Die Gaste
İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE
ISSN 2194-2668
DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN İNİSİYATİF
(Initiative zur Förderung von Sprache und Bildung e.V.)


  • II. OTURUM
  • AÇILIŞ KONUŞMALARI
    19. Sayı / Kasım-Aralık 2011



    Die Gaste 19. Sayı / Kasım-Aralık 2011

     
     

    Die Gaste

    İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE

    ISSN 2194-2668

    DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN
    İNİSİYATİF

    Yayın Sorumlusu (ViSdP):
    Engin Kunter


    diegaste@yahoo.com


    Sempozyum ‘11
    I. Oturum

    Göçmen Topluluklarının
    Eğitim ve (Ana) Dil Öğrenim Anlayışları
    ve Deneyimleri
    (Özet)

    Sempozyum 2011





        Sempozyumun ilk oturumunda Flensburg Üniversitesi Danca Dili ve Edebiyatı Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Elin Fredsted, Kuzey Almanya’da yaşayan Danimarkalı azınlık hakkında tarihsel bilgiler vererek başladığı sunumunda, Danimarkalı azınlığın eğitsel ve dilsel koşullarını açımladı.
        Tarihsel olarak Schleswig Bölgesi’nin 1920’de gerçekleşen bir referandum sonucu olarak ve bir sınır ile ikiye ayrıldığını ve sınırın her iki tarafında da, ulusal azınlıklar oluştuğunu belirtti. 1945’te imzalanan Kopenhag Anlaşmasıyla bu azınlıklarda, aidiyetin, bireylerin sözlü beyanına dayalı bir aidiyet olması kararlaştırılmıştır. Bu anlaşmaya göre azınlıklar kayıtlara geçmemekte ve kontrol edilmemektedir. Bu nedenle nüfusa ilişkin kesin bir rakam olmamakla birlikte yaklaşık 50.000 Danimarkalının ve 12.000-15.000 Almanın azınlık üyesi olarak bu bölgede yaşadığını belirten Prof. Fredsted, her azınlığın başarılı bir anaokulu ve okul sistemi bulunduğunu belirtti.
        Birden çok dil ortamında yaşayan Danimarkalı azınlığın dilsel koşulları ile okuldaki normların farklı olmadığını söyleyen Prof. Dr. Fredsted, bu okullarda çift tekdillilik uygulandığını, bir başka ifadeyle dil karışımının engellenmeye çalışıldığını ve amacın “her iki dilde, Almancada ve Dancada anadili ölçeğinde yüksek dil yeterliklerinin, halk dili olarak değil, standart dil olarak öğretimesi” olduğunu vurguladı. Danimarka okullarının tüzüğünden bir alıntı yapan Prof. Dr. Fredsted, bu okulların kendilerini Alman toplumunda varolan Danimarkalı azınlık okulları olarak tanımladıklarını ve bu nedenle Almancayı, yaşanılan ülkede varolabilecek yurttaşlar yetiştirecek şekilde öğretmek istediklerini söyledi.
        Prof. Dr. Elin Fredsten sunumunda, 2007 ve 2008 yılları arasında her iki azınlık grubundan yaklaşık 80 öğrencinin katıldığı ve ikinci dilde yazı dili ediniminin incelendiği bir araştırmaya değindi. Bu araştırmanın sonucu olarak, sözcük dağarcığının ve kavramların geliştirilmesine, özellikle erken yaşta ve ilkokula geçiş dönemlerinde daha fazla dikkat edilmesi gerektiğinin saptandığını belirten Prof. Dr. Fredsted, anaokulu pedagoglarının ve öğretmenlerin bu amaçla meslekiçi eğitimlerine yoğunlaşıldığını belirtti.
