Die Gaste, SAYI: 8 / Temmuz-Ağustos 2009

Almanya’daki 354.284 Türkiyeli öğrencinin %9,7’si İntegrierte Gesamtschule’de %6,7’sı Förderschule’de eğitim görmektedir.
Förderschule’de eğitim gören 23.870 Türkiyeli öğrencinin %55’i (13.142) öğrenim özürlüdür.



Die Gaste 8. Sayı / Temmuz-Ağustos 2009/ Resim: Deniz, 4,5 yaşında


    Şu ya da bu biçimde, kendi aile ortamı içinde büyüyen çocuklar 7 yaşına gelirken okula başlamanın heyecanını yaşayacakları bir zamanda birden bire kendilerini değişik pedagojik ve psikolojik testlerle karşı karşıya bulurlar. Kimisi okula başlamadan önce yapılan olağan kayıt işlemleri sırasında, ama çokluk okula başladıkları ilk aylarda ve ilk yılda, pek çok çocuk “farklı” olduğu, sınıfa uyum sağlayamadığı, Almancayı bilmediği, konuşmayı beceremediği vb. şeklinde sınıf öğretmeni tarafından konulan tanılarla yüz yüze gelir. 7 yaşındaki bir çocuk tarafından bu tanıların ne anlama geldiği algılanamasa da, aileler açısından tam anlamıyla yeni bir durum ortaya çıkar. Çocuk “farklıdır”, dolayısıyla “farklı” bir eğitim almalıdır, “farklı” bir okula gitmelidir. Ve herkesin bildiği gibi, bu “farklı okul ”sonderschule’lerdir.
    Almanya’da orta öğrenimdeki toplam 9.183.811 öğrencinin 390.180’i sonderschule’lerde “okumaktadır”. Toplam öğrenciye oranı %4,25’dir. Bir başka ifadeyle, Almanya’da “okuyan” yaklaşık her yirmi öğrenciden birisi “özürlü” öğrenci durumundadır. Bunların 179.554’ü öğrenim özürlü (%46), 74.412’si “zihinsel özürlü” (%19) ve 37.607’si konuşma özürlü (%10) olarak sınıflanmıştır.
    Ancak bu genel veriler Almanya’da yabancı toplulukların bu alandaki sorunlarını yeterince yansıtmamaktadır.
    Almanya genelinde Alman öğrencilerin %3,96’sı sonderschule’ye gönderilmişken, bu oran yabancı topluluk çocukları arasında %7,02’dir. Bu oran 2007/2008 öğrenim döneminde Türkiyeli çocuklar için %6,74 (23.870) iken, İtalyan çocukları için %8,51 ve Yunan çocukları için %5,92’dir. Her durumda yabancı topluluk çocuklarının sonderschule’ye gönderilme oranı Alman öğrencilerinin iki katı düzeyindedir.
    Bunun yanında Integrierte Gesamtschule’lerde 70.940 (%8,32) göçmen aile çocukları okumaktadır. Bu okullarda 34.508 Türkiyeli öğrenci bulunmaktadır ve toplam Türkiyeli öğrenciye oranı %9,74’dür.
    2007/2008 öğrenim yılında Gymnasium’a devam eden Türkiyeli öğrenci sayısının 29.514 (toplam içindeki oranı %8,33) olduğu gözönüne alındığında, sonderschule’lerdeki Türkiyeli öğrencilerin sayısı neredeyse gGymnasium’a gidenler kadardır.
    Şüphesiz buradaki sayısal veriler, olgunun gerçek ve somut durumunu ortaya koymak için yeterli değildir. Asıl sorun sonderschule’lerin yapısı ve işleyişiyle birlikte anlaşılabilir hale gelmektedir.
    Pek çok aile tarafından “geri-zekalılar okulu” olarak bilinen sonderschule’ler, özellikle göçmen işçi aileleri için neredeyse bir kabus gibidir. Bir taraftan kendi çocuklarının “geri zekalılar okulu”na gitmesinin “utancı”nı yaşayan aileler, diğer taraftan bu çocukların bu okullarda olağan aile ilişkilerini bile sürdüremez hale gelişleri karşısında çaresizdirler. Kimseye söyleyemedikleri için, kimseden de yardım isteyememektedirler. Böylece sonderschule çocukları neredeyse ailenin toplumsal ilişkilerinden de dışlanmaktadır.
 
    Çoğu durumda “öğrenim özürlü” olmaktan çok, Almancayı öğrenememelerinden, dar-feodal aile ortamı içinde kapalı bir toplumsal ilişki alanında yaşamalarından kaynaklanan “asosyal” davranışları yüzünden sonderschule’lere gönderilen bu çocuklar, kendi toplumsal koşullarını hiç bir biçimde gözetmeyen bir eğitim programıyla tüm doğal yeteneklerini giderek yitirmekte, hareketleri yavaşlamakta, çevreyi algılayışları tümüyle bozulmaktadır. Sonuçta “zorunlu dokuz yıllık eğitim” sürecinin sonunda bu çocuklar, tıpkı hauptschule diploması almadan okulu bırakmak durumunda olan çocuklar gibi, kendi toplumsal ilişkilerinin içine öylece savrulmaktadır.
    Tüm akademik ve eğitsel olarak sonderschule’ler çocukları asgari düzeyde toplumsal ilişkiler içinde yaşayabilir kılmayı hedeflediği söylense de, zorunlu sekiz yıllık eğitim sonucunda bu çocuklar, kendi okul öncesi durumlarından çok daha geri düzeye çekilmiş olarak “yaşam”ın içine atılırlar.
    Daha ötesi, sözcüğün gerçek ve bilimsel anlamıyla “zihinsel özürlü” çocuklar ile Almancayı bilmediklerinden dolayı “öğrenim özürlü” kabul edilen çocuklar bir ve aynı çatı altında, aynı program çerçevesinde “eğitilmiş” olmaktadır.
    Sonuçta bu çocuklar, zorunlu eğitim süreci sonrasındaki bir kaç yıllık “destek” çabalarının sonrasında tümüyle ailenin çözümlenemez ve sürekli bir sorunu olarak yabancı toplulukların içinde yaşamak durumundadırlar.
    İtalyan ailelerinin kendi aile işletmeleri aracılığıyla bu çocuklara belli bir iş olanağı bulabildikleri koşullarda, aynı olanaklara sahip olmayan göçmen aileler kaçınılmaz olarak bu çocukları bir “yük” olarak hissetmeye ve görmeye başlamaktadırlar.
    Bu sonuçlar toplum tarafından algılanabilir olmasıyla birlikte sonderschule’ler de giderek itibar yitirmeye ve olumsuz görülmeye başlanılmıştır. Bu da, sonderschule’lerin adlarının değiştirilerek “förderschule”ye dönüştürülmesi gibi bir makyaja yol açmıştır. Yapılan bu makyaj da, sonderschule’ler konusunda belli bir deneyime ve bilgi birikimine sahip olmaya başlayan göçmen topluluklarının bu bilgileri ve deneyimleri kullanamaz hale getirerek, sorunu daha kalıcı ve sürekli hale getirmiştir.
    Türkiyeliler açısından ifade edersek, her yıl 3-4 bin çocuk sonderschule/ förderschu- le’ye gönderilmektedir. Her dokuz yılda bir yaklaşık 30.000 çocuk bu okullardan ayrılarak tüm sorunlarıyla birlikte toplumun içine karışmaktadır. 1980’den günümüze kadar yaklaşık yüz bin çocuğun yetişkin olarak toplumun içinde yaşamaya çalıştığını söylemek abartma olmayacaktır.