Sonderschule/Förderschule Sorunu ve Göçmen Toplumu Paneli
13 Şubatta Yapıldı! Düzenleyenler:
“Dil ve Eğimi Geliştirmek İçin İnisiyatif e.V.”
“Die Gaste”
Katılımcılar (Soldan sağa):
Dr. Jessica M. LÖSER
(Hannover Üniversitesi), Yrd. Doç. Dr. Berrin BAYDIK (Ankara Üniversitesi Zihinsel Engelliler Eğitimi Anabilim Dalı),
Prof. Dr. Wolfgang JANTZEN (Bremen Üniversitesi), Prof. Dr. Mehmet ÖZYÜREK
(Gazi Üniversitesi
Zihinsel Engelliler Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı),
Prof. Dr. Ali UÇAR (Alice Salomon Hochschule Berlin), Prof. Dr. Emel HUBER (Duisburg-Essen Üniversitesi Türkistik Bölümü Başkanı-Panel Yöneticisi).
Die Gaste ile Dil ve Eğitimi Desteklemek İçin
İnisiyatif e. V. tarafından düzenlenen “Sonderschule/Förderschule Sorunu
ve Göçmen Toplumu” konulu panel 13 Şubat 2010 tarihinde Duisburg-Essen
Üniversitesi’nin Essen yerleşkesinde Glaspavillion’da gerçekleştirildi.
Konuşmacı olarak Prof. Dr. Wolfgang JANTZEN (Bremen
Üniversitesi), Prof. Dr. Mehmet ÖZYÜREK (Gazi Üniversitesi Zihinsel Engelliler
Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı), Prof. Dr. Ali UÇAR (Alice Salomon Hochschule
Berlin), Dr. Jessica M. LÖSSER (Hannover Üniversitesi) ve Yrd. Doç. Dr. Berrin
BAYDIK’ın (Ankara Üniversitesi Zihin Engelliler Eğitimi Anabilim Dalı)
katıldığı panelin açılışını Duisburg-Essen Üniversitesi Türkistik Bölümü
Başkanı ve Panel Yöneticisi Prof. Dr. Emel HUBER yaptı.
Prof. Dr. Emel Huber, panel açış konuşmasında 14 yıllık bir
geçmişe sahip olan Türkçe öğretmenliği bölümünün zaman içinde öğretmen ve
öğretmen adaylarının girişimiyle dil ve edebiyat konularının yanı sıra
toplumsal konularda da etkinlikler düzenlediğini belirterek, “Yine
öğrencilerimizin girişimiyle oluşturulan Die Gaste, bölüm dışından da
edindikleri arkadaşlarıyla ikinci bir kurumlaşmayı gerçekleştirdi. Die Gaste,
yalnızca gazete çıkarmakla kalmadı, bilimsel toplantılar da düzenliyor. Bugün
Die Gaste’nin düzenlediği ikinci bilimsel toplantıda bir araya geldik.
Çoğunuzun bildiği, izlediği gibi bölümümüzde ilk kuruluş güçlükleri
atlatıldıktan sonra dil, edebiyat, eğitim, öğretim ve özellikle iki dillilik
konularında yalnızca bilimsel çalışmalar yapılmadı. Yaklaşık on yıldır içinde bulunduğumuz zamanda öğrencilerimizle
birlikte değişik konularda bilimsel toplantılar düzenledi. Bu toplantılar
kurumumuzun çalışma alanına giren konulara yönelik oldu. Bugünkü toplantımız
ise, ortaokul ve lise aşamasını kapsamayan yani doğrudan doğruya bölümümüzün
çalışma alanına girmeyen bir konu. Almanya’da yaşayan göçmenlerin özellikle
Türkiyeli göçmenlerin adını Almanca olarak öğrendikleri Sonderschule’ler.
Sonderschule Almanya’da yaşayan Türkiyeli göçmenler arasında o denli bilinmeyen
bir konudur ki, Münih’te yaşadığım yıllarda özel bir okul olarak Türkçeye
çevirip, yani ‘paralı okul mu?’ diye soran ya da ‘benim çocuğum özel bir okula
gidiyor’ deyip sevinen, gurur duyan anne-babalar ile tanıştım. Sonderschule
değişik açılardan güç bir konu. Türk göçmenleri için gelen güçlüklerin yanına
bir de Sonderschule’ye gitme kararının verilmesi etkili oluyor.” diyerek
sözlerini tamamladı.
Panel’in kurumsal destekçilerinden olan TAM Vakfı Genel Müdürü
Dr. Andreas Goldberg, “Bugün çok önemli bir etkinlikte bir arada bulunmaktayız.
