Yakında sekiz yaşına girecek oğlumuz, doğduğundan beri Almanca ve Türkçe dilleri ile etkileşim halinde. Altı buçuk yaşından sonra, daha çok okul desteğiyle geliştirdiği bir dil olmakla birlikte, başlangıçtan beri İngilizce de onun hayatında. Bu yazının konusu, oğlumuzun sahip olduğu dilleri edinim sürecidir. Annesi olmam sebebiyle, konunun benim tarafımdan aktarılması, objektif olması açısından önemli bir sınırlılıktır. Öte yandan, deneyimlerimizi paylaşmakla, benzer şartlara sahip ve bu konularda bilgilenmek isteyen kişilere yararlı olacağımızı umuyoruz.
Giriş
Yakında sekiz yaşına girecek oğlumuz, doğduğundan beri Almanca ve Türkçe dilleri ile etkileşim halinde. Altı buçuk yaşından sonra, daha çok okul desteğiyle geliştirdiği bir dil olmakla birlikte, başlangıçtan beri İngilizce de onun hayatında. Bu yazının konusu, oğlumuzun sahip olduğu dilleri edinim sürecidir. Annesi olmam sebebiyle, konunun benim tarafımdan aktarılması, objektif olması açısından önemli bir sınırlılıktır. Öte yandan, deneyimlerimizi paylaşmakla, benzer şartlara sahip ve bu konularda bilgilenmek isteyen kişilere yararlı olacağımızı umuyoruz.
Biz Kimiz?
Eşim Alman, ben ise Türk'üm. Ana dillerimiz dışında, ikinci dil olarak İngilizce'yi konuşuyoruz. Oğlumuz dünyaya geldikten sonra birden fazla dil edinmesi gerçeği ile karşılaştık.
Konuşmaya Başlamadan Önce:
Bilgilenme Aşaması
Tek dilin konuşulduğu evlerde yetişmemiz sebebiyle, kullandığımız dilleri oğlumuza kazandırma konusunda yol haritamızı çizmek kolay olmadı. Bilgilenmek amacıyla, konuyla ilgili birçok kaynak okuduk. Bunların da katkısıyla, dil çeşitliliğini her yönüyle desteklemeye karar verdik. Gerçekten de, onun açısından şartlar oldukça uygundu. Öncelikle, eğitim konusunda herhangi bir engeli yoktu. İkinci olarak, ebeveynleri olarak bizler farklı milliyettendik. Buna dil gelişimini destekleyecek yeterli donanıma, zamana ve olanaklara sahip olduğumuzu da eklemeliyim. Her şeyden önemlisi, bu konuda hep istekli ve kararlı olduk.
Bizim bu istek ve kararlılığımıza rağmen, oğlumuzun dil gelişiminin her zaman düzenli gitmedi. İlk düzensizlik, kalıcı oturum izni almam için öngörülen "uyum kursu" sırasında yaşandı. Kursun yoğun olması sebebiyle, oğlumuz daha çok babaannesinin gözetiminde, Almanca konuşulan bir ortamdaydı. Kurs bitiminde dikkatimi ona verince, bu sürede Türkçe ile yeterince etkileşimde olmamasının etkisini hemen fark ettim. Gerçekten, her ne kadar o dönemde konuşmaya başlamamış olsa da, onunla iletişim dilimiz olan Türkçeye olan tepkileri zayıflamıştı.
