Almanya’da CDU/CSU-FDP’nin koalisyon hükümeti kurmalarıyla sonuçlanan genel seçimlerden bir buçuk yıl sonra, sekiz eyaleti kapsayan “süper seçim yılı, 20 Şubatta Hamburg’da yapılan kent meclisi seçimiyle başladı.
2009 genel seçimlerinde %33,8 oy alarak FDP’yle (%14,6) “siyah-sarı” koalisyonunu kuran CDU, Hamburg seçimlerinde ağır bir yenilgi aldı.
2008’deki Hamburg seçimlerinde CDU’nun oy oranı %42,6 olmuş ve CDU, Almanya’da ilk kez %9,6 oy alan Yeşillerle Hamburg kent hükümetini kurmuştu. Böylece özellikle göçmenler arasında “sol” olarak algılanan Yeşiller, statükonun geleneksel iki temsilcisinden birisi olan CDU ile Hamburg’da koalisyon hükümeti kurarak, varolan “sol” algısının yanlışlığını da ortaya koymuştur.
2008 seçimlerinden sonra kurulan CDU-Yeşiller hükümetinin en büyük icraatı ilkokulların dört yıldan altı yıla çıkarma girişimi olmuştur. Bu girişim orta sınıfın karşı çıkışı üzerine referanduma götürülmüş ve %58 hayır oyu ile reddedilmiştir. 20 Şubat seçim sonuçları da, orta sınıfın ilkokulun süresini uzatma girişiminden dolayı CDU’yu sorumlu gördüklerini göstermiştir.
20 Şubat seçimlerinde CDU, tarihinin en ağır yenilgisini almıştır. 2011 seçimlerinde, 2008 seçimlerinde aldığı %42,6 oyun 20,7’sini yitirerek %21,9 oy alabilmiştir. Böylece CDU, tarihinde ilk kez oylarının yarısını yitirdiği bir seçim yenilgisi almıştır.
Hamburg seçimlerinin diğer bir özelliği ise, Almanya’da %20’lik bir seçmen kitlesinin hızla saf değiştirebildiğini göstermiş olmasıdır. Daha önce Berlin eyalet bankasının iflası sonrasında Berlin’deki seçimlerde seçmenlerin %15’i SPD’ye kayarak Alman seçmenlerinin sanıldığı kadar istikrarlı olmadıklarını göstermişse de, Hamburg seçim sonuçları bunun çok daha fazla bir seçmen kitlesini kapsadığını göstermiştir.
Hamburg’da 2001 seçimlerinde “sağ popülist” Schill’in %19,4 oy alması, blok olarak seçmen kitlesinin saf değiştirebildiğini ortaya çıkarmışsa da, aradan geçen zaman ve Schill’in siyaset sahnesinden çekilmesiyle, Alman seçmen profilindeki değişim gözlerden uzak kalmıştır. Ama bugün Hamburg seçimlerinde, CDU’nun 20,7 puan oy kaybetmesiyle birlikte seçmenlerin blok olarak saf değiştirebildiği bir kez daha görünür olmuştur.
Hamburg’ta yapılan referandum sonuçları ile 20 Şubat seçim sonuçları birlikte ele alındığında, yeni orta sınıfın (Schröder’in ünlü “neue mitte”si), ekonomideki “esnek çalışma” (flexible-arbeit) adı altında meydana gelen dönüşüme uygun olarak hareket ettiğini göstermektedir. Artık sürekli iş sözleşmesi olmayan ve iş konusu sürekli değişen yeni bir orta sınıf ortaya çıkmıştır. Daha tam ifadeyle, “esnek çalışma” koşullarında geleneksel orta sınıf dönüşmüş ve Schröder’in “neue mitte”si oluşmuştur.
Yeni orta sınıf, özellikle Almanya’nın büyük ticaret kentlerinde iktidar değişikliğine yol açabilecek kadar büyük bir seçmen kitlesini oluşturmaktadır. Çalışma koşullarındaki değişkenlik/esneklik, iş konjonktüründen (business cycle) ticaretin çok büyük ölçüde etkilenmesiyle birleşerek, bu kesimleri siyaset alanında da değişken/esnek, çok kolaylıkla saf değiştirebilen bir seçmen kitlesi haline dönüştürmüştür. 2000 ekonomik krizi, Hamburg’da “sağ popülist” Schill’i yaratırken, 2008-2009 krizi SPD’nin tek başına hükümet kurmasını sağlayan bir oy kaymasına yol açmıştır.
Genel olarak sanayi bürokratlarının, serbest meslek sahiplerinin, öğretmenlerin, devlet memurlarının vb.nin oluşturduğu “yeni orta sınıf”, dağıtım faaliyetleriyle uğraşanların büyük bölümünü oluşturan satıcılar, reklamcılar, gazeteciler ve süreli olarak ücretli çalışanlarla birlikte büyümüştür.. Toplumun ortalama yaşam standartlarının üzerinde bir yaşam standardına sahip olan bu kesim, aynı zamanda primli çalıştığı için iş konjoktüründeki dalgalanmalardan hızla etkilenmektedir. Bugün “esnek çalışma” adı altında sürekli iş alanını ve konusunu değiştiren bu kesim, artık geleneksel orta sınıfın siyasal reflekslerini de göstermemektedir.
Bu “yeni orta”nın göçmen toplumu karşısındaki tutumu ise, sözcüğün tam anlamıyla “ilgisizlik” olarak ortaya çıkmaktadır. Eğitim düzeyinin düşük olması nedeniyle göçmenler, bu “yeni orta”nın “esnek” iş alanı ve iş konularında bir “rakip” olarak orta-ya çıkmadıkları için, bu kesimi de ilgilendirmemektedir. Bu ilgisizlik, çoğu durumda “tolerans” (hoşgörü) olarak algılanmaktadır. Oysa bu “yeni orta”, göçmenlere karşı basbayağı ilgisizdir. Hamburg 2010 referandumunun gösterdiği gibi, bunların ilgisizliği, hiçbir biçimde “hoşgörülülük” olarak tanımlanamayacak, tersine “hoşgörüsüzlük” olarak adlandırılabilecek bir göçmen karşıtlığını potensiyel olarak içinde barındırmaktadır.
Bu nedenle, Almanya seçimlerinde ortaya çıkan ve %20’leri bulan CDU’dan SPD’ye yönelik oy kaymaları (ki 2001 Hamburg seçimlerinde olduğu gibi bu oylar “sağ popülist” Schill’e de kayabilmektedir), en azından nüfusun %20’sinin göçmen sorunlarına karşı kayıtsız/ ilgisiz olduğunu göstermektedir. Bu kaygan seçmen kitlesinin en temel özelliği, tıpkı alt gelir grubundaki kesimlerin çocuklarının eğitim görmesini kendisine “rakip” olacağı önyargısıyla reddetmesi gibi (Hamburg referandumunda bu açıkça ortaya çıkıştır), göçmen kitlesinin eğitim düzeyinin yükselmesine yönelik politikalara da karşı olmasıdır. Bu nedenle, bu “yeni orta”, hem elemeci eğitim sisteminin mevcut haliyle korunmasından yanadır, hem de göçmenlere yönelik “teşvik”lere karşıdır.
|