Tüm katılımcıları, bu kötü hava şartlarında katılmak çokta kolay olmasa gerek,
Hannover’den, Frankfurt’tan, Berlin’den, Almanya’nın tüm bölgelerinden gelen ve
özellikle uzun bir yol kat ederek etkinliğe Türkiye’den gelen katılımcıları
içtenlikle selamlıyorum. Hoşgeldiniz!” diyerek sözlerine başladı.
Panel’in önemine dikikat çeken Dr. Goldberg,
sonderschule/förderschule konusunda geçmiş dönemde TAM olarak inceleme
yaptıklarını söyleyerek sözlerini şöyle sürdürdü: ”Türkiye Araştırmalar
Merkezi’nde yirmi yılı aşkın bir süredir görevdeyim. 1985 yılında Sonderschule
sorunu ile ilgili ilk araştırmayı yaptık. Aslına bakacak olursak, o günden bu
güne olumlu anlamda bir şey değişmedi. Sonderschule/ Förderschule’lerdeki
Türkiyeli göçmen çocuklarının sayılarında bir azalma görülebilir. Fakat benim
görüşüme göre; Türkiyeli göçmen çocuklarının ortalama düzeyin üstünde bir
çoğunlukta Sonderschle/Förderschule’lerde olması önemli bir sorun. Konunun
yakıcı olduğuna ve birlikte mücadele etmemiz gerektiğine inanıyorum.
Esasen eğitim sisteminin ayrıntılarına ve tek tek yönlerine
girmek istemiyorum. Bunun için burada konunun uzmanları bulunmakta. Eski
cumhurbaşkanımız Johannes Rau’un deyimiyle, ‘Almanya’da tebrik ve selamlama
konuşmalarında harcanan zaman grevlerde harcanandan zamandan daha çok’. Bu
nedenle konuşmamı selamlama ile noktalıyorum.”
Dr. Glodberg’den sonra bir Alman velisi olarak konuşan Michael Baumeister, Alman bir
anne-babanın Alman eğitim sistemi ile deneyimlerini ortaya koydu. İki çocukları
olduğunu ve büyük çocukları Noah’nın (8 yaşında) “down sendromu”
rahatsızlığından dolayı Sonderschule’ye gönderilme sürecinde yaşadıklarını
anlatmaya başlarken, “Sizlere edinmiş olduğumuz bazı deneyimleri anlatmak
istiyorum. Aile olarak başından itibaren çocuğumuzun diğer çocuklar ile
birlikte büyümesine, öğrenmesine ve tüm çocukların gereksinmelerine sunulan
hizmetlerden yararlanmasına önem verdik. Örneğin, yüzme, aile-çocuk-beden
eğitimi programları vb.” dedi.
Çocuklarının üç buçuk yaşında bütünleştirici anaokuluna
başladıktan sonra diğer çocuklarla hızlı bir şekilde ve bugün hala süren
arkadaşlıklar kurabildiğine dikkat çekerek, “anaokuluna başladıktan birkaç ay
sonrasında özellikle dil ve sosyal davranışların gelişiminde ilerleme kaydetti.
Ayrıca fizyoterapi, ergoterapi, dil desteği, erken destek gibi çeşitli
programlara katıldı. Bu süreç bize sağaltım ve destek programlarının gelişimi
destekleyeceğini, fakat çocukların birbirlerinden öğrendiklerinin belirleyici
olduğunu öğretti. Prof. Georg Feuser’in deyimiyle ‘Engelli olmayan yaşıtlarıyla
olan uyumlarını; hiçbir şey, hiçbir kimse ve de hiçbir özel eğitim cambazlığı
telafi edemez’” diyerek sözlerini sürdürdü.