        Almanya’da yaşayan Yunanlıların yoğun olarak Bavyera’da bulunduğunu ve sayılarının yaklaşık 25.000 olduğunu belirten Dr. Maria Anna Nikolaidou, Yunanistan ve Bavyera arasındaki tarihsel bağlara değinerek konuşmasına başladı. Yunan ailelerin çocuklarının Yunanca eğitilmesine son derece önem verdiklerini dile getiren Dr. Nikolaidou, ilk özel Yunan okulunun 1966’da Nürnberg’de kurulduğunu ve o dönemden bu yana birçok Yunan okulunun açıldığını söyledi. Ailelerin Bavyera’daki okullar ile özel Yunan okulları arasında seçim yapabildiklerini, Bavyera okullarını seçmeleri durumunda her hafta, cumartesi günleri beş saat Yunanca ek ders gördüklerini dile getirdi. Yunan okullarının ise, köken dilleri Yunanca olan ve Almancayı çok az bilen ve er ya da geç ülkelerine dönecek olan çocuklar için oluşturulduğunu vurguladı.
        Dr. Nikolaidou, tüm okulların Yunan Başkonsolosluğu’nun bünyesinde faaliyet yürüttüğünü, her eyalet ile farklı anlaşmalar bulunduğunu, Bavyera’da sayıları 15 olan bu okullar arasında altı yıl süreli ilkokulların, ortaokul ve liselerin de yer aldığını belirtti. Yunanistan’da 7.-9. sınıfların liseyi oluşturduğunu ve altıncı sınıftan sonra doğrudan liseye geçiş yapıldığını söyleyen Nikolaidou, dokuzuncu sınıftan sonra öğrencilerin Almanya’da bir meslek okulunda okuyabildiğini dile getirdi. Birinci sınıftan dokuzuncu sınıfa kadar, ikili anlaşmalar kapsamında okul giderlerinin %80’inin Bavyera ve %20’sinin Yunanistan tarafından, 10.-12. sınıflarda tüm giderlerin ise Yunanistan tarafından karşılandığına değindi. Yunanistan’da 12. sınıfta lise diploması edinildiğini, ama Bavyera’da bulunan beş Yunan lisesinde edinilen diplomaların kabul görmediğini ifade eden Nikolaidou, Yunanlı göçmen çocuklarının büyük bir çoğunluğunun Yunanistan’a dönerek, burada liseye devam ettiklerini, ama anadili yetersizliği nedeniyle Yunanistan’da üniversiteyi tamamlayamayan bu öğrencilerin Almanya’da vasıfsız işçiler olarak iş hayatına atıldıklarını da vurguladı.
        Bavyera’daki Yunan okullarında derslerin üçte biri Almanca ve üçte ikisi Yunanca verilmekte. Ailelerin Almanya’da yaşayıp yaşamayacaklarına ilişkin tereddütlerinin dil öğrenimine olumsuz etkide bulunduğunu söyleyen Dr. Nikolaidou, Almanca dersler Alman müfredatına ve Yunanca dersler de Yunan müfredatına dayandığı için ve birbirleriyle uyumlandırılmamış olmalarından dolayı, öğrencilerin zorluklarla karşılaştıklarını sözlerine ekledi. Bu okullardaki eğitimin bir değerlendirmeye tabi tutulmadığını ve dil eğitiminde herhangi bir standart bulunmadığını açıkladı.
        İspanyol Veli Dernekleri Federasyonu’nu temsilen sempozyuma katılan Alfredo Sánchez Casado, federasyonun oluşum amaçları ve çalışmaları hakkında bilgi verdi. 1973’te İspanyol basınında, Almanya’da yaşayan İspanyolların %70’inin okuldan diploma alamadan ayrıldıklarına ilişkin haberlere yer verildiğini, yaklaşık otuz yıl sonra ise İspanyol öğrencilerin %70’inin en az bir meslek lisesi diploması elde ettiklerini söyledi. İspanyollara ilişkin bazı yanlış görüşler olduğuna değinen Sánchez Casado, ilk kuşağın söylendiği gibi büyük ölçüde politik nedenlerle gelen ve Franco karşıtı göçmenler olmadığını, vasıflı işçilerden oluşmadığını, bu sayının yalnızca %10 olduğunu belirterek, “bu rakam İtalyanlar’da %36,1 ve hatta Türk arkadaşlarımız arasında %46,3’tü” dedi.
