Türkler Almanya’ya bundan 44 yıl önce işgücü olarak gelmeye başladılar. Nicel gelişmelerine koşut olarak, ilk baştaki işgücü nitelemesi konuk işçiliğe, yabancı hemşehriliğe, göçmenliğe ve giderek yurttaşlığa evrimleşti. Günümüzde Almanya Türk toplumu 3 milyona yakın insandan oluşmaktadır. Bu insanların büyük bölümü ya burada doğmuş ya da çok küçük yaşlarda gelerek burada sosyalizasyonlarını gerçekleştirmişlerdir. Artık 4. kuşak Almanya Türkleri’nden söz edilmektedir.
Sosyalizasyon sürecinin en yoğun yaşandığı yerler aileden sonra, eğitim alanı, yuvalar, okullar, çıraklık eğitimi yapılan işyerleri ve kurumlardır. Toplumsal uyum sürecinin temelleri bu kurum ve kuruluşlarda atılır ve toplumsal yaşamın diğer alanlarında geliştirilir. Somutlarsak, eğitim/öğretim toplumsal uyum sürecinin olmazsa olmaz temel öğesidir. Eğitim kurumları ne denli iyi işliyor, fırsat eşitliğini sağlıyorsa, çocuklar buralardan o denli donanımlı ve becerili olarak geçerek çalışma yaşamına atılırlar.
Eğitim, bedensel ve zihinsel gelişme, yetkinleşme süreci olarak tüm insan yaşamını kapsar. Eğitim bireysel ve toplumsal bir etkinlik olarak belli bir toplumsal yapı ve sistem içinde gerçekleşir. Eğitim sistemi olarak adlandırılan bu yapılanma toplumun genel yapısına olanaklarına ve amaçlarına uygun işlevlere ve işlerliğe sahiptir. Sağlıklı işleyen bir eğitim sistemi öğrenciden çıkan, onu eğitimin temel öğesi olarak alan ve onun bilgi ve becerilerini genel amaçlar doğrultusunda geliştiren ve yaşama hazırlayan sistemdir. Eğitim ve öğretimde dil en önemli olgudur. Eğitim de dil bilgisi ve becerisi hem bir araç ve hem de bir amaçtır. Yeterli dil gelişmişlik düzeyi tutturamayan öğrencilerin başarılı eğitim almaları olanaksızdır.
Alman eğitim sisteminde
Türk öğrencilerin durumları
Almanya’da yaklaşık yarım milyon Türk kökenli öğrenci bulunmaktadır. Alman yurttaşlığına girenlerin gözardı edilmiş olabilir. Bu öğrencilerin okullara göre dağılımı ve bu okulları bitirme oranları yaklaşık yüzdelik sayılarla aşağıdaki gelişmeyi göstermektedir. Sayılardaki kimi eksiklikler ve yanlışlıklar genel eğilimi belirlemede gözardı edilebilir, çünkü sağlıklı istatistiksel veriler bulunmamakta, farklı sayılardan bir ortalama oluşturulması gerekmektedir.
