Berlin’de Neukölln semtinin Belediye Başkanı Heinz Buschkowsky’nin “>>Neukölln Her Yerde>>” isimli kitabının yayınlanmasının ardından anadili tartışması ülkemizde yeniden alevlendi. Birkaç hafta önce kitabın tanıtımını yapan Buschkowsky ile birlikte hem kitabı genelde hem de kitapta önyargıların da yer aldığı tezleri tartıştığımız bir akşam ne yazık ki anadile ve ikidilliliğe olan yaklaşımım konukların bir kısmının hiç de hoşuna gitmedi. Oysa iki veya çokdilli büyümen>>i>>n bir kazanç olduğunu bilim adamları araştırmalarında defalarca açıklamışlardır.
Ülkemizde tahminen nüfusun yüzde yirmisinin iki veya çokdilli yetiştiği gerçeğini yadırgayamayız. Avrupa Birliği’nin sınırlarının gittikçe genişlediği ve globalleşmenin yabancı dil kullanımlarını daha da önemli kıldığı bir aşama içerisinde bulunuyoruz. Bunun farkında olan ve imkanları el veren aileler çocuğunun İngilizce, Fransızca veya İspanyolca öğrenmesi için maddi ve manevi imkanlarını kullanıyorlar. Diğer taraftan yukarıd>>a>> bahsettiğim çocukların Almancanın yanında anadillerini de daha iyi geliştirmeleri konusunda daha fazla destek ve inisiyatif istendiğinde neden bu kadar tepki yaşandığını halen anlamış değilim açıkçası. Bu insanların anadili daha mı az değerli? İşte bu so>>r>>um bahsettiğim akşam olumsuz karşılandı.
Bilindiği gibi, iki veya çokdilli yetişen çocuklarda dil gelişimi tekdilli çocuklara kıyasla başta biraz aksamakta. Toplumumuzun bir kesimi bunu maalesef bir kusur olarak görüyor. Bu çocukların eğitimde başarı- sızlıklarının sebebini evlerinde konuşulan anadilinde gösteriyorlar. Bu çocuklara destek olacaklarına “Almanya’da yaşıyorlar, hepsi Almanca öğrensinler” şeklinde siyasi parolalar duyuyoruz. Tabii ki herkes Almanca öğrenmeli. Burada yaşıyorsak, bu ülkede başarılı olmak istiyorsak iyi derecede Almanca bilmemiz şart.
SPD olarak küçük yaştan itibaren Almanca öğrenilmesine tam destek veriyoruz. Örneğin 2013 yılında yürürlüğe girecek olan ve iki yaşında yuva yeri garantisi veren yasa bizim başarımızdır. Çünkü bir gerçeğin farkındayız: Küçük yaşta bir yuva ziyaret eden bir çocuk, Almancayı daha iyi öğreniyor ve ileride daha başarılı olabiliyor. Örneğin: Üç yaşından önce yuvaya giden bir çocuğun liseye (>>Gymnasium>>) gitme olasılığı %55 artıyor.
Eğitim kurumları, buna okul öncesi eğitim de dahildir, çocukların dil gelişimi için tutarlı ikidilli programlar sunmalılar. Böylelikle çocukların okul başarılarının da artacağından eminim. Çünkü dil bilimcilerin yaptıkları araştırmalar şunu gösteriyor: İkinci dilin, yani Almancanın>>,>> etkili öğrenimi ancak anadilinin sağlam temelleri üzerine kurulabilir.
Şu anki hükümeti ise anadili, ikidillilik ve dil gelişimi konusunda genelde çok yetersiz buluyorum. Hatta gelişmeye ters düşen kararlar alıyor. Örneğin bakım parası konusunda. Gittikçe artan sayıda göçmen kökenli aileler çocuklarını yuvalara gönderiyorlar. Üç ile altı yaş grubundaki çocukların sayısı Alman çocuk sayısına ulaştı. Bu, Federal Hükümet’ten açıklanan son Uyum Raporu’nda yazılı ve çok sevindirici bir gelişme. Hükümet ise bakım parası ile bu ailelerin çocuklarını şimdi evde tutmalarını istiyor. Bu çok saçma bir olay, özellikle evde Almancadan başka bir dil konuşuluyorsa. Kendiliğinden yüksek düzeyde iki veya çokdillilik gelişmez. Çocukların teşviğe ihtiyaçları var. Hükümet bu >>a>>landa yatırımlar yapmalı. Bazı yerlerde bu paralar yuvaların geliştirmesi için kullanılmalı. Bu geleceğe yönelik daha akıllıca yapılan bir harcama.
İki veya çokdilli yetişen çocuklar büyük potansiyele sahipler. Amaç bu potansiyelleri tanımak, ülkemizi zengin kılan çeşitliliği korumak ve çokdilliliği, farklı kültür- lerde yetişmeyi ve aynı zamanda herkese toplumsal hayata katılımı için fırsat eşitliliğini garantilemek. Kökensel, dinsel veya kültürel farklılıklar hiçe sayılmamalı, ama esası itibariyle bir pr>>oblem olarak da görülmemeli.
|