        Çoğunlukla İspanya’nın kırsal kesimlerinden gelen ve eğitimsiz olan İspanyol göçmenlerin gazetelere yansıyan olumsuz haberler sonucu veli dernekleri oluşturduklarını ve bu derneklerin 1973’te bir federasyon çatısı altında birleştiklerini belirten Sánchez Casado, federasyonun Alman ve İspanyol kilisesi tarafından pedagojik ve örgütsel konularda desteklendiğini vurguladı. İspanyol veli derneklerinin, anadilini çocuklar için bir yük ve entegrasonu engelleyen bir unsur olarak gören politikacılara ve sözde bilimadamlarına karşı mücadele ettiklerini, erken bir dönemde, bugün eğitim ve meslek alanında meyvelerini topladıkları ikidil ve ikikültür modelini seçerek sağlam bir temel oluşturduklarını belirtti.
        İspanyol Veli Federasyonu’nun gücünün stratejik hedeflerin formüle edilmesinde ve üyelerinin bu hedefe yoğunlaşmasında yattığına işaret eden Sánchez Casado, bu stratejileri karakterize eden örgütlenme alanlarını şöyle sıraladı: Çocuklar için ev ödevi desteği, anadili derslerinin örgütlenmesi, aile eğitimi, kadınların dernek faaliyetlerindeki ve toplumdaki konumunun güçlendirilmesi, okul yapılarının velilere tanıtılması ve dördüncü sınıftan sonra verilen ayrımcı tavsiyelere karşı ailelerin harekete geçirilmesi.
        İspanya Büyükelçiliği Eğitim Ataşeliği bünyesinde Hamburg’da faaliyet gösteren İspanyolca Dil ve Kültür Merkezi adına konuşma yapan Antonio Langarita Sevilla, İspanya Eğitim Bakanlığı’nın dünya genelinde sekiz farklı eğitim programının bulunduğuna değinerek, yurtdışında yaşayan İspanyol göçmenlerin ülkelerine olan kültürel ve dilsel bağlarını korumayı ve yaşadıkları ülkelerin eğitim sistemlerine katılımını amaçlayan anadili ders programını tanıttı. Öğrencilerin bu derslere akşam saatlerinde ve okul sonrasında katıldıklarını söyleyen Sevilla, Hamburg’da tam gün okul uygulaması nedeniyle öğrencilere ancak geç saatlerde İspanyolca anadili dersleri sunulabildiğini ve bu yasal derslerin her iki ya da tek bir ebeveyni İspanya vatandaşı olan öğrencilere açık olduğunu dile getirdi. 2010’da hazırlanan yeni müfredata göre yapılan düzenlemelerde, bu dersler, öğrencilerin yeni sosyo-kültürel koşullarına ve Avrupa Birliği kapsamında dil öğrenimine uyumlandırıldığını belirten Sevilla, anadili derslerini alan öğrencilerin ücretsiz olarak Cervantes Kültür Merkezi’nde B2 ve C1 dil sınavlarına da katılabildiklerine değindi.
        “On yıl süren anadili dersleri, pedagojik içeriği ve değerlendirme kriterleri açısından İspanyol Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanıyor ve toplam beş düzeyi içeren a, b ve c aşamalarından oluşuyor. Öğrencilerin derse katılımı, uygun dil yeterliklerine erişmeleri durumunda sekiz yıla inebiliyor” diye sözlerini sürdüren Sevilla, İspanyol Dil ve Kültür Merkezi’nin başarılı öğrenimi belgeleyen bir sertifika verdiğini, toplam derslik sayısının 91, öğretmen sayısının 31 ve öğrenci sayısının da 2.516 olduğunu aktardı.