2000’li yıllarda Türk öğrencilerinin sayısı ortalama 450 bin olarak veriliyor. Bunlardan: 7.661’i çocuk yuvası ve hazırlık sınıflarına, 186.824 Temel Okula (Grundschule), 14.787’i bağımsız gözleme sınıflarına, 84.953’ü İlkokula (Hauptschule), 2.034’ü değişik okullara, 32.776’sı Ortaokula (Realschule), 22.388’i Liseye, 32.000’ni Topluokul vb.’ne (Gesamtschule), 3.205’i Akşam okulu ve kolejlere ve 25.533’ü engelliler okuluna (Sonderschule) gitmektedirler.1
İlkokulu bitirenler (9 yıllık): %40 (Almanlar %30); Ortaokulu bitirenler (10 yıllık): %30 (Almanlar %31); Lise ve değini bitirenler (13 yıllık): %10 (Almanlar %30); Diplomasız ayrılanlar -belgeli-: %20 (Almanlar %9); Öğrenme engelliler okuluna gidenler: %4,2 (Diğer yabancıların 2 katı); Meslek eğitimi alanlar: %35; İşsiz Türklerin oranı: %25 (Almanya ortalaması %9)
Almanya’daki okullardan yılda ortalama 950 bin öğrenci okul bitirir veya ayrılır. Bunların 83.761’i (15.663’i yabancı) diplomasız-belgeli, 244.326 (33.221’i yanancı) ilkokulu, 374.295’i (23.427’i yabancı) ortaokulu, 235.038’i (8.789’u yabancı) lise ve dengi okul diplomasını alırlar.2
Bu sonuçlardan sonra da Türk çocuklarının okula başlamadan önceki dil gelişmişlik düzeylerine bir göz atalım. Bu alanda yeterli araştırma yapılmamıştır. Elimizdeki en iyi çalışma tüm eksikliklerine ve yetersizliklerine karşın, Hamburg’da Eğitim Bakamlığı adına Prof. Dr. H. Reich’ın yönetiminde yapılan ve Mart 2000’de kamuoyuna açıklanan araştırma sonuçlarıdır. Okula başlama yaşındaki Türk çocukları üzerinde onların konuşma dili bilgilerini saptayan bu araştırmaya göre:
1. Aile içinde kullanılan dil ve dillerin önemi bulguları şöyledir: Türk ana-babaların %34’ü çocuklarıyla evde Türkçe konuşuyorlar, %39’u ağılıklı olarak Türkçe konuşuyorlar ama Almanca da konuşuluyor, %25’i Türkçe ve Almanca’yla eşit oranda konuşuyorlar. Çocuklarıyla konuşmalarda Almanca’yı Türkçe’den daha yoğun kullanan aile saptanamamış. Çocukların ana-babalarıyla konuşmalarında Almanca kullanmaları artarak sürmekle birlikte, Türkçe’yi kullanmaları daha baskındır. Kardeş çocuklar arasında Almanca konuşma daha yoğun olmakla birlikte yine Türkçe daha baskın konumdadır. Türk çocuklarının kendi aralarında ve ana-babalarıyla konuşmalarında %34 oranında iletişim dili olarak Almanca kullanmaları kuşaklar arasından bir kırılmayı ve Almanca’ya yönelimi açıklamaktadır. Yine ana-babalara yöneltilen, çocuğunuz için hangi dil ne kadar önemlidir sorununun yanıtları da genel kanıyı doğrular biçimdedir. Buna göre, %81,5 Almanca’yı “çok önemli” , %18,5 “önemli” buluyor. Bunun yanında Türkçe’yi %51,4’ü “çok önemli”, %42,5 “önemli” ve %6,1’i de “çok da önemli değil” yanıtlarını veriyorlar.
2. Dil Gelişmişlik durumları: Türkçe’de: %9,6’ı Türkçe konuşmada büyük çapta sorunludur. %26’sı basit konuşur, %39’u yeterli ve %25’i de iyi derecede konuşuyor. Almanca’da: Hiç Almanca konuşamayanlar %8, çok basit Almanca konuşanlar %13, yetersiz derecede Almanca konuşanlar %23, yeterli Almanca konuşanlar %21, iyi derecede Almanca konuşanlar %18 ve ortalamanın üstünde iyi Almanca konuşanlar %16’dır.
3. Türkçe ve Almanca karşılaştırması: Genel olarak çocukların Türk-çe’leri Almanca’larından daha yüksek bir gelişmişlik göstermektedir. Her iki dil düzeyinde eşit gelişmişlik oranı %48, Her iki dilde de eşit az gelişmişlik oranı %6’dır.Eşit orta ve iyi gelişmişlik düzeyi %42’dir. Çocukların diğer yarısında iki dilin gelişmişlik düzeyi farklıdır. Bunların %44’ünün Türkçeleri Almancalarından daha baskın, ve %8’nin de Almancaları Türkçeleri’nden daha iyi durundadır.