NWR eğitim sistemine göre 6 yaşında bir çocuğun zorunlu eğitime
başlamasını uygun gören yasalar doğrultusunda çocuklarının 2007 eğitim yılı
başlamadan 5 gün öncesinde 6. yaşını doldurduğundan hem aile olarak hem de
çocuklarını tanıyan eğitimciler, terapistler ve doktorlar tarafından da çocuğun
bir yıl daha anaokuluna devam etmesi şeklinde tavsiyelerde bulunduklarını fakat
eğitim sistemi karşısında şanslarının olmadığını söylediklerini anlatan Michael
Baumeister, “Ve böylece öğrendik ki, eğer çocuğunuzun normal şekilde
yetişmesini istiyorsanız mücadele etmelisin, çünkü hiçbir şey hediye olarak
sunulmuyor” diye konuşmasını sürdürdü. NWR eğitim sisteminde bir çocuğun okula
geç başlamasına gerekçe olarak ancak sağlık sorunları varsa kabul edildiğini,
okul sağlık hizmetleri çizelgelerine göre sağlık kavramının en geniş anlamıyla
betimlendiğini ve buna göre sürmekte olan sağaltım ve destek önlemlerinin
dikkate alınarak okula geç başlayacak bir çocuk için başka bir akademik
görüngenin sağlanabileceği lakin bölge sağlık bakanlığı müdiresi ile telefon
görüşmesinde bu gerekçenin engelli çocuklar için geçerli olmadığını ve özel
eğitime ihtiyacı olan çocukların derhal özel eğitim okullarına gönderilmesi
gerektiğini, buna karşın da çocuk doktorunun ve terapistin görüşüne göre bunun
hiçbir rol oynamadığı ve bu kişilerin eğitim ve tıp bilgisinden habersiz
olduğunu tasvir ederek devam eden Michael Baumeister, “Oğlumuzu hayatında bir
kez bile görmemiş bir kimse, oğlumuz için neyin daha iyi olduğunu, bizden daha
iyi bileceğini iddia ediyor, ne yazık ki, Almanya’da okul ile bağlantılı
sorunlarda böyle kendini beğenmişliklerle karşılaşmaktayız” dedi.
Okul sağlık kontrolüne paralel olarak AOSF göre tespit sürecinin
de başlatıldığını, bir çocuk için en iyi destek yerinin saptanmasına ilişkin
hazırlanan rapora yönelik olarak “bilirkişi raporuna göre, oğlumuz büyük
olasılıkla bir yıl sonra iyi bir şekilde engelli ve engelli olmayanlar ile
birlikte derslere katılabilecekti, fakat henüz istenilen yeterliliğe ulaşmamış.
Tavsiye edilen yer Förderschule’ydi. Görüşmemizde Förderschule’de emin ellerde
olacağını söylediler. Küçük sınıflarda çocuğun gereksinmelerini esaslı olarak
anlaşılabileceğini ve Förderschule’in hiçbir şekilde çıkmaz sokak olmadığını ve
daha sonra birlikte eğitime geçişin mümkün olduğu söylendi. Biz, özel bir yol
izlemek istemiyorduk, istediğimiz ise genel eğitim sınıflarında eğitim alması
ve bir yıl okula geç başlamasıydı. Dava açma tehdidi ve konuyla ilgili bütün
bireylerle birlikte bakanlığa kadar gittik ve baskı yaptık. Nihayet okul kurulu
ile görüşmemizden sonra oğlumuzun okula bir yıl geç başlamasını elde edebildik.
Ve öğrendik ki, kim baskı yaparsa, kim kendini savunursa, kim bürokrasiyi sinir
ederse; çocuğu için istediğini elde edebilir... Çocuklarımızın hakları olan birlikte öğretim (gemeinsames Lernen)
için okulların hazır duruma getirilmesini bekleyemeyiz, beklersek; asla hiçbir
şey değişmez. Aileler, çocuklarının ayrıştırılması hazmetmek istemediklerinden,
Almanya entegrasyon ile sağlamak istediği her şeye ulaşmıştır. Bizler, Dorsten
kasabasında aile insiyatifi adında bir dernek kurduk ve NRW’deki diğer
ailelerle de iletişim içindeyiz. Örneğin NRW-Bündnis eine Schule für Alle
(Herkes İçin Tek Okul Birliği) ve Gemeinsam Leben, Gemeinsam Lernen NRW
(Birlikte Yaşam, Birlikte Öğrentim) dernekleri gibi. Ailelerin tek başına
eğitim sistemine karşı çocuklarının haklarını savunması zordur, bu sorunu
yaşayan ve yaşamakta olan diğer ailelerle bağlantı kurmalarını önemle tavsiye
ederim” diyerek konuşmasını tamamladı.
Michael Baumeister’den sonra konuşan Gülderen Güngör, bir
Türkiyeli aile olarak başlarından geçen olayları anlattı.
Gülderen Güngör’ün konuşmasından sonra Panel’i düzenleyenler
adına Zeynel Korkmaz konuştu.
Verilen kısa aradan sonra Panel’in davetli konuşmacıları
sunumlarını yaptılar.
Hannover Üniversitesi’nden Prof. Dr. Rolf Werning ağır bir
enfeksiyon geçirdiği için katılamadı.
Panele ilgi oldukça büyüktü
|