Konuşmaya Başladıktan Sonra:
Anaokulu Deneyimi ve Destek Aşaması
Oğlumuz konuşmaya başladıktan sonra dil gelişimi üzerine notlar almaya başladım. İki dildeki konuşma becerileri üzerine olan dengeyi sağlamada, bunlardan oldukça yararlandık. Bununla birlikte, anaokuluna başladıktan sonra, kurumda Türkçenin desteklenememesi nedeniyle kelime haznesinde Alman-ca lehine artış olurken, Türkçe aleyhine yine eksilmeler başladı. Bu süreç, dil gelişiminde yaşadığımız ikinci dengesizlik dönemi idi. Ancak, diğerinde olduğu gibi bununla da başa çıktık. Örneğin, yazları Türkiye'de biraz daha fazla kaldık. Burada, sadece Türkçeyi değil, Almanca'yı da destekledik. Farklı yazılı eğitsel materyalleri hayatımıza soktuk. Bazen de materyalleri kendimiz ürettik. Müzik ve sanatı gözardı etmedik. Dil gelişimine katkısı doğrultusunda, medya ile bağlantısını sağladık. Bu bağlamda, onu yaşına uygun filmler ve değişik eğitsel programlardan da yararlandırdık. Üç buçuk ile beş buçuk yaş arasını kapsayan bu sürede de notlar alıyordum. Bu görevi ben üstlenmiştim. Çünkü oğlumuzun sahip olduğu dillerden "Türkçe" anadilimdi. Almanca ise, her ne kadar sözlü iletişimi kapsamasa da, Türkiye'de süren eğitim hayatımda, yabancı dil dersleri kapsamında öğrendiğim ve B1 seviyesinin çok üstünde kazanımlar edinmiş olduğum bir dildi.
Oğlumuz beş buçuk yaşına geldiğinde, sahip olduğu iki dil de oldukça iyi bir gelişime sahipti. Her iki dilde de yeterli kelime haznesi vardı ve konuşurken dilleri birbirine karıştırmıyordu. Ancak bu yaş itibarıyla, artık dil gelişimi üzerine olan detaylı notları almayı bıraktım. Çünkü iki dilde de kelime haznesi, benim takip edemeyeceğim biçimde ve hızda artıyordu. Bunun üzerine daha yüzeysel bir takip yolu seçtim.
Üç Dil Gerçeği ve Örgün Eğitimini
Planlama Aşaması
Üç buçuk yaşına kadar, oğlumuzun İngilizce dili ile etkileşimi Türkçe ve Almancaya kıyasla gerçekten çok azdı. Her ne kadar eşimle İngilizce'yi iletişim dili olarak benimsemiş olsak da, gerek bu dilde kendimizi rahat hissetmememiz, gerekse "bir dil bir birey" ilkesini benimsememiz sebebiyle, onunla hiç İngilizce konuşmadık. Ancak düzenli olarak İngilizce şarkılar dinlemesi, anadili İngilizce olan oyun arkadaşının olması, ileriki aşamalarda interaktif bilgisayar uygulamalarından da yaralanmasıyla, zamanla İngilizcede basit kelime ve cümleleri anlar hale gelmiş ve bu dile karşı iyi bir kulak alışkanlığı kazanmıştı. Böylece, ilköğretim kademesini kapsayan eğitim planımızda, sadece Türk-çe ve Almanca üzerine olan kazanımlarını değil, İngilizcedeki kazanımlarını da göz önüne almaya başladık. İsteğimiz, üç dilde de eğitim ortamı sunan bir okul olsa da, bulabildiğimiz Almanca ve İngilizce üzerine iki dil (dual language) programına sahip bir kurumdu. Burası, her ne kadar Türkçe diline üst derecede katkı sunamayacak olsa da, kimliğinin bir parçası olarak geliştirdiği bu yeterliliğe saygı duyan bir ortama sahipti. Okula başlamadan önce, Türkçe yeterliliğinde ileride çıkabilecek olası problemler ve bu problemlerin diğer dilleri ve konuları olumsuz etkilememesi açısından, bu dildeki kazanım hedeflerimizi özel olarak artırdık. Buna okuma ve yazmayı öğrenme de dahildi.
