Berlin-Wedding semtindeki Diesterweg Lisesi’nde müslüman bir öğrenci teneffüste namaz kılmak istemiş; bunu koridorda veya okul avlusunda icra etmesine okul müdürü izin vermediği için kendisine bir oda ayrılmasını talep etmişti. Okul müdüriyeti, bu istemi, “okulun dinsel açıdan tarafsız bir alan olduğu ve okulun huzurunun bozulabileceği” gerekçesi ile red etmesi üzerine Berlin İdare Mahkemesi’nde ihtiyati tedbir davası açılmıştı. (Bu süreçte Berlin’de birçok okulda bu tür bir uygulama olduğu, teneffüslerde arzu eden öğrenciye bir odada namaz kılma olanağı sağlandığı ortaya çıkmıştır).
Federal Yüksek İdare Mahkemesi (Bundesverwaltungsgericht) 30 Kasım 2011 tarihinde üç yıldır süregelen “okullarda namaz kılınması/namaz odası” tartışmasını ‘şim- dilik’ noktaladı. “Şimdilik” diyoruz, zira Federal Anayasa Mahkemesi, Avrupa Yüksek Adalet Divanı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yolları açık.
Yüksek mahkemenin kararı değişik nedenlerle kamuoyuna oldukça tek yanlı ve dolayısıyla yanlış yansıtıldı. Kararın içeriğine geçmeden önce olayın gelişme sürecini kısaca anımsatalım.
Davanın konusu
Berlin-Wedding semtindeki Diesterweg Lisesi’nde müslüman bir öğrenci teneffüste namaz kılmak istemiş; bunu koridorda veya okul avlusunda icra etmesine okul müdürü izin vermediği için kendisine bir oda ayrılmasını talep etmişti. Okul müdüriyeti, bu istemi, “okulun dinsel açıdan tarafsız bir alan olduğu ve okulun huzurunun bozulabileceği” gerekçesi ile red etmesi üzerine Berlin İdare Mahkemesi’nde ihtiyati tedbir davası açılmıştı. (Bu süreçte Berlin’de birçok okulda bu tür bir uygulama olduğu, teneffüslerde arzu eden öğrenciye bir odada namaz kılma olanağı sağlandığı ortaya çıkmıştır).
Berlin İdare Mahkemesi’nin Kararı
Mahkeme, talebi yerinde görüp 10 Mart 2008’de aldığı ihtiyati tedbir kararı ile okulu öğrenciye namaz kılma olanağı sağlamakla yükümlü kılmıştı.
İdari Mahkeme, kararının gerekçesinde, özetle, anayasanın okul idaresinin ve eğitim içeriklerinin dinsel açıdan tarafsız olmasını öngördüğünü, ancak bu hükmün öğrencileri bağlamayacağını, söz konusu öğrenciye bir odada namaz kılmasına izin verildiğinde, diğer öğrencilerin de bundan etkilenmeyeceğini belirtmişti. Mahkeme ayrıca bu şekilde öğrenciler arasında farklı dinsel inançlara saygının da gelişeceğinin altını çizmişti.
Mahkeme esasa yönelik 29 Eylül 2009 tarihli kararında da bu görüşünü kesinleştirmişti.
Berlin-Brandenburg Yüksek İdare
Mahkemesi’nin Kararı
Berlin Eğitim Senatörlüğü’nün itirazı üzerine Berlin-Brandenburg Yüksek İdare Mahkemesi bu kararı 27 Mayıs 2010 tarihinde bozmuştur.
Berlin-Brandenburg Yüksek İdare Mahkemesi kararında, alt mahkemenin anayasal inanç özgürlüğünün ibadet özgürlüğünü de kapsadığı görüşüne katıldığını, ancak okulda ibadet etmenin bu kapsamda yer alamayacağını dile getirmişti. Mahkeme, okullarda çok sayıda farklı kuralları olan dinlere mensup öğrencilerin bulunduğunu ve bunların her birisinin istemlerinin yerine getirilmesinin öğrenciler arasında huzuru bozabilecek farklılıklar doğuracağını belirtmişti. Mahkeme ayrıca organizasyon olarak da okulun bunu yerine getirilmesinin zor olduğunu saptamıştı. Sonuç olarak mahkeme okullarda din derslerinin dışında ibadet etmek hakkı olmadığı kararına varmıştı.
Davacı öğrencinin itirazı üzerine Federal Yüksek İdare Mahkemesi 30 Kasım 2011’de konuya ilişkin kararını açıkladı.
