|
8. Sayı / Temmuz-Ağustos 2009 |
Die Gaste
İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE
ISSN 2194-2668
DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN İNİSİYATİF
Yayın Sorumlusu (ViSdP): Engin Kunter
diegaste@yahoo.com
|
Göç=Yarım Eğitim? Göç Bağlamlı Eğitim Politikasına Yönelik Eleştirel Düşünceler
Migration = Halbbildung? Kritische Gedanken zur Bildungspolitik im Kontext der Migration
Prof. Dr. Gazi ÇAĞLAR
HAWK - Uygulamalı Bilim ve Sanat Yüksek Okulu/Hildesheim
Fakat ben, durumun dramatik özü karşısında göçmenlerin başarılı olanlarının, Schulte’nin “mixbürger” olarak nitelendirdiği, şüphesiz pek çok yerde de rastlanılabilen ve yükselme denilen şeyi başarmış olanların “hedefine ulaşmış entegrasyon örneği” olarak kutlanmasını yerinde bulmuyorum.
Öyle bir ülkede yaşadığımızı hayal edelim ki, bir göçmen kız, kendisine okulu beğendirmek için üst düzeyde bir üniversite çalışanı tarafından telefonda aranıyor. Üniversitenin seçimini kolaylaştırmak için yüklü bir burs ve de “bedava uçuş da dahil üniversiteyi ziyareti” öneriyor. Göçmen kadın herşeyden önce kökeni ve toplumsal oluşumu nedeniyle, “Sorunlu bir çevre okulunda” ve zor aile koşullarında büyümesi nedeniyle aranmıştır. “Alt katman, beyaz olmayan ve akıllı” – bu üç nitelik başvuruda bulunanı, ülkedeki “en iyi üniversiteler için mükemmel bir aday” yapar.
Hayal kurmaya devam edelim. Bu ülkedeki üniversiteler, göçmen oranı yüksek okullarda reklam kampanyaları organize ederek, burslar sunup ve ayrıca çok sayıda göçmen kökenli profesörlerine sahip oluşunu göçmen öğrencileri kazanmak için rekabette bir ayrıcalık olarak vurguluyor olsun. Ve hayal etmeye devam edelim, beyaz bir kız öğrenci, ziyaret ettiği bir üniversitede okumayı şu gerekçeyle reddetsin: “Bir beyaz olarak, sadece beyazların arasında bulunabileceğim bir üniversite istemedim. Orada kendimi iyi hissedemezdim.”1
Bu sadece bir hayal değil. ABD’de gerçek bir gelişmedir, çünkü orada üniversiteler artık imajlarını, çeşitliliği teşvik ederek ve azınlıklara özel destek vererek kendilerini çağdaşlaştırmaktadır. Elit üniversite olan Harvard Üniversitesi, okul tanıtımlarıyla, toplumsal çalışmalarla işbirliği yaparak ve Latin-Amerikalı ailelerden daha fazla başvuru yapılması için ciddi biçimde çaba göstermektedir. ABD’de hala etnik ve sınıfsal farklılıkların kariyerleri belirlediğini vurgulamama gerek yok. Ama eğitim sistemi açısından tam da bu arka plan bağlamında, eğitim sistemi açısından köken nedeniyle yaşam koşullarının kitlesel yıkımına karşı çıkmak önemlidir.
Diğer taraftan Almanya’ya baktığımızda, öyle pek de kolay güzelleştirilemeyecek karanlık bir tablo söz konusu. Ben öncelikle, son ulusal eğitim raporunda yap-boz parçaları çizilmiş olan bu tablonun düzensiz bir biçimde envanterini çıkarmak istiyorum. Eğitimin ve çıraklık eğitiminin hangi alanlarına bakarsak bakalım, uzun göç tarihi temelinde sadece hayal kırıklığına uğratacak şeyler saptıyoruz. Öyle bir hayal kırıklığı ki, eğer eğitim bu ülkede bir insan hakkı ise, herşeyden önce faaliyete geçmek için büyük bir zorunluluğu belirginleştirir.
