|
|
Die Gaste, SAYI: 5 / Ocak-Şubat 2009
|
Eğitim ve Öğretim: Seçiciliğin ve Toplumsal Eşitsizliğin Devindiricisi
(Erziehung und Bildung: Motoren von Auslese und sozialer Ungleichheit)
Prof. Dr. Armin BERNHARD
(Duisburg-Essen Üniversitesi)
Federal Almanya Cumhuriyeti, toplumsal ilişkilerde toplumsal eşitsizliğin merkezi bir düzen örneğini sunan toplum görünümünde. Yaşamın ekonomik güvence ve kendi kaderini belirleme alanlarındaki olanakları da eşit olmayan bir biçimde otorite ve gücün, gelirin, servetin, mülkiyetin farklı dağılımıyla kendini gösteriyor. Yoksul insanlar ve toplumun alt katmanlarının üyeleri eşit sağlık standartlarından yararlanamıyorlar ve yaşam beklentileri toplumun ayrıcalıklı katmanlarının üyelerine göre çok çok aşağılarda; bu durum toplumsal eşitsizlik rezaletinin bir göstergesi olarak karşımızda duruyor. Toplumsal yaşamdaki bu haksız dağılım, eğitim ve öğretimde de kendini gösteriyor; eğitim ve öğretim, kendine özgü düzenlemesi içinde ve kendi alanında bu yaşam olanaklarının algılanması konusunda katman ve sınıflar doğrultusunda önemli kararlar veriyor; salt kendi niteliğinde farklı toplumsal dağılımı göstermiyor, aynı zamanda aynı öznel özelliklerle kendi sınıf ve katmanları tipik insanlarla donatarak, toplumsal eşitsizlik sistemini üretiyor. Federal Alman eğitim sisteminin yapısında farkedilmeyen ideolojik bir yetenek kavramının etkisi vardır; bu yetenek doğal yetenek olarak ifade edilir ve çeşitli toplumsal katmanlar için farklı yetenek potansiyeli olarak adlandırılır. Toplumsal olarak yaratılmış eğitimdeki eşitsizlik, tüm politik güvencelere karşın halen bu doğal yetenek kavramıyla gerekçelendirilmektedir.
Toplumsal köken ve eğitim başarısı arasındaki sıkı ilişkiye ilişkin toplumsal tartışmayı sadece basının üzerinde çok durduğu PISA Araştırması başlatmadı. İşçi çocuklarının sosyalizasyonu ve durumlarına ilişkin, 1910’lu ve 1920’li yıllarda yapılmış kapsamlı araştırmalar var; ona göre çocukların bir burjuva eğitim kurumu olan okuldaki başarısızlıkları somut koşullarından ileri geliyor. Almanca yayınlar arasında öncelikle sosyalist pedagoglar Otto Rühle ve Otto Felix Kanitz var; onlar proleter toplum katmanlarından gelen çocukların acıklı durumunu analiz ediyorlar. Kitapları “Das proletarische Kind” (Rühle 1911), “Die Seele der proletarischen Kinder” (Rühle 1925) ve “Das proletarische Kind in der bürgerlichen Gesellschaft” (Kanitz 1925) ile her iki pedagog da işçi çocuklarının dehşet verici yaşam koşullarına dikkat çekiyorlar, ki bu koşulların belirtileri; açlık, yokluk, sömürü, bakımsızlık, ciddi sağlık bozukluğu ve aşırı derecede dar konut ilişkileridir. Hatta Otto Felix Kanitz proleter çocuğun sosyalizasyonunu etkisi altına alan “iki kat” baskıdan sözediyor. Bu baskı, bir yanda çocuğun içinde doğduğu sınıfın ekonomik aşırı çalıştırma durumundan ileri geliyor, diğer yanda ise işçi ailesi içindeki ilişki biçimlerinden ve ataerkil, baskıcı eğitim stilinden ortaya çıkıyor, bu da bağımsız bir gelişimi engelliyor. Ortaya çıkan baskıcı eğitim tarzı, iş koşullarından, yaşam ve ev ilişkilerinden dolayı okulda eğitimin başarısı için hemen hemen aşılması olanaksız engeller oluşturuyor. Otto Rühle’nin vurguladığı gibi, proleter çocuğun mağduriyeti, onun zihinsel yeteneklerindeki azalma, içinde bulunduğu koşullara bağlı olumsuzluktan ileri gelmektedir; ki bu yetenekler eğitim başarısında temel etken olan algılama yeteneği, dikkat, belleme, düşünce akışındaki hızlılık, yargılama gücü, düşüncenin sözcüklerle ifade yeteneği gibi özelliklerdir. Yoksul çocukların zihinsel yeteneklerinin zarar görmesi, okulda tamamen desteklenmektedir; şöyle ki, çocuklara, kendileri için öngörülen sınıfları aşırı derecede dolu okullarda, minimal derslerle, kötü ödeme koşullarıyla çalıştırılan öğretmenlerle fazla bir şey verilmemektedir.
