|
|
Die Gaste, SAYI: 28 / Ağustos-Ekim 2013
|
Eşik Hipotezi Zor Durumda mı?
[Schwellenhypothese in Schwierigkeiten?]
Elisa KÖRSGEN-Prof Dr. Johannes MAND
(Bochum Protestan Meslek Yüksekokulu)
Göçmen çocukları çokluk ilkdil gelişimi bakımından geride kalıyor. Ve göçmen çocukları çokluk ikinci dil gelişimi bakımından da geride kalıyor. Burada önemli bağlantılar olması şaşırtıcı değil. Ama şu ekleme yapılmalıdır: Göçmen çocukları genellikle yoksul ve eğitimsiz ailelerden geliyor; yetersiz öğrenciler de genellikle yoksul ve eğitimsiz ailelerden geliyor. Böylece geçerli olan durumda, ikidillilik araştırmalarının ortaya koyduğu bulgular eşik hipoteziyle (henüz) uyumludur. Ama yoksulluk hipotezi de varolan görüntüyü anlaşılır biçimde açıklıyor. Peki belirleyici olan ya ikidillilik değil de yoksulluksa?
İkidilliliği konu alan kitap ve dergilere bakıldığında eşik kuramıyla karşılaşmak
pek uzun sürmez. Bu kuram Cummins'e dayanıyor ve ilkdil ile ikinci dil arasında özel bir ilişki olduğunu savunuyor. Eşik kuramına göre, ilk ve ikinci dil arasında bir interdependenz, başka bir ifadeyle karşılıklı bağımlılık vardır. Bunun anlamı: Çocuklar ilkdillerini iyi biliyorsa, o zaman ikinci dilde de çokluk sorun yaşanmıyor. Eşik kuramı şunu da ifade ediyor: İlkdilde iyi bir
ilerleme sağlanamıyorsa, ikinci dilde de sorunların başgöstermesi beklenmelidir. Kulağa mantıklı geliyor. Ama bu yanlış olabilir.
İkidillilik iyi birşey, ikidilli okullar iyi birşey. İkidilli ders anlayışını
inceleyen bilimsel yaklaşımlar iyi birşey. Buna rağmen beğeni toplamış
hipotezleri arada sırada eleştirel bir değerlendirmeye tabi tutmakta yarar var.
Eşik kuramı konusunda çoğu meslektaşın sunduğu kanıtlar şöyle bir görünüm segiliyor: Önce ilkdilde dil gelişimi incelenir. Sonra ikinci dilde dil gelişimi incelenir.
Ve bir bağlantı olduğu saptandığında, bir diğer ifadeyle örneğin çocuk ilkdilde büyük bir sözcük dağarcığına sahipse ve ikinci dilde sözcük dağarcığı aynı biçimde geniş ise, o an bazı araştırmacılar eşik kuramının geçerliliği için bir kanıt bulduklarını düşünürler. Ya da araştırmacılar ikidilli okullarda çocukların öğrenim gelişimini inceleyerek şunu saptıyor: İncelenen çocuklar iyi bir gelişme kaydediyor – gerek ilk gerekse de ikinci dilde bir gelişme kaydediyorlar. Eşik kuramının
kanıtı bu olabilir mi?
Hipotezlerin falsifikasyonu, bir diğer ifadeyle çürütülmesi genelde kolaydır. Bu tür girişimler de anlamlıdır. Çünkü çürütülebilirlik –en azından 20. yüzyılın en önemli bilim kuramcılarıdan Karl Popper'e dayanarak bunu belirtmek gerekir– bilimsel yaklaşımların çekirdeğini oluşturur. İtiraf etmek gerekirse bilim kuramcılarının düşünce dünyalarını anlamak biraz zordur. Popper'in analizine göre gerçek anlamda birer kanıt sunmak olanaksızdır. Ancak bir yaklaşımın çürütülmesi denenebilir. Çürütme girişimleri başarısız olduğunda, bu, söz konusu yaklaşımın lehinedir. Çürütme girişimleri başarılı olduğunda , bu, yaklaşımın aleyhinedir. Buna karşın çürütme girişiminde bulunulması olanaksız yaklaşımlar bilimsel değildir.
