|
|
Die Gaste, SAYI: 22 / Mayıs-Temmuz 2012
|
Entegrasyonun Anahtarı Olarak Eğitim
Christian LINDER
Federal Almanya Cumhuriyeti çoktan bir göç ülkesi oldu. Bu özellkle Kuzey Ren Vestfalya için geçerli. Göçmenler 1950’li yılların ortasından bu yana eyaletimizin ekonomik başarısına ve kültürel çeşitliliğine önemli katkılar sundu. Onlar adı konmamış çok sayıda kişisel başarı öyküsüne imza attılar. Göç olmasaydı, Kuzey Ren Vestfalya’da doksanlı yılların başından itibaren nüfus dinamiği olumsuz gelişirdi. Göçmenler giderek yaşlanan bir toplumda ekonomimizin rekabet gücünü ve sosyal sistemimizi sağlamlaştırıyor. Çok sayıda göçmen toplumumuza entegre oldu ve ülkemiz için büyük bir kazanıma dönüştü.
Entegrasyon sürecinin başarılı olabilmesi için, bu sürecin okul öncesinde bağlayıcı dil desteğini ve tamgün eğitimin yaygınlaştırılmasını dayanak alarak, erken başlaması zorunlu. Eğitim entegrasyonun temel anahtarı ve yükselmek için bir olanaktır. Amaç göçmenlerin tüm okullara geçişilerini iyileştirmektir.
Eğitim sistemimize yöneltilen yaygın bir eleştiri şöyledir: Partiler konunun özünü değil, aksine yalnızca kendi önemini arttırmak için tartışıyorlar. Çoğu zaman bu böyledir. Bazen de tam tersi geçerli. O an müzakerelerde “partiler üstü” bir uzlaşmaya varılır. Ve her kim katılmıyorsa, “ayrıksı” olarak eleştirilir. Bizim Kuzey Ren Vestfalya’da okul konusunda olduğu gibi.
Hükümet Partileri SPD, Yeşiller ve muhalefet partisi CDU arasında sağlanan ve okul uzlaşması adı verilen uzlaşma şunu telkin ediyor: Herkes aynı görüşte. Herşey yolunda. Ama bizim açımızdan bu kesinlikle öyle değil. Akıntıya karşı yüzmek ve zayıf içeriksel noktalara değinmek için – inandığımızdan ve konunun özü gereği – çok sayıda iyi gerekçe var.
Okul uzlaşması ile birlikte, eğitim sistemi konusunda yürütülen çıkmaz bir tartışma, on yılı aşkın bir süre için üstünkörü sonlandırıldı. Bu bir yanılsamadır. CDU uzlaşmaya verdiği onayla, orta ve uzun vadede bölümlenmiş okul sistemimizin yitirilmesine, artık yalnızca tümleç okulların (gesamtschuleler) ve yeni oluşturulan birleşik ortaokulların (sekundarschulelerin) etkili ve bu süre boyunca liselerin dezavantajlı olmasına izin verdi.
Bu durum, uzlaşmaya varıldığından bu yana Yeşiller üyesi Eğitim Bakanı Sylvia Löhrmann tarafından hedefe ugun olarak hızlandırılıyor. Henüz son günlerde yaptığı bir söyleşide, gelecek yıllar için en önemli isteğinin “okul türlerinin kaynaşması” olduğunu vurguluyor. Tüm idari araçlarla liselerin sessizce altının oyulmasına hızla devam edilecek. İlk örnek tamgün eğitim: Yeni oluşturulan tüm birleşik okullar ve de tümleç okullar artık tamgün uygulamasıyla yürütülürken, liselere bu olanaklar, en azından geniş ölçüde sunulmuyor ve liselerin yalnızca %23’ü tamgün okul statüsündedir.
Aynı ayrımcılık ikinci örnekte görülüyor – sınıfların kapasitesi: Birleşik okullar için sınıf kapasitesini hemen 25 öğrenciyle sınırlandıran bir ölçüt getirildi. Bu sınır liselerde 28 öğrenci düzeyinde duruyor. Liselerde sınıfları küçültmek için verilen söz şu ana kadar tutulmadı: Bütçede para yok! Eğitim Bakanlığı’nın sürece ilişkin bir planı da yok. Üçüncü örnek – finansman tahsisi: Kırmızı-Yeşil Koalisyonu bileşik okullara farklılaşma ödeneği (Differenzierungszuschlag) olarak ek destek vermeyi öngördü. Bu destek de liseler için öngörülmüş değil.
