik Panel bilgi vermektedir. Ayrıca Alman Ekonomi Araştırmaları Enstitüsü’nün yaptığı bir anket ve bunu temel alan Federal İstatistik Kurumu’nun 2008 veri raporu, yoksulluk sınırını aile gelir eşdeğeri ortalamasının %60’ı olarak belirlenerek 2001 ve 2006 yıllarını karşılaştırmıştır. Daha önceki 2006 raporu, 1996 yılını 2004 ile karşılaştırmıştır. Böylece genel olarak 1996 ile 2006 yılları arasındaki gelişmeler belirginleşmektedir. Buna göre, başlangıçta Türkiyeli göçmenler %39 oranıyla en yüksek yoksulluk riskine sahipti; onları eski Yugoslavyalı göçmenler (%30), sonradan gelen Alman göçmenler (%20), Güneybatı Avrupalı göçmenler (İspanya, Portekiz, İtalya ve Yunanistan %15) ve Almanlar (%12) takip etmiştir. 10 yıl sonra yoksulluk riski en yüksek grup olarak eski Yugoslavya’dan gelen gelir düzeyi düşük göçmenler %32 oranıyla Türkiye’den gelenlerle (%26) yer değiştirmiştir; bunları, sonradan gelen Alman göçmenler (%21) ve %15% oranla, Almanlardan da (%16) daha düşük bir yoksulluk riski ortalaması bulunan Güneybatı Avrupalı göçmenler takip etmiştir.
    1996’dan 2006’ya kadar, Güneybatı Avrupalı ve Türkiyeli göçmenlerin (hala yüksek bir düzeyde olan) yoksulluk riski azalırken, sonradan gelen Alman göçmenlerde ve Almanlarda biraz ve eski Yugoslavyalılarda sert bir biçimde yükselmiştir. Kuşkusuz gelinen bölgelere göre kaba bir sınıflandırma yapan bu veriler, aynı kökenden gruplar içerisindeki ciddi farklılıkların üzerini örtmektedir. Sorun, eski Yugoslavya’nın belli başlı etnik gruplarında ya da Türk kökenli göçmenlerin çoğunluğunda olduğu gibi arka planında klasik anlamda “misafir işçi” konumunda olmayan, genelde siyasal baskı görenler statüsündeki Kürtler örneğinde olduğu gibi, ulus devlet sınırlarına dayalı aynı kökenden gruplara yönelik istatistiksel bulguların net olmayan yönlerinin bulunmasıdır.
    Özetle, göç kökenli aile ve çocuklarda yoksulluğun farklı yönleri değişken bir sosyo-yapısal tablo oluşturmaktadır. Bir yandan vatandaşlığa alınan Batı’nın sanayileşmiş ülkelerinden ve AB’nin batı ülkelerinden gelenlerin gelir düzeyleri yerlilerin gelir düzeyleriyle eşitlendiği –ki bu açıdan refah ve zenginlik de ortaya çıkmaktadır–; diğer yandan yelpazenin yoksulluğa yakın ucunda, eski Yugoslavya ya da Türkiye gibi üçüncü ülkelerden gelen göçmenlerden ve daha az olmak üzere, henüz 1990’lı yıllarda gelmiş olan –çoğunlukla sonradan gelen Almanları– yeni göçmen gruplara ait kişilerden oluştuğu gözlenmektedir.
    Son olarak da, şimdiye kadar belirtilenlerden daha yoğun biçimde yoksulluk içinde yaşayan, ama belirli bir yerleşik nüfusa dayalı geleneksel istatistiklerin kapsamı içine alınmadığından, daha nadir olarak dile getirilen birkaç küçük göçmen grubu daha bulunmaktadır. Bunlar, henüz kalıcı statüsü bulunmayan AB-devletlerinden gelmemiş mülteciler ve de oturum için resmi evrakı olmayıp Almanya’da geniş ölçüde hakları bulunmadan yaşayan, adlandırıldıkları biçimiyle, yasadışı olan insanlardır. (Sonrasında yasadışılaştırılan insanlar). Onların yoksulluk riskleri yoksulluk araştırmaları tarafından neredeyse hiç konu edilmemektedir, çünkü bir yandan SOEP gibi aile birimini esas alan istatistikler tarafından kapsam içerisine alınmamaktadırlar ve öte yandan, belirli uluslara ilişkin çok düşük somut rakamlar ifade etmekte ve etnik-kültürel açıdan ve oturum hakları yönünden geniş bir heterojenlik göstermektedirler. Bilim dünyasında, geniş ölçüde, özellikle iltica başvurusu temelinde maddi yardım alanların, devletin neden olduğu ve ancak sınırlı ölçüde yasal işgücü piyasasına girebildikleri ya da hiç giremedikleri için yoksulluk içinde yaşadıkları konusunda görüş birliği mevcuttur. Bu nedenle yoksulluk tehlikesiyle en çok karşı karşıya kalan göçmen gruplarının yoksulluk risklerine ilişkin araştırmalara gereksinim duyulmaktadır.
   
     
    Kaynakça:
    Auernheimer, Georg (Hrsg.): Schieflagen im Bildungssystem. Die Benachteiligung der Migran-tenkinder, 4. Aufl. Wiesbaden: VS Verlag für Sozialwissenschaften 2010
    Boos-Nünning, Ursula (2000): Armut von Kindern aus Zuwandererfamilien, in: Christoph Butterwegge (Hrsg.), Kinderarmut in Deutschland. Ursachen, Erscheinungsformen und Gegen-maßnahmen, Frankfurt am Main/New York: Campus, S. 150-173
    Butterwegge, Carolin: Armut von Kindern mit Migrationshintergrund. Ausmaß, Erscheinungsfor-men und Ursachen, Wiesbaden: VS Verlag für Sozialwissenschaften 2010
    Butterwegge, Christoph/Klundt, Michael/Belke-Zeng, Matthias: Kinderarmut in Ost- und West-deutschland, 2. Aufl. Wiesbaden: VS Verlag für Sozialwissenschaften 2008
    Gomolla, Mechthild/ Radtke, Frank-Olaf: Institutionelle Diskriminierung. Die Herstellung ethni-scher Differenz in der Schule, Opladen: Leske & Budrich 2002
    Hanesch, Walter/Krause, Peter/Bäcker Gerhard: Armut und Ungleichheit in Deutschland. Der neue Armutsbericht der Hans-Böckler-Stiftung, des DGB und des Paritätischen Wohlfahrtsverbands, Reinbek bei Hamburg: Rowohlt 2000
    Ministerium für Arbeit, Gesundheit und Soziales des Landes Nordrhein-Westfalen (Hrsg.): Sozial-berichterstattung des Landes Nordrhein-Westfalen. Prekäre Lebenslagen von Kindern und Jugend-lichen in Nordrhein-Westfalen, Düsseldorf 2009
    Mohr, Kathrin: Stratifizierte Rechte und soziale Exklusion von Migranten im Wohlfahrtsstaat, in: Zeitschrift für Soziologie 5/2005, S. 383-398