|
|
Die Gaste, SAYI: 6 / Mart-Nisan 2009
|
Türkiye Araştırmalar Merkezi Vakfı’nın “Kullanılmayan potansiyeller” Araştırmasına Yönelik Açıklaması
Berlin Enstitüsü’nün göçmen uyumunun durumu ile ilgili geçenlerde kamuoyuna sunduğu araştırma basın-yayın dünyasında yaygın bir yankı gördü, çünkü bu araştırma çok karmaşık olan uyum konusunu basitçe bir çizelgeye sıkıştıran çeşitli göçmen kümelerinin uyumunda derecelendirmeler üretiyordu.
Özünde, göçmenlerin bilişsel (kognitif) ve yapısal uyumuna yönelik sorgulama ve daha da önemlisi uyumla ilgili temel nedenler ve eylem seçenekleri arayışı “övgüye değer” bir davranıştır. Çeşitli araştımalar –TAM’ınkiler de– bunu geçmişte yaptılar. Türk kökenli göçmenlerin eğitim ve öğretim alanında ve iş yaşamında hem yerli nüfus ve hem de diğer başka kökenden olanlarla karşılaştırmada göreceli yüksek eksiklikler göstermesi yeni bir olgu değildir.
Bu çalışmanın içinde sıralananlar farklı göçmen kümeleri suçlayarak birbirine karşı kullanıyor ve alman kökenli göçmenlerde herşeyin tamlığını telkin ediyor – bu, çok sayıda başka araştırmaların bulgularına göre özellikle iş piyasasına uyumda kesinlikle gerçek durumu yansıtmıyor– ve üstelik çeşitli göçmen kümelerin tamamen farklı çerçeve koşullarını gözönünde bulundurmuyor. Bu sorunsala da araştımanın kendisi birçok kez değiniyor, ama sonuçta içerik düzenlemesiyle bilmezlikten geliyor. Böyle bir yaklaşım göçmen toplulukların kendi içinde var olan devinimi göremiyor. Her göçmen toplulukta nüfus yapısı, geri göç ölçeği ve aile birleşimi başkalıklar gösteriyor; bu gerçeklik ise her bir topluluğun sosyo-ekonomik durumunu etkiliyor. Bunun yanısıra farklı göç güdüleri, zamanlamaları ve dalgaları ve hele hele farklı yasal çerçeve koşulları da gözönünde bulundurulmamakta, araştırma dışında tutulmaktadırlar. Bu açıdan, örneğin asimilasyon bir belirteç (endikatör) olarak kullanılan, farklı köken topluluklarınin içindeki alman yurttaşlarının payı, daha yasal temelde farklıdır: Bütün alman kökenli göçmenler yasal olarak alman yurttaşlığına sahiptirler, bu olgu ise en azından alman toplumuna bir yakınlık ve bir kültürel yaklaşma eğiliminin kanıtı değildir.
Avrupa Birliği yurttaşları için, onlar köken yurttaşlıklarını koruyabileceklerinden, yurttaşlık edinme engeli, örneğin Türkler için olandan özde çok daha alçaktır. Bir yurttaşlıkta karar kılmak zorunda olan Türkler de, pek çoğu hem ülkerindeki yasal haklar gerekçesiyle ve hem de duygusal nedenlerle alman yurtaşlığına geçmeye mesafeli durduklarından, durum başkadır. Bundan dolayı yurttaşlık sorunsalında “Alman soydaş” göçmenlerin ve AB-yurttaşlarının Türkler’den daha iyi bir düzeyde olmaları bir sürpriz değildir ve olamaz da.
Araştırmanın basın-yayında sunuluş biçimiyle daha da büyütülen başka bir zayıf noktası, topluluklarının sayısal boyutundan kaynaklanan biraradalık ve buna bağlı olarak düşük oranda, çift kültürlü evlilikler kurma eğilimi gösteren Türkler de gözlemlenen koşut (paralel) toplumlar oluşturma tehlikesine yönelik durmadan yinelenen söylemlerdir. Ayrıca, Türk kökenli göçmenlerde (sözde) eğitim/öğrenim “açlığının” uyandırılması, uzmanlaşmanın yararlarını “anlamanın” desteklenmesi gibi önyargılı görüşlere de yer veriliyor. Üstte sözü edilen bu iki nokta, üstü kapalı olarak Türklerin eğitimsiz/kültürsüz ve kendi aralarında kalmak istemeleri, o halde düşük düzeyli ve düzeyde uyum sağlamalarında sorumluluğun kendilerinde olduğu izlenimi anıştırılmaktadır.
Böylesi güdüsel durumların bir analizi, bu mikro anket bireysel yönelimlerin hiçbir belirtisini içermediğinden, araştırmada ele alınmamaktadır. PİSA dan beri bilinen, eğitim/öğrenimde başarı yoğunlukla toplumsal kökenle ilintilidir. Daha başka araştırmalar eşit başarı gösteren göçmen çocuklarının daha seyrekçe lise önerileri almalarını –lise öğrenimi görmelerini– kanıtlamıştır. Araştırmanın Türkler’le ilgili sonuçlarında, dinamik bakış açısından –örneğin kuşaklar arası karşılaştırmadaki eğitim/öğrenim gelişmeleri gibi– Türkler’in özellikle iyi düzeyde olmaları ve bu nedenle, art kuşaklarda uzmanlaşmanın yararlarına karşı bir anlayışın eksikliğinden sözedilemeyeceği gerçeği de gözönünde bulundurulmamıştır.
Uyum sorunsalında ve herşeyden önce uyum eksikliklerini en aza indirmede ilerleme sağlamak ve destek olabilecek seçenekler üretmek için, göçmenlerin ayrık (farklı) önkoşullarını ve yapısal özelliklerini de, göçalan toplumun yapısal ve sistem koşulları gibi eşit biçimde gözeten , ayrıntılı bir temel nedenler analizi koşulsuz bir zorunluluktur.
Dilmaç: Mehmet Emin Saltık, Gökkuşağı Kültür Derneği - Braunschweig
|
|
|
| |