Editör'den
Değerli okuyucular,
Bildiğiniz gibi, ilk sayımızın temel konusu dil, anadili ve eğitim oldu. Bunların, herhangi bir ülkenin kendi toprakları üzerinde yaşanılan benzer sorunlardan farklılıklara sahip olduğu da malumdur. Farklılık, bu sorunların “gurbet”te yaşanmasıdır. “Gurbet” ise, belli bir süreliğine gidilen ve sonra dönülen, ama Anadolu insanının türkülerle dile getirdiği gibi, “gidenin geri dönmediği” toplumsal bir olaydır. Böylece “gurbetçilik”, daha başlangıç halinde, gurbete çıkanların farkında bile olmadıkları bir göç olayı olup çıkar. İşte bu sayımızda, “gurbet ellerde” yaşayan, yaşamak zorunda kalan, ama her durumda “gurbet” olgusunun parçası olan “yurtdışına göç”ü ele almaya çalıştık.
Şüphesiz “göç”, kaçınılmaz olarak dil, anadili, eğitim ve toplumsal ilişkileri bir bütün olarak sorunlu hale getirmiştir.
Amacımız, Almanya’da biçimlenmiş haliyle Türkiyelilerin dil, eğitim ve toplumsal sorunlarının ortaya konulmasını sağlamak, düşüncesi olan herkesin düşüncesini açıklamasına ve tartışmasına olanak vermek ve bu tartışmalardan olabilecek en olanaklı sonuçlara ulaşılmasına katkıda bulunmaktır.
Elbette ki bu sorunlar, yalın biçimde bireyleri, bireysel aileleri ilgilendiriyor olsa da, her durumda bu ilişkileri doğrudan etkileyen ve belirleyen siyasal ilişkiler, sorunları daha da karmaşıklaştırmaktadır. Kimi durumda doğrudan ilişkisi yokmuş gibi görünen sorunlarda birden patlak veren siyasal tartışmalar, polemikler, ister istemez sorunları siyasallaştırabilmektedir. Tıpkı entegrasyon tartışmalarına dahil edilen asimilasyon söylemlerinin taraflarının ilgili ülkelerin siyaset adamlarının olması gibi.
Şunun artık herkesin kesinkes kabul etmesi gerektiğini düşünüyoruz: Entegrasyon ya da asimilasyon söylemleriyle yürütülen tüm tartışmalar ve polemikler, uygulamada kesin bir çıkmaza girmiş ve sorunlar yumağı oluşturmuştur. Bu çıkmazın ve sorunların açık ifadesi ise, Türkiyelilerin 3. kuşağının iki yarım dilli oluşlarıdır.
Dil, bilinçtir; dil, bilginin aktarım aracı, bilginin edinim aracıdır. Düşünce üretimi de, teknolojik bilgi birikimi de, her durumda dile gereksinme duyar. Dil ise, bir eğitim ve öğretim konusudur. Ve bu konu, bir sorun haline gelmişse, kendi anayurtlarının dışındaki topraklarda yaşayan insanların özel bir sorunu haline gelmişse, bu konulara kimse kayıtsız kalamaz.
Bu nedenle, sorunları ortaya koymak, tartışmak, bunlardan sonuçlar üretmek ve bu sonuçlara göre yapılması gerekenleri saptayabilmek için, sorunları olan ve bu sorunlara ilişkin düşüncesi olan herkesin bu sürece katkıda bulunmasını bekliyoruz.
Saygı ve sevgilerimizle. Zeynel KORKMAZ
|