Vereceğim sayısal veriler açısından belirtilmelidir ki, bu sayısal veriler, zaman içinde göçe yönelik politik ve bilimsel yaklaşımlara bağlı olarak değişmektedirler. Uzun bir süredir istatistik araştırmalarda Almanlar ve yabancılar farklı olarak ele alınmamış (yani vatandaşlığa göre) ve böylece göçün toplumsal gerçekliği hemen hemen hiç yadsınmamışsa da, şimdi 2005 Mikrozensus yasası ile da somut istatistik araştırmaları için ilk defa yeni olanaklar ortaya çıkmıştır. İstatistiklerin farklı amaçlar için kullanılabileceği, örneğin insanların uzun vadede “teşhis edilmesi”ni sağlayabileceği, Federal İstatistik Dairesi’nin açıklamalarında da açıkça ortaya konulmuştur. Buna göre, “mümkün olan her yerde yabancılar, vatandaşlığa geçenler, göç edenler, göçmenler, sonra gelen göçmenler ve ilticacılar gibi eskiden beri resmi istatistiklerde göçle bağlantılı olan belirli grupların teşhis edilebilir hale getirilmesi arzu edilmekte”dir.2 Eğer bir gün göç dünya tarihinde normal bir olay olduğu kanısı, yani ulus-devlet açısından birleştirilmiş yurttaşların da önceki göç süreçlerinin tarihsel bir sonucu oldukları düşüncesi kabul görürse, Almanya’daki bütün toplumun göç kökenini bir şaşkınlıkla keşfetmesi olasıdır. O zaman sayısal veriler yeniden farklılaşır. Ama henüz biz bu şaşkınlıktan çok uzağız.
Almanya’da Göç ve Eğitim
Her ne kadar bu sayılar çokça biliniyor olsa da, göçmen kökenli insanlara ilişkin verilere bakalım:
Federal İstatistik Dairesi’nin verilerine göre, 2005 yılında 15,3 milyon göçmen kökenli insan Almanya’da yaşıyor. Bunlardan yaklaşık 7,3 milyonu yabancı ülke vatandaşı durumunda. Bunların en yüksek oranda (%40) bulunduğu yerler büyük kentler. Bugün 8 yaşın altında olanlarda bu oran altı büyük kentte %60’ın üzerinde; bütün çocuklar içindeki oranları 1/3’tür. Bu da bize artık küçük bir azınlıktan söz etmediğimizi, tersine toplumun büyük bir bileşeninden söz ettiğimizi gösterir.3
Bizi amacımızdan uzaklaştıracağı için gelinen ülkeleri bir yana bırakırsak, bir de çocukların ve gençlerin büyük oranda toplumsal konumlarını ortaya koyan istihdam, işsizlik ve yoksulluk durumları da belki önemlidir:
25-65 yaş arası göçmen kökenli insanlar bir işte çalışıyor olmaları, göçmen kökenli olmayanlardan daha azdır (%62’ye karşı %73), daha çok işsizdirler (%13’e karşı %7,5), bazı kentlerde bu üç ila dört katıdır ve iş pazarına hazır değildirler (%25’e karşı %19,5). Büro çalışanı ve devlet memurları oldukça enderdir. Onlar, herşeyden önce üretim sanayii, ticaret ve lokantacılık sektöründe çalışırlar ve bu göç tarihinde kuşaklar boyu süren bir yapısal özelliktir.4
Yoksulluğa ilişkin sayısal veriler de ürkütücüdür. Her ne kadar yoksulluk sınırı yaklaşık 800 € olarak çok dar hesaplanmışsa da, toplumdaki yoksulluk gerçekliğini tam olarak yansıtmamaktadır: Net gelir açısından karşılaştırıldığında, göç kökenli nüfus, toplam nüfusun ortalama gelirinin ancak %79’una ulaşabilmektedir. Sadece %14’ü 2.000’nun üzerinde, %45’i ise ancak 1.100 €’ya kadar gelir elde etmektedir. Gelir bakımından yoksul olma riski, göç kökenli olmayanlarda %12, göç kökenli olanlarda ise %28’dir. Yoksul olma riski ortalaması, 15 yaş altı göç kökenli çocuklarda yaklaşık %33, göç kökenli olmayanlarda %13 civarındadır. Ayrıca 65 yaş üstündekilerde bu oran üç kat daha yüksektir (%27,1’e karşı %9,7).5
Çağdaş ileri kapitalist toplumlarda (eğer “yükselmek”ten söz edilebilirse ve bir işe sahip olup yalnızca insanca yaşayabilmek söz konusuysa) yükselme şansını dağılımını sağlayan okul ve meslek eğitimi gibi temel alanlarda durum nasıldır? Genel eğitim durumuyla ilgili saptamalar, çoğunlukla “eğitim krizi” ya da “eğitimin sefaleti” şeklindedir. Göçmen nüfusla ilgili olarak politika tarafından üretilmiş bir eğitim felaketinden söz etmemiz gerekir. Göç kökenli olmayan Almanlara kıyasla göçmen nüfus, hem genel okulda, hem de meslek mezuniyetlerinde son derece düşük bir eğitim düzeyi göstermektedir. 25-35 yaş arası göçmenlerin %41’i meslek diplomasına sahip değildir; göç kökenli olmayan Almanlarda ise bu oran sadece %15’tir. Özellikle Türkiye kökenli insanlar en düşük kalifiye düzeyine sahiptir. İkinci ve üçüncü kuşak Almanya’da büyüdü. Onlarda da farklılık oldukça büyüktür; 25 yaş üstündekilerde meslek diploması olmayanların sayısı iki kat daha fazladır.