Üniversiteli öğrencilerin protesto hareketi ve parlamento dışı muhalefetin etkisi altında, 60’lı yılların sonunda, eğitim ve öğretim koşullarında toplumsal eşitsizlik konusunu politize eden bir toplumbilim araştırma alanı oluştu; “Katmanlara özgü sosyalizasyon ve eğitim araştırması.” Fransız sosyologu Pierre Bourdieu’nun, kültürel sermaye kavramıyla çözümleyici olarak adlandırdığı gibi, şu çerçevede araştırmalar yapılıyor: Eğitim yaygınlaştığı halde, eğitimdeki toplumsal eşitsizliğin giderilememesine hangi nedenler yolaçıyor? Farklı toplumsal sınıfların aile sosyalizasyonunda, hangi mekanizmalar eğitimdeki başarının, daha doğrusu başarısızlığın koşullarını yaratıyor? Eğitim koşullarındaki halen mevcut haksızlıklar, kurumsal eğitimin hangi mekanizmaları ve yapıları sayesinde uygulanıyor? Katmanlara özgü sosyalizasyon ve eğitim araştırması toplumsal-politik bir soruyu da içeriyor: Eğitimdeki eşitsizlik, hangi önlemler sayesinde aşılabilir? Bu soru, öğrencileri toplumsal kökenlerine göre tasnif eden Federal Almanya’daki üç ayaklı mevcut okul sistemine eleştiriyi de içeriyor. Eğitimde fırsat eşitliğinin oluşumuna yönelik politik amaçlara bakış açısı göz önünde tutularak, toplumsal sınıf okulunun iç ve dış yapısının planlanması, yapılması gereken iş olarak önümüzde duruyor.
Katmanlara özgü sosyalizasyon ve eğitim araştırması, özellikle işçi çocuklarıyla toplumun orta tabakasının çocuklarının sosyalizasyon koşullarının sistematik olarak yapılan karşılaştırmasında, eğitimdeki toplumsal eşitsizliğin arttığına dair bir bakış açısı kazanıyor. Hatta bu araştırma bağlamında, mevcut sosyalist pedagojiyle de örtüşen, üretim ve iş dünyasındaki velilerin konumu ile çocuklarının kişilik yapıları ve velilerin eğitim tarzı arasındaki bu ilişki kendini gösteriyor. İşçi ailelerinde, çocuklarının eğitime yönelik yeteneklerinin donanımına ilişkin konularda, velilerin yaptırım derecesi, orta tabaka ailelerine kıyasla sistematik olarak daha sınırlı. Bu sınırlamalar, çocukların özgürlük ve davranış alanlarını büyük oranda daraltabilen bir eğitim tarzına olanak tanıyan, kısıtlayıcı iş koşullarından ortaya çıkıyor. Alt toplumsal katmanlardan olan çocukların uğradıkları zararın boyutları şöyle temellendirilmiştir; aile içi ilişkiler, dil, eğitim hakkı, başarı motivasyonu, kişilik oluşumu. İşçi çocuğu, okulun bireyleri arasındaki ilişkiler sisteminin ve iletişim sisteminin öngördüğü düşünsel, duygusal ve dilsel istemlere, devlet memuru ya da büro personelinin çocuklarından daha az hazır.
Federal Almanya’da eğitimdeki eşitsizlik, aslında özünde değil, nüanslarda değişti, daha iyi bir deyişle ertelendi (asansör etkisi). PİSA Araştırması, zaten uzun süredir bilinen eğitim başarısı (!) ile toplumsal köken ilişkisi rezaletini yeniden onayladı ve Federal Alman eğitim sisteminde özellikle göçmen çocuklarının da uğradığı yapısal mağduriyeti ortaya çıkardı. Eğitimde eşitliği sağlayacak pedagojik çalışmaların yapılması ve okulun iç yapısının değiştirilmesine yönelik politik istek buna rağmen yok; aşırı seçmeci bir toplumdan bir değişiklik niyeti beklemek her durumda bir hayal olarak kalmak zorunda. En iyiyi seçme ilkesi, insanın kendini gerçekleştirme olanaklarının erken ayıklanmasını, gasp edilmesini gerektiriyor. Toplumsal eğitim eşitsizliği salt değiştirilmiş bir okul yapısında işlenebilir, çünkü aşırı seçici bir eğitim yapılanması eğitim eşitsizliğini yaratır. Bu eleyici sınırı kaldırmak ve herkes için ortak bir eğitim temeli yaratmak için, toplumun tüm katmanlarındaki çocukların uzun süre birlikte eğitim görmesi gereklidir. Ancak okulun yapısal değişikliği tek başına yeterli olmayacaktır, çünkü tek tip bir okul, çocuklar için kültürel sermayenin onlar henüz okula başlamadan önce yaratıldığı sürece kendi başına daha çok fırsat eşitliğini güvenceye alamaz. Karşı haklar isteyen bir eğitim politikası, katmanlara yönelik eğitim mağduriyetinin etkisine karşı aile içi ve aile dışı alanlarda mücadele veren toplumsal bir politika ile desteklenmelidir.
Prof. Dr. Armin Bernhard’ın “Erziehung und Bildung: Motoren von Auslese und sozialer Ungleichheit” başlıklı yazısından Osman Aydemir tarafından çevrilmiştir.
|
|
|
| |