Almanya’da yıllarca yaygın olan anlayış şöyleydi: Ana dili öğrenmek, Almanca öğrenmenin dolayısıyla da entegrasyonun önünde bir engeldir. Bu anlayış şimdilerde giderek yerini çok dilliliğe bırakıyor.
Dilbilimcileri, tüm dünyada insanların %70’inin günlük konuşmalarında birden fazla dili kullandığını belirtmekteler. Yine dilbilimcileri, öğrencilerin %50’sinin okulda, evde konuşulan dilden başka bir dili konuştuğunu da sık sık tekrarlamaktalar.
Öncelikle çocuğun en az bir dili (bu genellikle ana dilidir) iyi kullanabilmesi gerekiyor ki, ikinci, üçüncü dili de iyi öğrenebilsin. Bunun yolu da öncelikle evde konuşulan dilin aile fertleri tarafından iyi kullanılıyor olmasıyla ilişkilidir. Bu da yetmez. Şayet aileler çocuklarının eğitimine yeterince katkı sunmuyor, sunamıyor iseler iki ya da çok dillilikten bahsetmek zor. Olsa olsa bir dilsizlikten, bir kekemelikten bahsedilebilir.
Uzmanlar, günlük konuştuğumuz dilin üç yüz ile beş yüz arası kelimeyle sınırlı olduğunu belirtiyorlar. Yalnızca evde konuşulan dille sınırlı kalırsak çocuğun ana dilini zengin kullanmasını, iyi kullanmasını beklemek birazcık hayalcilik olur. Bu en azından okula başlayıncaya kadar böyle devam eder. Okula başladığında da durum çok farklı gelişmeyecektir. Bilindiği gibi, okullarda Türkçe’ye ayrılan saatler sınırlı düzeyde. Haliyle burada da Türkçe’yi geliştirmek oldukça zor. Kaldı ki birçok çocuk bu sınırlı olanaktan bile yararlanmıyor.
Çocuk, evde yeterli Almanca da öğrenmemişse, geriye anaokulda, daha sonra da okulda öğrendikleriyle kalacak. Bu uygulama, çocuğun Almanca öğreniminde kısmen yeterli olabilir, ama ana dilini geliştirmede oldukça yetersiz kalacağı açıktır.
Farklı okullarda ‘Daha çok okuyalım, daha çok yazalım!’ adı altında projeler yaptım. Orada gördüklerim, yukarıda bahsettiğim tabloyu destekler nitelikteydi. Çocukların, ana dillerini (Türkçe’yi) kullanırlarken oldukça zorlandığını gördüm. Konuşurlarken Almanca’nın da yardımıyla iyi kötü kendilerini ifade edebiliyorlardı, ancak sıra yazmaya gelince ne kadar yetersiz kaldıklarını gördüm.
Bunun bir çok sebebi olabilir:
- Yukarıda da belirttiğim gibi ailelerin çocuğun eğitimine sundukları katkı...
- Ailelerin dil eğitimine yaklaşımı: Çocuğumuz önce Almanca’yı öğrensin, Türkçe’yi nasıl olsa öğrenir mantığı...
- Okullardaki Türkçe eğitimin nicelik ve nitelik olarak yetersizliği...
- Ana dilin eğitimine yönelik politikalardaki yanlışlıklar...
- İki dilli kitapların azlığı...
Genelde kitapların, özelde iki dilli kitapların dili iyi öğrenmeye, doğru ve zengin kullanmaya katkısı yadsınamaz. Çocuklar, dilin inceliklerini, dilin olanaklarını kitapların katkısıyla öğrenecektir.
Okuyan bir aile ortamında yetişen çocuklar, okumayan ailelerin çocuklarına oranla dili daha zengin kullanacaktır. (Bu konuda Erfurt Üniversitesi’nden Prof.Dr. Karin Richter’in “Warum Vorlesen?” adlı araştırması oldukça aydınlatıcı bilgilere sahip.) O halde önceliği okumaya ve yazmaya vererek, çocuklarımızı daha çok okumaya ve yazmaya teşvik etmeliyiz.
Bunun için yapılabilecekler:
- Çocuğun, kitap okuyan bir aile ortamında büyümesi gerekiyor. Çocukların sözlerden çok davranışlardan etkilendiğini bilmem tekrarlamama gerek var mı!
- Bebeklikten başlayarak, daha sonra anaokulu düzeyinde onlara bol bol resimli kitaplar okumak gerekiyor. (Çocuğun yaşına ve ilgi alanına göre kitaplar seçmek burada başlı başına bir konu.) Okunacak ninniler, masallar, türküler, şiirler ve tekerlemelerin çocuğun dil gelişimine büyük katkıları olacaktır. Böylece çocuk ileriki yaşlarda (okumaya başladığında) kitap okuma alışkanlığını önemli oranda kazanmış olacaktır.
- İki dilli kitaplarda, çocuk kelimenin birebir karşılığını öğrenecektir. Türkçe dinlediği/okuduğu kitabı Almanca olarak dinleyebilecek ya da okuyabilecektir.
- Çocuğa hikayeler, masallar anlattıktan, okuduktan sonra onunla kitap üzerine konuşmak gerekiyor. Sorular sorup sabırla dinlememiz lazım. Resimli kitapları gösterip, hikayeyi resim üzerinden anlatmak, anlattırmak gerekiyor. Çocuk, böylece konuşma becerisini de geliştirecektir. Daha ileri yaşlardaki uygulama ise, okuduğu kitaba dair duygu ve düşüncelerini yazmaya teşvik şeklinde olmalı.
Kısaca dili geliştirmede en önemli araç kitaplardır. Özellikle “Resimli Çocuk Kitapları”nın, anaokulu öncesi ve anaokulu döneminde çocuğun dili öğrenmesine, geliştirmesine büyük katkısı olacaktır. Kitaplarda, çocuk yeni dünyalar keşfedecek, çocuğun hayal dünyası zenginleşecektir. Her kitapla birlikte yeni sözcükler duyacak ve öğrenecektir. Çocuklarımızı iki dilli yetiştirmek istiyorsak iki dilli çocuk kitaplarına ihtiyaç duyulacaktır. Burada yazarlara ve yayınevlerine önemli görev düşmektedir. Hem okul öncesi hem de okul çağındaki çocuklar için iki dilli kitaplara ne kadar ihtiyaç duyulduğu ortadadır.
Umarım bundan sonra çocuğumuzun kitaplığında, okul ve şehir kütüphanelerinde daha çok iki dilli kitaplarla karşılaşırız.
|