Bayan Kraft ve Bayan Löhrmann amaçlı bir kenara itme stratejisi izliyorlar: Birleşik ve tümleç okullara ayrıcalık tanınıyor. Gerileyen öğrenci sayısı nedeniyle bu açıkça liselerin aleyhine işliyor. Öğrencilerin adım adım liselerden ayrılmaları cazip kılınmaya ve öğrenci akınlarının bütünleştirici okul türlerine yönlendirilmesine çalışılıyor. FDP en sevilen okul türünün altının oyulmasına kesinlikle karşı duracak: Liseler Kuzey Ren Vestfalya’da yavaş bir ölüme terk edilmemeli.
Biz liseleri, eğitim sistemimizin yeri doldurulamaz bir taşıyıcısı olarak yaşatmak ve kalitesini artırmak istiyoruz. Çünkü çocuk ve gençlerin, başarıma yönelimli ve eğitimbilimsel taşıyıcı olarak üniversite eğitimine hazırlayan bir okul türüne gelecekte de ihtiyaçları olacak. Yeşiller ve SPD içinse liselerin rolü son derece şüphelidir. Bireysel başarımlara yönelim, yalnızca herkesi toplayan ve sözde kapsamlı bir eşitlik içinde eğitim coğrafyasının adaletini gören eşitlikçi dünya görüşüyle çelişir. Kırmızı-Yeşiller’in dilinde liseler bir seçme aracına ve çeşitlilik bir tehlikeye dönüşüyor.
Aslında hiçbir okul türü, geçen onyıllarda liseler kadar artan bir öğrenci akınına uğramamış ve geniş bir toplumsal açılım yaşamamıştır. Liseler yalnızca açık ara en sevilen okul türleri değil, ayrıca toplumsal yükselişin de devindiricisi. Örneğin Alman vatandaşı olmayan çocuklar, lisede olduğu kadar diğer hiçbir okulda lise mezuniyeti edinemiyor. Örneğin Yeşiller’in – bu arada Yeşiller kendi çocuklarını tercihen liselere gönderirler - severek atfetikleri katmansal kibir, 50’li yılların gerçekliğini yansıtıyor. Günümüz koşulları bu önyargıyı çürütmüştür.
Okul politikası, partiler üstü bir uzlaşma lehine kendi inançlarından vazgeçme deneyi için uygun değil. Partilerin bir uzlaşmaya varabilmeleri her ne kadar demokrasi için iyi olsa da – biz kendi tutumlarımızdan vazgeçmiyoruz: Bireysel okul eğitimi, okul türlerinin çeşitliliği ve liselerin yaşaması.
Liberal okul politikasının başlıca hedeflerinden biri, gençlerin okuldan mezuniyetsiz ayrılmamasıdır. FDP bu nedenle, bir yandan okul başarısızlıklarının engellenmesi amacıyla başlatılmış programları sürdürmek ve öte yandan ebeveynlere de ayrıca sorumluluk vermek istiyor. FDP göç geçmişine sahip yetenekli gençlere, özel olarak kendilerine uyumlandırılmış burs programlarıyla özel yardım verilmesini destekliyor. Böyle bir burs programı, yalnızca bursluları desteklemekle kalmaz, diğer gençlerin örnek alabilecekleri insanların çıkmasını da sağlar.
Siyaset yıllar boyunca entegrasyonun tüm göçmenler açısından kendiliğinden gerçekleşeceğine inandı. Bunun yanlış bir kanı olduğu görüldü. Alman vatandaşlığı da tek başına entegrasyonun teminatı değil. Entegrasyon sorunları hem Alman vatandaşı olan ve olmayan hem de yasal açıdan her zaman Alman olarak kabul edilen etnik Almanları da (Spätaussiedler) ilgilendiriyor.
FDP göçü toplumumuz için bir kazanım olarak görüyor. Ama aynı zamanda Almanya’da entegrasyonun yetersiz olmasından kaynaklanan olumsuz gelişmeler hakkında adil ve açıkça konuşmaya davet ediyor. Başarılı entegrasyon politikaları ancak parti sınırlarını aşarak gerçekleşebilir. Almanya’nın geleceği açısından entegrasyon politikaları o kadar önemlidir ki, seçim kampanyalarında popülist yaklaşımlarla basitleştirilmemeli ve önyargıları körüklemek için kötüye kullanılmamalıdır. Bu nedenle partiler üstü ve seçim kampanyalarına rağmen sürdürülebilir yeni bir uzlaşma, entegrasyon politikası için kaçınılmazdır.
|
|
|
|