|
|
Die Gaste, SAYI: 6 / Mart-Nisan 2009
|
Anadili Dersleri ve Yasal Konumlarına Yönelik Düşünceler
Eray Zorlu
Bilindiği gibi, Aşağı Saksonya Kültür Bakanlığı’nın 2003 yılında anadili derslerine getirdiği sınırlamalara karşı toplanan yaklaşık 20.000 imza soruşturma dilekçesi ile birlikte eyalet parlamentosuna sunulmuştu. Parlamento, Aşağı Saksonya Göçmen Veli Dernekleri Girişimi’nin (EIM) soruşturma dilekçesini görüşüp reddederken, Kültür Bakanlığı’nın yeni yasal düzenlemelerini yerinde bulmuştu. Bakanlığın yanıtı ise şu şekilde olmuştu: “Artık anadili derslerinin eğitsel görevi değişmiştir. Göçmen aile çocuklarının büyük bir kesimi burada doğmuş ve gelecekte burada kalacaklardır”.
Oysa anadili derslerinin eğitsel görevinin amacı eğitbilimsel olarak daha başlangıçta yanlış tanımlanmış ve bu yanlışlık bugüne değin sürdürülmüştür. Anadili derslerine yararcılıkla yaklaşılırken, ilke olarak aile dilinin dışlanarak, devlet ve ders dili olarak Almancayı öğretme amacına yönelik bir araç olarak görülmüştür. Daha açık bir biçimde söylersek, toplum dili –yani Almanca– öğretilirken, Türkçe bir araç olarak kullanılmıştır. Türkçeyi öğretmek yerine, toplumsal gerçeklikle örtüşmeyen iki dilli ortamda, tek dil egemen kılınarak, tek dilli eğitim amaçlanmıştır. Bu anlayış, öğrencilerin okul başarısızlıklarının ana nedeni olurken, iki dilde de, Almancada ve Türkçede, yarım dilliliğe yol açılmıştır.
Bu arada, dil - toplum- ve hukukbilimsel olan anadili kavramı bırakılarak, yerine kökendili yeğlenerek, tarihsel anadili kavramı yönetimsel bir kategoriye indirgenerek, bir devletler hukuku gerçeğinin üstü örtünmek istenmiştir.
Alınan olumsuz yanıt bizleri yeni arayışlara yöneltmiş, federal yapıda eğitim ve öğretimden sorumlu bakanlık olmadığı için, anadili dersleri sorununun çözümüne yönelik, Avrupa Şikayet Komitesi’ne başvurmak zorunda bırakmıştı. Verilen yanıtta Ombutsmann’ın yetkisizliği vurgulanarak, Aşağı Saksonya Kültür Bakanlığı’na başvurulması gerektiği salık verilmişti. Böylece yeniden, başladığımız yere dönmek zorunda bırakılmıştık.
Bu süreçte anadili sorununa ilgi duyan ve konularına yetkin hukukçuların bilgilerine başvuruldu.
Okullarda göçmen kökenli öğrencilerin anadillerini öğrenmeleri düne kadar olduğu gibi bu bugün için de yasal güvence altında değildir. Bu bağlamda anadili öğrenimine yönelik uygulamaların Alman ve Avrupa hukuku açısından irdelenmesi bir zorunluluktur.
Almanya anayasası ve
anadili öğrenme hakkı
Kültürel kimlik ve bu kimliğe bağlı olarak anadili hakkı, alman anayasasında açıkça tanımlanmıştır. Doğal olarak devletler hukuku uygulamada bağlayıcıdır ve anayasanın 25. maddesi gereği federal hukuka karşı önceliklidir. Anayasanın 30. maddesi, devlet görev ve sorumluluklarını uygulamada eyaletleri yetkilendirmiştir. Bu eğitim ve öğretimde de geçerli olduğu için, her eyalette oldukça farklı eğitim düzeni söz konusudur.
Devlet, anayasanın 7. 1. maddesi gereği eğitimden sorumlu olup temel okul eğitimini sağlamakla yükümlüdür.
Yanıtlanması gereken soru, devletin bu yetki ve sorumluluklarını, diğer Alman olmayan azınlıklar için nasıl ve ne kadarını uygulayacağıdır!
Gerek devletler hukuku gerekse Alman yasaları, azınlıkları “azınlıkları koruma yasası” gereği koruma altına almışlardır. Bu yasa, kültürel kimlik ve bu kimliğe bağlı olarak anadili hakkını içermekle kalmaz, ayrıca devlete karşı kazanılmış yasal bir haktır.
