İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE
DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN İNİSİYATİF
(Initiative zur Förderung von Sprache und Bildung e.V.)
ISSN 2194-2668


Die Gaste, SAYI: 21 / Mart-Nisan 2012

Ece Temelkuran:
Kayda Geçsin

Kayda Geçsin


Ece Temelkuran: “Kayda Geçsin”
çünkü; bu zamanlar, o zamanlar…


    “Umut pek güven duyduğum bir sözcük değil, ben inadı tercih ederim. Umudum yok olsa bile inadım var. İnsanın, yine de, her şeye rağmen iyi olabileceğine, bu ülkenin içinde, dövüldükçe içinin çok derinine kaçmış bir iyilik tohumu olduğuna dair bir inatçı imanım var. Benim de, benim gibilerin de bu ülkeye dahil olduğunu söylemek, sonra yeniden söylemek için sağlam tutmaya çalıştığım bir inadım var. Biz varız. Yani biz de varız...”
    Ece Temelkuran, kayıtları çok titiz tutulması gereken zamanlardan bildiriyor bu kitapta. Son iki yıllık tarihine o titizlikle bakıyor. Artık yazamaz hale getirilmenin, kaçınılmaz bir keskinleşmenin tarihine yani.
   
    Kayda Geçsin
    Everest Yayınları
    İstanbul, Şubat 2012
    336 sayfa
   

    “Dün bana birisi şöyle bir şey yazmış, internette. ‘Ey Ece Temelkuran, evlat olsan sevilmezsin yine’ (Bu Ingeborg Bachmann’ın lafını ben bugüne kadar hep anladığımı zannederdim. Çok da yanlış anlaşılmış bir laf olduğunu sonradan okumalarım da düşündürdü bana, ama ben bugün gerçekten o lafı idrak ettiğimi düşünüyorum. Evlat olsan sevilmezsin demek bir insanın artık insanlıktan epey uzaklaştığını gösterir. Tanımadığın bir insana bu kadar mahrem, bu kadar acıtıcı bir yerden saldırmak bu saldırıyı da kamusal bir alanda yapmak ve bundan utanmamak, bunun ne kadar ahlaksızca bir şey olduğunu idrak içinde olmamak... Bunu ben faşizmden başka bir şeyle açıklayamıyorum. Eğer tabii ayrıca kişisel terbiyesizlikle açıklanmayacaksa. Bu vahşet ihtiyacı ancak böyle açıklanabilir. Bir kişi, iki kişi değil, bilmem kaç kişi hep birlikte yapıyorsa bunu, iktidarı savunan gazeteciler sırf iktidarı savunmak adına hep birlikte yapıyorsa bunu, kendi meslektaşlarına bu kadar saldırıyorlarsa işsiz kalmış veya tutuklu bir meslektaşlarına bu ancak böyle açıklanır. Canavarlaştı insanlar. Ürkütücü buluyorum bunu. Ve insanlık tarihinde en ürkütücü şey faşizm olduğu için bu ürkütücülüğün ancak onunla açıklanabileceğini düşünüyorum.
    Önsözde bir şey söyledim. Faşizm bize doğru yaklaşırken hiçbir zaman yeterli mesafede tespit edilememiştir. Biz onu deneyimlediğimizde çok geç olacak zaten. Birincisi bu. İkincisi, sosyalizmin ve faşizmin en temel felsefi farkı şudur insana dair. Sosyalizm insanın özde iyi bir şey olduğunu düşünür ve bu iyiliği desteklemek üzere söz söyler. Faşizm de insanın özde kötü olduğunu düşünür ve bu kötülüğü coşturur. Bu kötülük üzerinden düşünür. O yüzden kötücül bir şeydir faşizm. İnsanın özünde hem iyilik hem kötülük vardır. Nereye vurgu yaparsanız orası daha çok ortaya çıkar, öne çıkar. Biz insanın iyi olduğunu düşündüğümüz için, iyi olabileceğini düşündüğümüz için sosyalistiz, demokratik sosyalistiz. En temelde ben öyleyim. Hâlâ da bu inada sahip çıkmanın sadece ideolojik değil, ahlaki bir mesele olduğunu da düşünüyorum. Ben eğer bugün, ‘evlat olsan sevilmezsin’ diyen insanlarla yaşamak zorundaysam, ve bu insanlarda hala ortaya çıkarılması gereken bir iyilik olabileceğini düşünüyorsam, böyle bir inadım varsa sosyalist olmaktan başka bir çarem yok zaten. Demokratik sosyalizm tabii...” (Ece Temelkuran)