Die Gaste, SAYI: 8 / Temmuz-Ağustos 2009

Belli Bir Amaç Etrafında Toplanamaz mıyız?


Deniz ÇIKRIKÇIOĞLU




    İçinde yaşadığımız toplumun demokratik yaşamına aktif olarak katılmayan bireyleri olarak paralel bir toplum olma yolunda hızla ilerliyoruz. Burada kavramları iyi irdelemek gerekiyor. Almanya’da dışlanmış paralel bir toplum olarak mı yaşamaya devam edeceğiz? Yoksa katılımcı olarak mı? Anadilimizin burada önemi nedir? Yaşadığımız toplum ile barışık ve uyumlu olarak yaşamak sanırım görüş farklılıklarına rağmen ortak bir ilkedir. Bunu temel kabul ederek bu yazıyı yazıyorum.
    Bu toplum içinde gözlemlenen ve istatistikler ile doğrulanan bir gerçek var, o da kendi dilini düzgün konuşmayan gençliğimizin suç işleme oranı yüksek, tersine burada aktif politikaya katılan tüm Türk kökenli politikacıların Türkçeleri çok düzgün. Tanıdığım başarılı iş adamlarının Türkçeleri çok düzgün. Tanıdığım ne kadar üniversite mezunu var ise Türkçeleri çok düzgün. Doğal olarak suç işleme oranı da keza çok çok düşük. Bunu yazmak ve konuşmak olarak ele alıyorum. Buradan şu sonuç çıkıyor doğal olarak: Bu toplumda uyumlu sayılan, bu toplumda katılımcı olarak yaşayan Türklerin Türkçeleri çok düzgün. Bu gözlemden çıkarılacak bir ders yok mu acaba? Meseleye siyasi çıkarların üstünde bakılırsa ve buna uygun olarak yaklaşılırsa, çözüme bir adım daha yaklaşılmış olur. Ama neden işe böyle bakılmıyor, hatta bazıları, Türk çocuklarının tatillerini, Almancayı unuttukları gerekçesi ile, Türkiye’de geçirmelerine bile sıcak bakmıyorlar. Diğer taraftan bizim siyasi guruplarımız ise kendi felsefeleri doğrultusunda meseleye yaklaşıyorlar. Benim söylediğim bunların çok çok ötesinde.
    Bugüne kadar bireyi olduğum Türk Toplumunun bir çok iyi niyet ile başlatılan kültürel faaliyetlerini izledim. Ne yazık ki bunların çoğu dağıldı gitti, ya da var olsalar bile etkinlikleri yok. Buna neden bazı kısır çekişmelerin faaliyetleri baltalaması. Çocuklarına sahip çıkmak isteyen üç beş veli bir araya geliyor ve bazı guruplar hemen meseleye ipotek koymaya kalkıyor. Bu guruplar siyasi yelpazenin her kesiminden olabiliyor. Peki bunların gayeleri ne? Bir şey yapılacak ise bizim kontrolümüzde yapılacak. Çocukların eğitimleri, ruhsağlıkları ve toplumsal, kültürel uyumları arka planda kalıyor. Berlin Kreuzberg’teki okul görüntüleri ekranlara yansıyor ve toplumsal barış yara alıyor. Bu kimin yararına olabilir. Olsa olsa aşırı uçlarda yer alan siyasi veya yasadışı gurupların. Zira bu gurupların toplumsal barış ile işleri olmaz. Tersine bu onların taban yaratmalarına uygun zemin hazırlar.
    Peki böyle olmak zorunda mı? Biz belli bir amaç etrafında toplanamaz mıyız? Yani dini, felsefeyi, kimliği, dedikoduyu, ya da şahsi çıkarlarımızı katmadan bir faaliyette bulunamaz mıyız? Yaşadığımız toplumda uyumlu, her alanda katılımcı ve politik malzeme olmaktan uzak yaşamak için çocuklarımızın anadiline önem verilmesi, siyasetlerden uzak tutulması bir zorunluluktur.