Öyleyse bu tarz bir çürütme eşik hipotezi bağlamında nasıl yapılabilir? Eşik hipotezini zor durumda
bırakan olgu, ilkdillerinde önemli yetersizlikler gösteren, ama ikinci dilleri iyi gelişmiş çocukların varlığıdır. Bu durumda olan çocuklar tanıyor musunuz? Örneğin ilkdilleri Türkçeyi iyi konuşamayan, ama Almancaları kusursuz olan çocuklar? Liseye devam eden ikidilli çocuklar ne durumdadır. Burada ilkdil başarımları ortalama düzeyde dahi olmayan en azından birkaç çocuk yok mudur? Ve her ikidilli üniversite öğrencisinin ilkdil bilgileri gerçekten de iyi midir?
Bochum Protestan Meslek Yüksekokulu'nda gerçekleştirilen küçük bir araştırma sistematik olarak bu öğrencileri arıyor: ilkdildeki bilgiler yetersiz – ikinci dilde başarımlar iyi ya da ortalama düzeyde. Bu bir yatay kesit araştırmasıdır, bir diğer ifadeyle üç yılı kapsayan bir zaman diliminde çocuklara eşlik edilmektedir. Biz çocuk yuvasında sözcük dağarcığı, okulda yazım gelişimi ve okuma ile ilgileniyoruz. Çocukların sayısı henüz fazla değil. Elimizde 71 Almanca ve 38 Rusça ve Almanca test sonucu bulunuyor. Ruhr Bölgesi'nde, iki kentte ağırlıklı olarak Rusça-Almanca konuşan çocukların devam ettiği çocuk yuvaları seçtik ve bu seçimin nedeni de iş yoğunluğunu azaltmaktı. Evet, aslında temsil değeri tesis eden
kurallara uymak daha iyi olacaktı. Bu kurallar mevcut değil, henüz değil. Bu bir pilot projedir, bir başka deyişle bu alandaki ilk keşiftir. Şu
an elimizde yalnızca sözcük dağarcığı testinin Rusça çevirisi bulunuyor. Ama henüz 2012'de okula başlayan çocukların yazım gelişimi ile ilgili tahmin yürütmek olanaklı. Elde edilen bulgular çok çarpıcı. Bu nedenle ilk raporu sunuyoruz.
Çocuk yuvası sonuçları: Sözcük dağarcığı testleri gerçekten kötüydü. Sözcük dağarcığı yetersiz olan çocuklar çoğunluğu oluşturuyor. 24 çocuk Almancada ortalamanın çok altında bir sonuç elde etti (Test-Sonucu < 30). 21 çocuk ortalama değerlere ulaşıyor (Test-Sonucu 40 - 60). Test edilen çocuklardan hiçbiri ortalamanın üstünde bir sonuca erişememiştir. Ve sorunlar kesinlikle salt ikinci dille de
sınırlı değil. 23 çocuk Rusçada ortalamanın çok altında bir sözcük dağarcığına sahipler. Yalnızca altı çocuk ilkdillerinde ortalama bir bilgi düzeyine sahip. İlkdillerinde de çocukların hiçbirinin ortalamanın üstünde bir sözcük dağarcığı bulunmuyor. Böylece çocukların üçte biri açısından şu geçerlidir: Almancayı iyi bilmiyorlar ve kendi anadillerine de egemen değiller.
Buna iki yarımdillilik deniliyor.
2012/13 eğitim yılında bu çocukların toplam olarak on dördü okula kaydedildi. Elimizde yedi çocuğun ilk ve ikinci dilde sözcük dağarcığını konu alan testler bulunuyor. Okul dönemi sonuçları: Birinci sınıfa devam eden on dört çocuğun sekizi yazımda ortalama bir gelişme gösteriyor, hatta iki çocuk ortalamanın üstünde bir değere ulaşıyor. Bu pek de fena sayılmaz. Rusça-Almanca ikidilli yedi çocuğa bakıldığında elde edilen bulgular daha ilginç bir görünüm sergiliyor. İncelemeye tabi tuttuğumuz çocukların tümü, anadillerinde ortalamanın çok altında bir düzeyle 2012/13 eğitim yılına başlamışlardır. Ancak yedi çocuğun dördü daha sekiz aylık ders süresi tamamlanmadan yazım başarımlarında ortalama bir sonuca ve hatta çocuklardan biri ortalamanın üstünde bir değere ulaşıyor.