“Yabancı” çocukların %80’inden fazlası anaokullarına gitmektedir ve bu konuda Alman çocuklarının oranına son derece yakındırlar6, %90’ı burada doğmuştur. Yabancı öğrenci çocukların neredeyse yarısı (%40,5) Hauptschule’ye giderken, Alman öğrencilerin sadece %14,8’i Hauptschule’ye gitmektedir. Realschule’de biraz daha az, lisede ise daha düşük olarak temsil edilmektedirler (%21,2’ye karşı %44,7 Alman öğrenci). Hatta Türkiye ya da İtalyan kökenli öğrencilerde liseye gitme oranı %13,2’ye kadar gerilemektedir. Okuldan mezun olmayan yabancı öğrencilerin oranı, Almanlara kıyasla iki katından daha fazladır (%17,5’e karşı %7,2). Değişik sonderschule’lerdeki oranları ise skandal boyutta yüksektir. Yüksek öğrenimle ilgili olarak, “ülke içi eğitim”e katılım oranı ciddi biçimde düşmeye devam etmektedir. 20-30 yaş grubunda yalnızca %3’ü bir yüksek okula gitmektedir ki, burada da eğitimi bırakanların sayısı da hayli yüksektir. Doyurucu olmayan bu durum, eğitimin sürdürülmesi ve niteliğin yükseltilmesi alanında da sürmektedir.7 Yetişkinlerin eğitimiyle ilgili sayısal veriler neredeyse hiç yoktur, çünkü henüz eğitim kurumlarının, bunlar bir bakıma göçmen nüfusun vergileri ve ödemeleriyle de finanse edildiği halde, özellikle politik eğitim konusunda çokdilli olanaklar geliştirmeleri ve sunmaları gerçekleşmemiştir.
Henüz göçmenin geldiği ülkeden getirdiği niteliklerin kabulü için basitleştirilmiş işlemler söz konusu değildir. Tahminlere göre, geç göçmenlerden akademis- yenlerin en az %5-10’undan ve ilticacı akademisyenlerin de yaklaşık %20’sinden uzmanlık talep edilmemektedir. Yahudi göç- menlerde bu oran %70’e çıkmaktadır.8 Bu gruplardan olan kişilerin teşviki için, örneğin Oldenburg Üniversitesi’nde olduğu gibi, küçük ve saygıya değer adımlar da atılmıştır.9 Yine Ulusal Entegrasyon Planı, artık göçmenlerin beraberlerinde getirdikleri eğitimsel ve mesleki niteliklerinin kabulünü içeren yöntemsel bir yaklaşım ortaya koymuştur.10
Bu kadar sayı yeterli. Bunlar bile yeterince iç karartıcı. Yine de şunu saptayalım: Nereye bakarsak bakalım, hangi resmi ve bilimsel rapor olursa olsun, ister işsizlik istatistikleri, ister yoksulluk ve eğitim raporları olsun, çığlık atan bir haksızlıkla karşı karşıyayız. Her şeyden önce eşitsizlik, burjuva-kapitalist toplumların yapısal özelliğinin bir sonucuysa da, göçmenler, her yerde bu eşitsizlikten aşırı ölçüde, çoğu durumda genel nüfustakinden çok daha yüksen oranda etkilenir.