Federal Yüksek İdare Mahkemesi’nin
Kararı
Federal Yüksek İdare Mahkemesi kararını, bir iki istisna dışında, tüm medya kamuoyuna “okulda namaz ve benzeri dinsel ibadetlerin yasaklandığı” şeklinde yansıttı.
Halbuki yüksek mahkeme tam aksine, ilkesel olarak bu tür bir yasaklanmanın söz konusu olamayacağını, anayasal inanç özgürlüğü güvencesi kapsamında öğrencilerin ders saatleri dışında okulda dinsel vecibelerini yerine getirme hakkına sahip olduklarını belirtmiştir. Mahkeme devamla devletin dinsel açıdan tarafsızlığının her türlü dinselliği okulun dışında tutmak anlamına gelmediğini, aksine toplumda var olan dinsel çoğulculuğu taraf tutmadan okullara da yansıtmak durumunda olduğunun altını çizmiştir. Ve mahkeme okulun Müslüman bir öğrencinin namaz kılmasına izin vermesi ve olanak sağlaması durumunda bir dine tek yanlı ayrıcalık tanımış olmayacağı gibi okulun dinsel açıdan tarafsızlığının da zedelenmeyeceğini vurgulamıştır.
Federal Yüksek İdare Mahkemesi bu temel kuralları koyduktan sonra dava konusu somut olaya yönelik görüş ve kararını bildirmiştir. Mahkeme, kendilerinin bir temyiz mahkemesi olduğunu ve alt mahkemelerin saptamış bulundukları somut olguları sorgulamak hakları olmadığı, bu nedenle istinaf mahkemesinin (Berlin-Brandenburg Yüksek İdare Mahkemesi) söz konusu okulun huzurunun bozulabileceği ve organizasyon olanaklarının da olmadığı konusunda yaptığı belirlemeleri veri almak zorunda olduğunu belirtmiştir.
Federal Yüksek İdare Mahkemesi bu verilerden hareketle alt mahkemenin söz konusu lisede açıkta namaz kılınmış olmasının öğrenciler arasında huzursuzluğa yol açtığı ve okulun öğrenciye oda tahsis etme olanağı olmadığından dolayı –yalnızca– bu somut olayda öğrencinin açıkta veya bir odada namaz kılma talebini reddetmiştir.
Kararın tam metninden hareketle, “okul-da namaz kılınması yasak” şeklindeki başlıklar ve yorumlar tamamen yanlıştır, Federal Yüksek İdare Mahkemesi temelde tam tersi sonuca varmıştır.
Kısa Bir Değerlendirme
Karar, gerek çoğunluk toplumunda, gerekse göçmen topluluklarında çok tartışıldı. Olayı duygusallıktan ve komplo teorilerinden (“Acaba arka planda hangi örgüt var?” gibi) uzak değerlendirmekte yarar vardır. Ayrıca, Berlin toplumunun genelde dinsel inançlara (hıristiyanlığa) mesafeli yapısına da aldanmamak gerekir.
Federal Almanya’nın bazı (özellikle batı) eyaletlerinde okulda ve başka resmi mekânlarda haç asılıdır. Ve bu uygulama Federal Anayasa Mahkemesi 16 Mayıs 1995 tarihli kararında devlet okullarının sınıflarına haç asılma- sının Federal Anayasa’nın 4 (1) maddesine (inanç özgürlüğü) aykırı olduğu sonucuna varmış olmasına karşın sürmektedir.
Aşağı Saksonya Sosyal İşler ve Uyum Bakanı Aygül Özkan’ın resmi mekânlarda haç asılı olmasına getirdiği eleştirinin az daha kendisinin bakanlığına mal oluyor olması da herhalde anımsanmaktadır.
Federal Almanya’da oluşmuş olan çok kültürlülüğün politikada ve toplumda hala yadsındığı bir ortamda Federal Yüksek İdare Mahkemesi’nin kararının ilkesel bölümü kanımca çok doğru yaklaşımlar içeren ileriye yönelik önemli bir göstergedir.
Kuşkusuz okulda ibadet konusu burada belirleyici değildir ve bu konudaki her iki (lehte veya aleyhte) yaklaşım da meşrudur ve ciddi gerekçeleri vardır. Ancak, tüm bu tartışmalarda dinsel alandaki hakların çokkültürlük ve eşit haklar savaşımının bir parçası olduğu da gözden ırak tutulmamalıdır.
|