Almanya'ya Göçün 50. Yılında "Onlar"...!
Onlar, “Türkiyeli göçmen işçiler”.
Onlar, “ucuz işgücü”.
Onlar, “Türkiye’nin dört bir yanından insan seli”.
Onlar, “işçi barakalarında yaşayanlar, gettoların dışına çıkamayanlar”.
Onlar, “Alamancılar, Ausländer’ler…”.
Onlar, “işçi babanın işçi çocukları”!
Onlar, “Sonder/Förderschule’lere, Hauptschule’lere gönderilen çocuklar”.
Onlar, “istenmeyen misafirler…”.
Onlar ki, “…!
Türkiyeli göçmen işçilerin macerası ellinci yılında. Yıllarca maden ocaklarında, ağır sanayi kollarında en kötü iş koşullarında ve en düşük ücretle ömürlerini tüketen, para biriktirip bir gün Türkiye’ye geri dönmek hayaliyle yaşayan “Onlar”, varolan tüm sorunlarıyla ellinci yılına girdi. Kuşaktan kuşağa çoğalan ekonomik, toplumsal, kültürel, siyasal, eğitsel ve dilsel sorunlarıyla bir bütün olarak yaşamlarını sürdürüyorlar.
İstanbul Sirkeci Garı’ndan yola çıkıldığı andan itibaren “Onlar” için düşünülen, üretilen ve uygulanan yöntem ve politikaların sonuç vermediği açıktır. Multikulti, yönetici kültür gibi kavramlarla şekillenen entegrasyon, diğer bir ifadeyle yabancılar politikasının altında yatanın “Onlar”ın ülkelerine geri gönderilmesi gerçeği olduğunu herkes bilmektedir. Ve sorunun asıl çelişkisi de burada yatmaktadır.
Toplumsal yaşam içinde ortaya çıkan bu gerçeklerin açıklanması, konu edinilmesi, tam ifadesiyle söylersek yaşamın her alanında ve anında gündemde olması zorunludur. Fabrikada, okulda, üniversitede, manavda, bakkalda, sokakta, tramvayda… “Onlar”ın ve özel olarak da çocuklarının gelecekteki yaşamları ve yaşam koşulları, bilimsel gerçeklik doğrultusunda sorunu bütünsel olarak kavramalarına, engeller, çarpıtmalar, başkalaştırmalar karşısında “doğru”yu savunmalarına, “doğru”nun yanında yer almalarına ve ödün vermeden ve de istemsel olarak çaba göstermelerine bağlıdır. Bunun tam tersi olursa eğer, “deutsche Leitkultur”ü (yönetici kültürünü) benimsemiş, “Onlar”a uzak olan, politik, eğitsel, toplumsal ve kültürel alanlarda özel olarak beslenen ve bu yolla “Onlar”a yabancılaştığı oranda “uyumlanmış” insan tipleri egemenliklerini sürdürmeye devam edecektir.
Doğrular ve gerçekler ortadadır. Yapılması gereken tek şey, sorunu çözmektir. Sivil inisiyatiflerden kurum ve kuruluşlara kadar tüm Türkiyeliler, gerçeklerin farkına varılmasını, açıklanmasını, anlatılmasını ve duyurulmasını sağlamak yönünde çaba içinde oldukları zamandır ki, “Onlar”, “lobi”cileri bir yana iterek, kendi istemlerini gerçekletirmeye yönelmiş etkin bir güç haline geleceklerdir. Kısacası gerçek gerçeklikte bir “ses değişimine” ihtiyaç vardır.
|
|