Burada diğer bir sorun da azınlıkların tanımıdır. Çok açık bir azınlık tanımı yoktur diyebiliriz. Devletler hukuku açısından bazı konularda uzlaşılmıştır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu sözcüsü Fracesco Capotorti’nin tanımları geçerlidir. Capotorti’ye göre en belirleyici ölçütlerden biri, azınlıklarından birine üye olunan ülkenin, “devletler birliğine” üye olmasıdır, örneğin Avrupa Birliği sınırları içinde konuşulan azınlık dilleri, yerel diller, Danca, Frizonca, Lehçe, Sorbça vs. gibi. Bu konum Türk yurttaşları için geçerli olmadığından azınlık durumu sözkonusu değildir.
Bu açık devlet hukuku anlayışına karşın, Alman yurttaşlığına geçen göçmenler için kimi çevreler yeni azınlıklar kavramını kullanırken, kimi hukukçulara göre, göçmenlerin azınlık konumuna ulaşmaları, açıkça anayasa suçu olur, çünkü anayasanın 116. ve 146. maddelerine göre Federal Almanya bir ulusal devlet olduğundan, “ulusal devlet” ilkesi zedelenecektir.
Avrupa Birliği hukuku ve
anadili öğrenme hakkı
Bu konuyu sayın Dr.phil. Esin İleri1) Die Gaste’de ayrıntılı bir şekilde değerlendirdiği için burada yeniden ele almayı gerekli görmüyorum.
Yalnız, Avrupa Birliği’nin anadili öğrenme hakkı ile ilgili çıkardığı yönergelerin niteliklerine yönelik bir tamamlamayı gerekli görüyorum. Bu yönergeler üye ülkeler için olup birey için yasal hak çıkarımını içermemektedirler. Üye ülkeler, söz konusu Avrupa Birliği yönergelerini ulusal hukuklarına uygulamakla yükümlüdürler.
Burada, anadili sorununun çözümüne yönelik katkılarından dolayı Aşağı Saksonya Göçmen Veli Dernekleri Girişimi’ne (EIM) ve onların bilirkişisi olan sayın Dr. phil. E. İleri, hukuk uzmanları sayın Keloğlu ve sayın Yıldırım’a teşekkür ediyor, hukukçuların düşüncelerini olduğu gibi aktarıyorum:
“Anadilde eğitim hakkı hiçbir AB ülkesinde engellenemez ve genelde engellenmiyor. Bu Federal Almanya Cumhuriyeti için de geçerlidir. Eğitim ile ilgili yönetmelikler ve uygulamalar anayasa sınırları içinde eyaletlerce hayata geçirilir. Tüm eyaletler kendine ait özgün uygulamalarda bulunmaktadırlar. Özünde Almanya`da eğitim hakkı devlete karşı bir haktır.
Anadilde bu konu farklı ele alınır. Anadilde eğitim hakkı engellenemediği gibi aynı anda devlete karşı bu hak talep edilemez. Bu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de aynı şekilde ifade ediliyor. Almanya bu konuda bu sözleşmeye aykırı davranmıyor diyebiliriz.
Bu konuda bir ihlal sözkonusu olamaz diye düşünüyorum.
Azınlıklar için Alman anayasası anadilde devlete karşı eğitim hakkı tanımaktadır. Türk yurttaşları ama şu an için azınlık statüsünde değiller. Son bir kaç yıl içinde bazı hukukçular bu konuyu artık farklı değerlendirmeye başladılar.
Bu hukukçulara göre tanınmış azınlıklar, örneğin Kuzey Almanya’da yaşayan Danimarkalılar dışında burada uzun süre yaşayan ve yerleşen yabancılar için de azınlık statüsü verilmesi gerekir . Bugün Alman yurttaşı olup ve Almanya toprakları yurtları olanlar için bu statü veriliyor. Önümüzdeki yıllar içinde burada yaşamakta olan ve yerleşecek yabancı kökenli Alman yurttaşları için de uygulanabilir. Burada yaşayan Türk yurttaşları azınlık olarak görülmemektedirler.
Yukarıda sunulan gerekçelerden dolayı devlete karşı anadilde eğitim hakkı bugünkü hukuk anlayışına göre talep edilemez.”
Sonuç
Eğitim düzeni, 21.yüzyıl Almanya’sının nüfus ve toplum gerçekliği ile örtüşmemektedir. Göçmenlere dinsel alanda sözde sunulan olanaklar, göçmen öğrencilere de eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanmasında gösterilmelidir. Eğitimde fırsat eşitliği de anadili eğitim hakkı olmadan gerçekleşemez.
Dipnot:
1) Bkz. Dr.phil. Esin İleri, Die Gaste, Sayı 4/Kasım-Aralık 2008; Dr. Phil. Esin ILERI (Hamburg), “AB’nin Dil Politikası ve 3. Ülkelerden Gelen Öğrencilere Uygulanan Yöntemler Örnek: Almanya’da Türkçe”.
|
|
|
| |