Alman Eğitim Sistemine
Genel bir Bakış:
Almanya’nın toplumsal yapısına uygun bir eğitim/okul sistemi oluşturulmuştur. Bu sistem toplumdaki sınıflar/katmanlara uygun olarak ve ekonominin öngördüğü işgücünü yetiştirmek üzere bir piramit biçiminde okul sistemini oluşturarak çocukları 10 yaşından başlamak üzere elemeli/seçmeli parçalı okul tiplerine yerleştirme temelinde işlemektedir. Somutlarsak, 4 yıllık ilk basmaktan sonra öğrenciler, karnedeki notlarına ve öğretmenin/okulun öğütlemesi doğrultusunda, 9 yıllık ilkokula, 10 yıllık ortaokula ve 13(12) yıllık liseye gönderilir ve buralarda okumaya zorlanır. Bir başka okul da Toplu-okul diye adlandırılan yapılandırmadır ki, burada da öğrenciler mekan olarak birlikte olurlar ama, A ve B başarı kümelerine ayrılarak ders alırlar, iki ayrı nitel not alırlar, sonuç olarak genel üç parçalı okul sisteminin işlevini bir başka biçimde sürdürürler. Meslek okulları ve ikili meslek eğitimi, ya da yüksek okullara girilerek meslek ve akademik öğrenim sürdürülür. İlkokul diploması meslek öğrenimi için öngerekliliktir.
Bu okul yapılanmasına uyumlu bir başarı/değerlendirme/notlandırma uygulanır. Öğrencilerin eğilimleri, becerileri, bildikleri alanlar, başarılı oldukları yönler değil, genel olarak öngörülmüş olan bilgilerin/becerilerin eksiklikleri, sınavda öğrencilerin yaptıkları yanlışlar temel alınır, değerlendirilir ve notlandırılır.Alman eğitim sisteminde öğrenci, öğretmen ve veli üçgeninde, veliye çok daha fazla yetki ve sorumluluk yüklenmiştir. Öğretmenin işlevi ders vermek öğretmektir. Çocukların genel eğitimi ana-babalarca sağlanır. Bu durumda ana-babaların toplumsal konumları, eğitimleri, aile yapısı gibi etmenler çocukların başarılı olmalarında belirleyicidir. İyi eğitim görmüş, toplumsal konumu, gelir düzeyi yüksek, aile bütünlüğü ve ailenin kendi içindeki iletişimi ve ilişkileri çağdaş demokratik düzeyde oluşmuşsa, orada yetişen çocuklar okullarda da başarılı olmaktadır. İşçi kökenli ailelerin çocuklarının yüksek okullara gitme oranı %10’lardadır. Son PISA ARAŞTIRMASI bunu belgelemekte ve eleştirmektedir. Buna göre varsıl, yoksul ailelerin çocuklarının başarı durumlarında 3 kat fark bulunmaktadır. Öğrencilerin başarı durumları arasındaki bu uçurum Alman eğitim sisteminin gelişmiş ülkeler arasındaki çarpık konumunu sergileyen önemli bir göstergedir.
Almanya’da her beş çocuktan birisi ek ev ödevi yardımı almaktadır. Bu ek yardımı alan öğrencilerin %53’ü matematikte, %43’ü İngilizce’de ve %27’si de Almanca’da yardım almaktadırlar.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) düzenli aralıklarla yayınladığı araştırma sonuçlarının sonuncusunu 15.Eylül 2004’te yayınladı. Buna göre, 30 OECD ülkesinde ortalama okullar alanındaki eğitim yatırımları %21, Yüksekokullar alanında %30’larda artış gösterirken, bu oranlar Almanya’da okullarda %6 ve Yüksek okullarda %7’lerde kalmaktadır. Lise bitiren öğrencilerin yüksekokullara gitme sayıları Finlandiya, Macaristan, Polonya, ABD gibi ülkelerde %60-80’lere ulaşırken bu oran Almanya’da %28-36’larda kalmaktadır.