Pilot araştırmamızın bu ilk bulguları ne anlam taşıyor? Araştırmamız ilkin
nispeten pek şaşırtıcı olmayan sonuçlara varmıştır. Alman çocuk yuvalarında sözcük dağarcığı açısından sorun yaşayan birçok göçmen çocuğu var. Sorunlar ilk ve ikinci dile yönelik sorunlardır. Bochum'da gerçekleştirilen sözcük dağarcığı araştırmasında da böyle bir durum söz konusu. Ama bu araştırmada ortaya çıkan görüntü okula başladıktan sonra –nitekim etkili bir biçimde– değişmiştir. On dört çocuktan yalnızca biri yazımda ortalamanın altında bir başarım göstermiştir. Böylelikle incelenen çocukların büyük bir bölümü başarıyla okuma yazmayı öğrenmişlerdir. Ve görünüşe göre bu durum yalnızca sözcük dağarcığı noktasında önemli sorunlarla okula başlayan çocukların ilkdilleri değil, ikinci dilleri için de geçerlidir. Öte yandan ilkdillerinde sorun yaşamalarına rağmen, en azından yazımdaki
gelişmelerinde ortalama sonuçlara erişen çocukların sayısı birkaç kişiyle sınırlı değildir. Bu durum, aksine, 2012/13 eğitim yılına başlayan çocukların büyü bir bölümü için geçerlidir.
Somut bir bakışla, bu küçük araştırmada ortaya çıkan bulgular dahi eşik hipotezini ciddi ölçüde zor durumda bırakıyor. Hipoteze uygun bulgular şöyle olacaktı: Yetersiz bir sözcük dağarcığı – kötü okul başarımları, hem de tüm çocuklar açısından kötü başarımlar. Burada ise farklı bir görüntü var: İlkdilde yetersiz bir sözcük dağarcığı – ikinci dilde yetersiz bir sözcük dağarcığı – okulda en azından ortalama düzeyde seyreden bir yazım gelişimi. Bu bulguları ender rastlanan sıradışı görüngüler olarak, örneğin okullarda dahice bir dilsel desteğin sonucu ya da psikolojik
dayanıklılığın ender bir belirtisi olarak görmek olanaklı. Burada tanıtılan araştırma, bu tür şaşırtıcı bulgulara ulaşan ilk araştırma değildir. İkidillilik araştırmacıları
Silven ve Rubinov da, henüz 2010'da, çocukların ilkdildeki yetersizliklerine rağmen ikinci dilde iyi bir gelişme gösterebileceklerini saptayabilmişlerdir. Ve bunun dışında belirtilmesi gereken:
Şu ana kadar eşik hipotezinin çürütülmesi noktasında yeterli sayıda girişimlerde bulunulmamıştır.
Aslında araştırmalar geçen on yıllar boyunca başka şeylerle uğraşmıştır. Örneğin şu nokta az ya da çok açık bir olgudur: Göçmen çocukları çokluk ilkdil gelişimi bakımından geride kalıyor. Ve göçmen çocukları çokluk ikinci dil gelişimi bakımından da geride kalıyor. Burada önemli bağlantılar olması şaşırtıcı değil. Ama şu ekleme yapılmalıdır: Göçmen çocukları genellikle yoksul ve eğitimsiz ailelerden geliyor; yetersiz öğrenciler de genellikle yoksul ve eğitimsiz ailelerden geliyor. Böylece geçerli olan durumda, ikidillilik araştırmalarının ortaya koyduğu bulgular eşik
hipoteziyle (henüz) uyumludur. Ama yoksulluk hipotezi de varolan görüntüyü anlaşılır biçimde açıklıyor. Peki belirleyici olan ya ikidillilik değil de yoksulluksa?
Eğer anadilindeki kötü bilgi düzeyi, çoğunluk dilinde öğrenimin iyi bir gelişim göstermesini zorunlu olarak dışlamıyorsa, o zaman bu eşik hipotezi savunucuları açısından gerçi kötü bir haber olacaktır. Ama ikidilli öğrencileri bulunan ve hiç ya da yeterince ikidilli olanak sunamayan okullar açısından kötü bir haber değildir bu. Şu ana kadar yeterli ilkdil bilgisi olmayan çocuklar hakkında, belki de alın yazısına dayanan birtakım düşüncenin oluşmasına neden varken, şimdi şunun ipuçları beliriyor: İkidilli destek programları için yeterli kaynak bulunmasa dahi, bu çocuklar için savaşmaya değer. İlkdilde yalnızca sınırlı ilerlemeler kaydeden bir kimse için ikinci dil kesinlikle ve her daim erişilmez olmak zorunda değildir.
|
|
|
|