Die Gaste, SAYI: 13 / Temmuz-Ekim 2010

Türkçe Yanlışları II


Dr. phil. Esin İLERİ





    Bu sayıdaki “Türkçe Yanlışları” üzerine olan makaleme başlamadan önce, “Die Gaste”nin 12. sayısındaki (Mayıs-Haziran 2010) ilk makalemde değindiğim bir konuyu biraz daha geniş açıklamak istiyorum; zira bazı yanlış anlamalar olmuş.
    İlk makalemde “anadil” kelimesinin hangi anlamda kullanıldığını açıklarken, örnek olarak “Latince”yi göstermiş ve Fransızca, İspanyolca, İtalyancanın Latinceden üretilmiş diller ğunu yazmıştım. Yalnız bu “üretme” tabiî ki –“Esperanto”da ğu gibi–- yapay bir üretme değildir. Roma İmparatorluğu topraklarında yaşayan insanların yüzyıllar boyunca anadil Latinceden, daha doğrusu halkın konuştuğu “kaba Latinceden” (Vulgärlatein) ürettikleri Romen dilleridir. Bugün dokuz Romen dili vardır ve bu diller, Hint-Avrupa dillerinin bir alt grubunu oluşturmaktadır. Umarım, bu açıklamayla yanlış anlaşılmaları önleyebilmişimdir.

***


    Bugünkü makalemde ise bazı imlâ yanlışlarına değineceğim. Adı geçen imlâ yanlışları, yazılışı aynı olan bir kelimenin vurgusu veya hecelerin uzun ya da kısa yazılıp okunması sonucu ayrı anlamlara geldiğinin gözardı edilmesine dayanmaktadır. Türkçeye has bu özellik birçok kimse tarafından ya bilinmediği, ya da önemsenmediği için, imlâ yanlışı ile anlam yanlışı yapılmaktadır.
    Gazete ve dergilerde sıkça rastlanan bu imlâ yanlışlarından biri “+da/+de” ekidir. Ekin önündeki “artı” işareti bu ekin yalnız isimlere geldiğini gösterir. Bilindiği gibi, bu ek yer gösteren bir durum ekidir (Lokativ), onun için isimle beraber yazılır ve vurgu bu ekin üstündedir: okul (in der Schule), ev (zu Hause).
    Türkçede “dahi” (auch) anlamına gelen “da” / “de” ise kendi başına bir kelimedir. Bu anlamdaki “da” / “de” isimden ayrı yazılır ve vurgu “da” ve “de”nin üzerinde değil, bu kelimeden önce gelen kelimenin veya önce gelen kelimenin son hecesinin üstündedir. Örnekler:
        “Bén de sık sık tiyatroya gidiyorum.” (Auch ich gehe oft ins Theater.)
        “Yarın ablán da bizimle gelebilir.” (Morgen kann auch Deine Schwester mit uns kommen.)
    Durum eki “+da/+de” ile “dahi” anlamına gelen “da” / “de” arasında başka farklar da vardır. “Dahi” (auch) anlamına gelen “da” / “de” kendi başına bir kelime ğu ve kendinden önce gelen kelimeden ayrı yazıldığı için, yalnız küçük ses uyumuna göre, yani yalnız “da” / “de” olarak kullanılır.
    Durum eki olan “+da/+de” de küçük ses uyumuna göre kullanılmakla beraber, isimlerle beraber yazıldığı için, isimlerin son harfinden de etkilenir ve eğer bu son harf sert ünsüzse (ç, f, h, k, p, s, ş, t), o zaman d => t olur. Hangi ünsüzlerin “sert ünsüz” ğunu şu tekerleme ile kolayca ezberleyebilirsiniz: “Efe Paşa çok hasta!”
    Ama ne bu kural, ne de hangi ünsüzlerin “sert ünsüz” ğu bilinmediği için, bu “durum ekinin” yazılışında sık sık imlâ yanlışı yapılmakta, örneğin Hamburg’da yerine “Hamburg’ta” yazılmaktadır.

    Gazetelerde sık yapılan ve yazılışı aynı ğu halde, hecelerin “düzeltme işareti” ile yazılıp yazılmamasına ve uzun ya da kısa okunup okunmamasına dayanan başka bir imlâ yanlışı da “hala” (ältere oder jüngere Schwester des Vaters) ile “hâlâ” (noch immer / immer noch) kelimelerinin karıştırılmasına dayanmaktadır. Burada “yazılışı aynı” demek, aynı harflerle yazılıyor demektir; zira bu iki kelime arasındaki anlam farkı düzeltme işareti ile yazılı olarak da belirtilmektedir. Böyle ğu halde, gazetelerde “hâlâ” (immer noch / noch immer) genellikle düzeltme işareti kullanılmaksızın yanlış yazılmaktadır.
    Diğer taraftan “hala”nın (ältere oder jüngere Schwester des Vaters) düzeltme işareti ile yazılmasına hemen hemen hiç rastlanmamaktadır. Onun için bu imlâ yanlışı tek yönlüdür, denebilir.
    Bence, Türk gazetelerindeki gerek imlâ yanlışları, gerekse dilbilgisi yanlışları bilimsel araştırmalara konu edilmeli ve böylece önlenmeye çalışılmalıdır. Bildiğim kadarı ile, gazeteciler Türkçe dil sınavından geçmemektedirler. Türk gazetecilerine Türkçe dil sınavı şarttır! Ayrıca imlâ kılavuzları, yasal olarak uygulamaya tâbi tutulmadığı sürece geçersizdir. Bu önerilerim bilgi toplumunun vazgeçilmez unsurlarıdır ve “bilgi toplumu olalım” anlamına gelmektedir.
    Son yıllarda sık sık “dil kirlenmesinden” bahsedilmektedir, ama “dil kirlenmesi” diye bir şey yoktur, ama dillerin ölmesi vardır. Dil yanlış konuşula konuşula, yanlış yazıla yazıla hastalanır ve sonunda ölür. Bunun örnekleri çoktur. En çabuk ölen diller, yalnız konuşulan, yani yazı dili olmayan dillerdir. Eğer anadilimiz Türkçenin zamanla ölmesini istemiyorsak, yanlış konuşmayalım ve yanlış yazmayalım! br>    Umarım, bu yazıyı okuduktan sonra, bir daha bu yanlışları yapmayacaksınız ve “Türkçe” yerine “Türkçe dili” ve “anadili” yerine “anadil” demeyeceksiniz!
   

    Dr. phil. Esin İLERİ
    22 Haziran 2010