Hemen bir itiraza yanıt vermek için söyleyelim ki, bu göçmen insanlar homojen bir grup değillerdir. Nasıl ki dini inançlarında ve inançsızlıklarında, kültürlerinde ve politik görüşlerinde çeşitlilik oluşturuyorlarsa, geldikleri ülkelere, cinsiyete ve toplumsal konumlarına göre eğitim ve meslek eğitimi alanında farklılıklara sahip oldukları gözden kaçırılamaz. Fakat ben, durumun dramatik özü karşısında göçmenlerin başarılı olanlarının, Schulte’nin “mixbürger” olarak nitelendirdiği, şüphesiz pek çok yerde de rastlanılabilen ve yükselme denilen şeyi başarmış olanların “hedefine ulaşmış entegrasyon örneği” olarak kutlanmasını yerinde bulmuyorum. Sözde kökenden bağımsız olarak fırsat eşitliği vaat eden burjuva demokratik toplumunda, bazı yükselişlerin başarılı olması mucize değildir. Kökenin her zaman belirleyici olduğu feodal topluma kıyasla gerçekten ilerdeyiz. Ama etnik-sınıfsal varlığın Almanya’da geniş boyutta toplumsal mirası ve göçmen kuşaklarında inatla kendisini varediyor olması, feodal toplumun geleneksel ilkelerinden çok az uzaklaşılmış bulunduğunu göstermektedir. Yeri gelmişken söyleyelim ki, Almanların yabancılar politikasının tarihinde feodalizmin ne kadar kendisini koruduğu araştırmaya değer. Bu araştırmada, mutlaka demokratik Almanya’da, daha yaşamlarında bir seçim sandığını bile yakından görmeden ölen binlerce insanın bulunduğu da araştırılmalıdır. Demokrasinin meşruiyet dayanaklarını dolaysız ve temelden ilgilendiren bu olgu, Federal Anayasa Mahkemesi’nin yabancılar için seçim hakkı kararından bu yana ciddi olarak tartışılma- maktadır. Gerçekte bu hak, yok sayılmaktadır. Yine Almanya’nın kendisinin uzun zamandan beri ilgili tarafa sorulmadan ve onların meşrulaştırmadığı kararları vermesi ve vermeye devam etmesi de bu araştırmanın kapsamı içinde olmalıdır. Bununla bağlantılı olarak bir olgu da, entegrasyon sorunu görevlileri şekline dönüştürülen yabancılar sorunu görevlilerinin büyük çoğunluğunun, tıpkı erkeklerin kadın sorunları sorumluluğuna getirilmesi gibi, dün olduğu gibi bugün de Almanlardan oluşuyor olmasıdır. Bu da, eğer çağdaş toplumun vaatleri ciddiye alınacak olursa, çağdaş topluma değil, daha çok feodal topluma denk düşen paternalist vasilik mantığının küçük, simgesel bir dışavurumudur.
(Devam edecek)
İkinci Bölüm:
Göçmenlerin Eğitim Felaketinin Nedenleri
Çeviri: Die Gaste
Dipnotlar:
1 Martin Spiewak, Mit Multikulti zur Elite, in: Die Zeit, Nr. 47, 13.11.2008, s. 56.
2 Statistisches Bundesamt, Bevölkerung mit Migrationshintergrund – Ergebnisse des Mikrozensus 2008, 2008, Kursivstellung d. Autor. Dass das Ausländerzentralregister mit weit über 25 Millionen personenbezogenen Daten und mit Zugriffsrechten für weit mehr als 6000 Behörden auf diese immense Datenbank datenrechtlich bis heute bedenklich ist, gehört an dieser Stelle nicht zum Gegenstandbereich (vgl. Thilo Weichert, Kommentar zum Ausländerzentralregistergesetz, Neuwied 2001).
3 http://www.destatis.de/jetspeed/portal/cms/Sites/ destatis/ Internet/DE/ Presse/pm/ 2007/05/PD07__ 183__ 12521.psml, Zugriff am 14.11.08)
4 Bkz. agy.
5 Bkz. Dritter Armutsbericht der Bundesregierung: http://www.bmas.de/ coremedia/ generator/26742/ property=pdf/ dritter__armuts__und__reichtumsbericht.pdf
6 Sayılar için bkz. Autorengruppe Bildungsberichterstattung, Bildungsbericht 2008. H. Migration: http://www.bildungsbericht.de/ daten/h_web.pdf
7 Bkz. Ingrid Wilkens, Migration, Bildung und Beschäftigung - Die Situation in Deutschland, in: Migration und Soziale Arbeit, H. 3/4-2008, S. 172-179
8 Vgl. Anwar Hadeed: Sehr gut ausgebildet und doch arbeitslos. Zur Lage höher qualifizierter Flüchtlinge in Niedersachsen, Oldenburg 2004 sowie Dagmar Maur, Das Akademikerprogramm der Otto-Benecke-Stiftung, in: Otto Benecke Stiftung (Hg.), Qualifizierte Zuwanderinnen und Zuwanderer erfolgreich integrieren, St. Augustin 2005, S. 5; Peter Kühne / Harald Rüßler, Die Lebensverhältnisse der Flüchtlinge in Deutschland, Frankfurt 2000, S. 320; Sonja Haug, Jüdische Zuwanderer in Deutschland, Nürnberg 2005, S. 3
9 Vgl. Rolf Meinhardt, Wider den Brain Waste: Studiengänge für hochqualifizierte Einwanderer an der Universität Oldenburg, in: Migration und Soziale Arbeit, Heft ¾ - 2008, s. 230-236
10 Vgl. Bundesregierung (Hg.), Der Nationale Integrationsplan, Berlin 2007
|
|
|