Hazırlık sınıfı birçok Avrupa ülkesinde 3 yaşından itibaren tüm çocukların katılımını gerçekleştirirken, okul eğitiminin ön hazırlığı, okul sisteminin bir bölümü olarak görülürken, bu durun Almanya’da kısmen katılınan ve ailenin eksiğini tamamlayıcı bir önlem olarak öngörülmüştür.
Yine bu araştırmada, birçok ülkede öğrencilerin birinci sınıftan onuncu sınıfa kadar birlikte ders aldıkları, ama Almanya’da bu durumun ayrımcılık temelinde örgütlendiğini saptanıyor ve bir olumsuzluk olarak eleştiriliyor.
Almanya’da birinci PISA şokundan sonra hangi önlemlere gündeme geldi: Okul öncesi hazırlık sınıflarında dil öğrenimine başlamak, 1.sınıftan 10. sınıfa kadar öğrencilere birlikte ders vermek, merkezi sınav sistemine geçmek, tam gün okullarının sayısını artırmak. Bunların uygulanması ve sonuçlarının hangi düzeyde gerçekleşeceğini zaman gösterecektir.
Çocuk Merkezli Eğitim/Öğretim
Çocuk ana karnında dil öğrenmeye başlar, doğduğunda ilk çıkardığı ses ağlamasıdır. Konuşma başlamıştır. Üç yaşına değin duyduklarını ve çevresindeki olup bitenleri içselleştirerek anlama ağırlıklı konuşma denemeleriyle dil öğrenimini sürdürür. Sesleri heceler, sözcükler ve kısa tümceler izler. Çocuk yedi yaşına geldiğinde, dil ediniminin en önemli iki aşamasını gerçekleştirmiş olur. Duyduğunu anlama ve konuşma zihinsel gelişmeyle birlikte karşılıklı etkileşim içinde düşünme yetisini geliştirir ve daha karmaşık dilsel yapılara açılır. Düşünme, deneme, öğrenme sürecine girer.
7 yaşına geldiğinde okul yaşamına adımı atmasıyla dil ediniminin diğer iki üst aşamasına hazırdır ve okumayı ve yazmayı öğrenir. Duyguları, düşünceleri, olayları kavrar, yazılı ve sözlü anlar, anlatır. Tek dilli öğrenciler, tek dilli öğrenim sistemlerinde bu aşamaları gerçekleştirerek, dil temelli tüm etkinliklerde bulunabilir düzeye gelir. Artık o öğrencidir ve öğrenir.
Alman okul sisteminde, anadili Almanca olmayan öğrenciler, okula başladıkları zaman iki dili iyi derecede biliyorlarsa sorunsuz olarak dersleri izlerler, başarılı olurlar. Ancak, anadilinde yeterli bir düzeydeler, ama Almancaları yetersiz ya da hiç bilmiyorlarsa, yaşıtlarıyla birlikte Almanca anlatılan dersi anlayamazlar. Onlar yeterli Almanca bilmedikleri için, yaşıtlarının öğrenmek durumunda oldukları aşamada değil de daha alt öğrenme basamaklarından birisinden başlamak zorundadırlar. O yaşa kadar öğrendikleri sıfırlanmıştır, yok sayılmıştır. 7 yaşında öğrenmeleri gerekenleri Almanca bilmediklerinden dolayı öğrenemezler, anadillerinde ders yapılmadığı için yine 7 yaştan sonraki öğrenimi yapamazlar. Onlar 2 yaşındaki çocukların öğrenme dönemine geri giderek o yaşlarda öğrenilmesi gereken dil edinimini, Almanca olarak öğrenmek durumunda kalırlar. Örneklersek, onlar yaşıtları gibi, 7 yaşında evin atılmış temeli üzerine yeni katları yapamazlar, tersine yeni temel atmak için uğraşırlar. 7 yaşından sonra Türkçe dersi verilmediği için de bu dili de yeteri kadar öğrenemezler, geliştiremezler. Geldikleri nokta, iki yetersiz dilliliktir ve bu yetersizliklerle okulda başarılı olmaları ya olanaksız, ya da insanüstü çabalarla olanaklıdır. Bu durum çocuklarımızın yukarıda belirtilen öğrenim başarı/başarısızlık oranlarının nedenlerini çok açık olarak göstermektedir.