İlköğretim Aşaması ve Günümüz
Oğlumuz okula başladığında, iki dil programı temelli Almanca ve İngilizce öğrenmeye başladı. Bugünlerde ikinci sınıfta eğitimine devam eden oğlumuzun Türkçe dilindeki desteğini ise hala ben veri- yorum. Bu desteği okuldan alamaması, Türkçeye olan ilgisinde sorunlara yol açmıyor. Bunun nedenleri, kültürel kimliğinin bir parçası olarak Türkçeyi önemsemesi ve benimle iletişimindeki tek araç olmasıdır. Etkileşimde olduğu çevrelerden ona bu konuda destek gelmesi de önemli olmuştur. Özellikle okulu, öğrencilerin bu tür kazanımlarını sergileyecek ortamlar hazırlamakla kalmıyor, onların bu yeterliliklerinden yararlanıyor da. Nitekim, diğer arkadaşları gibi okuldaki değişik toplantılarda dil yeterliliğini sergileyen oğlumuz, sadece Türkçe dilinde iletişim kuran bir öğrencinin konuştuklarını Almanca'ya çevirerek, ilk ayları kapsayacak şekilde öğretmeni ile iletişimini sağlamıştır. Bu konudaki yardım ve yeteneğinin takdir edilmesi, onu gerçekten memnun etmiştir.
Sonuç ve Değerlendirme
Doğal yollardan kazanmış olması sebebiyle, oğlumuzun sahip olduğu dillerle güçlü bağları var. Dilsel yeterlilik ölçütleri tek dilliler üzerinden konulmuş olduğundan, onun üç kere tek dilli olduğunu iddia edemeyiz. Bununla birlikte, hepsinde kendini ifade edebildiğini, ayrıca okuryazar olduğunu belirtmeliyiz. Dillerden, Almanca ve İngilizce okulda, Türkçe ise evde desteklenmektedir. Evdeki dil desteğinde en çok dikkat ettiğimiz konu, bütün dillerde, özellikle de öğrenmeye ayrılması gereken zaman açısından dezavantajlı olduğu Türkçede acele etmeden, yetenekleri ve yaşı ile uyumlu şekilde kazanım hedeflerine ulaşmaktır.
Oğlumuza, okulda edineceği kazanımlar, özelde de dil edinim sürecinde yardımcı olmak açısından bu sıralar eğitim konuları ile ilgilenmekteyiz. Bilindiği üzere, öğrencilerin belirlenmiş bilgi düzeyi hedefine ulaşıp ulaşmadıklarının –dolayısıyla da hangi eğitim kurumuna devam edeceklerinin– belirlenmesinde, toplumun özellikleri ve bu özelliklerle şekillenen eğitim sistemleri, okul, öğretmenler ve ailelerin rolü dışında, ölçme ve değerlendirme diline hakimiyet dereceleri gibi konular önem taşımaktadır. Bütün bunları göz önüne alarak, oğlumuzun birçok kazanımının yanı sıra, dil konusundaki kazanımlarında da, toplum ve eğitim sisteminin rolünü ve özellikle de yön verici etkisini gün geçtikçe daha da çok hissettiğimizi söylemeliyiz. Dolayısıyla, geçmişle kıyaslanmayacak şekilde, sistem dışında kalan diller açısından, bizim dışımızdaki faktörleri yönetmede her geçen gün biraz daha zorlanmaktayız. Yine de, her nerede ve koşulda olursa olsun, oğlumuzun eğitim sürecine, dilsel açıdan bizlere yabancılaşmadan ve kazandığı dillerden herhangi birinin kaybına yol açmadan devam etmesi için çabalıyoruz. Hiç şüphesiz, her çocukta olduğu gibi, oğlumuz da sahip olduğu dillerle, özellikle de ebeveynlerinin dilleriyle ilişkisini sağlıklı bir şekilde sürdürme- lidir. Çünkü, anne ve babası olarak bizler, onunla en sağlıklı biçimde ikinci dillerimizle değil, kendi anadillerimizle iletişim kurmaktayız. Oğlumuzun bizlerin dilindeki yetkinliği, duygusal açıdan ailecek mutlu hissetmemizin yanında, onun bizimle ve içinden geldiğimiz toplumlarla olan uyumunu kolaylaştırması açısından da önemlidir. Üstelik, giderek daha fazla küreselleşen Dünyada, birden fazla dil bilmenin onu avantajlı kılması da cabası.
|