Bu olumsuz durumun nedeni Alman eğitim sistemidir, sorumlusu ise eğitim politikasına yön veren yetkililerle biz Türk ana-babalarız, asla çocuklarımız değildirler.
Ne yapılmalıdır?
Çocuklarımızın daha iyi bir eğitim alabilmeleri, okullarda başarılı olmaları, iyi bir meslek edinmeleri ve mutlu insanlar olarak içinde bulundukları topluma katkıda bulunabilmeleri için, onlar her şeyden önce eğitim/öğretim dili Almanca’yı, Anadilleri Türkçe’yi (ve birinci yabancı dil İngilizce’yi) iyi öğrenmek zorundadırlar.
Almanca Öğrenimi:
1. Almanca öğrenimi en baştan çocuk yuvalarında başlamalıdır. Çocuklara 3 yaşından sonra mutlaka çocuk yuvalarında yer sağlanmalı, ailelere kolaylık gösterilmeli, çocuklar gönderilmelidir. Bu yuvalarda ikidilli eğiticiler de bulunmalıdır. En iyi ve kolay Almanca’nın buralarda öğrenildiği herkesin bildiği bir gerçektir.
2. Hazırlık sınıfları geliştirilerek 2 yıla çıkarılmalı ve Almanca dil eğitimi burada daha da yoğunlaştırılarak sürdürülmelidir.
3. Okulda birinci sınıftan başlayan dil destekleme dersleri gerektiği zamana ve sınıfa kadar uzman öğretmenler tarafından verilmelidir.
Vergiyi eksiksiz ödüyorsak, çocuklarımıza Almanca da eksiksiz öğretilmelidir.!
Türkçe Öğretimi
Çocuklarımıza anadilleri Türkçe çocuk yuvasından başlanmak üzere, hazırlık sınıfında, ve okulda haftada en az 3 saatlik ders olarak, sınıf geçmeyi etkileyen notlu biçimiyle örgün ve yaygın olarak öğretilmelidir. Anadili öğrenimi bir haktır ve ayrıca diğer dillerin öğrenilmesinin önkoşuludur.
Türkçe Almanya’da en çok konuşulan 2. Anadilidir. Dünyada 300 milyon insanın anadili ve 6 devletin resmi dilidir. Türkçe’nin bu konumundan çıkarak, okullarda öğretilen diğer yabancı diller yanında 2. yabancı dil olarak da sunulması gereklidir. Ayrıca bunun toplumsal birlikte yaşamaya katkısı da gözardı edilemeyecek önemdedir.
Meslek Eğitimi
1. Yabancılar, Türkler ve özellikle de Türk gençleri arasında işsizliğin yoğun olduğu günümüzde, onların yukarıda sergilen okul başarı/başarısızlık durumları da göz önünde tutularak genel ikili meslek eğitimi olanakları genişletilmelidir.
2. Bunun yanında işletmeler üstü, yada işletmeler dışı meslek eğitimi alanları yoluyla da meslek eğitimi yoğunlaştırılmalıdır.
3. Bunun için özel işletmeler yanında kamu alanında da meslek eğitimi olanakları geliştirilmeli ve sunulmalıdır. Türk işletmelerine bilgilendirme ve parasal olanaklar sağlanarak, onların meslek eğitimi verecek konuma getirilmeline önem verilmelidir.
Hamburg, 05.09.2008
|