|
14. Sayı / Kasım-Aralık 2010 |
Die Gaste
İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE
ISSN 2194-2668
DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN İNİSİYATİF
Yayın Sorumlusu (ViSdP): Engin Kunter
diegaste@yahoo.com
|
I. OTURUM
Eğitim Başarısı Açısından Anadili ve İnterkültürel
Eğitimin Önemi
Sempozyumun “Eğitim Başarısı Açısından Anadili ve İnterkültürel Eğitimin Önemi” konulu birinci oturumu Prof. Dr. Emen Huber‘in başkanlığında gerçekleştirildi.
Prof. Dr. Emel Huber, eğitimde başarı bağlamında çokdilliliğin önemine değinerek, çokdilliliğin hangi ön koşullara bağlı olduğunu irdeledi. Dünya genelinde birden çok dil bilmenin yaygınlığına işaret eden Huber, biyolojik olarak insan beyninin birden çok dili edinme yetisiyle programlı olduğunu vurguladı. Emel Huber, eğitim sisteminde ve çokdillilik açısından yaşanan başarısızlıkları ise, belirli sosyal koşulların kötü olmasının yanı sıra göçmenlere karşı alınan tutumlara da bağlayarak, “Bugün, eğitimsiz ve ekonomik sorunları olan çevrelerden gelen göçmen çocuklarının çokdilliliğinin ve buna bağlı olarak okul başarılarının beklenen sonuçları vermemesi, ne dilbilimsel, ne etnik değil, tersine toplumsal bir sorundur. Kuşkusuz göçmen ailelerinin durumunu zorlaştıran bir etmen daha bulunmaktadır: İtibarı düşürülmüş bir azınlığa ait olmak” dedi. Kamuoyunda yürütülen entegrasyon tartışmalarına sık sık değinen Prof. Huber, bu gelişmelerden üçüncü kuşak gençlerin aşırı zarar gördüğünü, yeni düşman rolünün onlara verilmiş olması nedeniyle de katlanılamaz bir durumla karşı karşıya kaldıklarını belirterek, “İmkanları olanlar Almanya’yı terk ediyor. Duruma boyun eğenler acizliğe düşüyorlar: öğrenmiyorlar, okuldan mezun olamıyorlar. İnatçı bir tutuma eğilimli olanlar, avuçlarını sıvazlayarak onları bekleyen dincilere koşuyorlar.” diye sözlerine devam etti.
Hamburg Üniversitesi’nden Prof. Dr. İngrid Gogolin, konuşmasında dil edinimi süreçlerini ve göçmen çocuklarının eğitimi ile olan bağlantılarını açımladı. Prof. Gogolin, PISA Araştırması’nın okuldaki başarıları açısından göç kökenli ve göç kökenli olmayan öğrenciler arasındaki farkı gösterdiğine dikkatleri çekerek, bu bağlamda çokdilliliğin nasıl bir etkide bulunduğunu irdeledi. Birden çok dilin konuşulduğu ortamda büyüyen bir çocuk açısından tanım olarak anadilinin, çevrede kendisini etkileyen iki ya da daha çok dilden oluşan bir anadili olduğunu ve bu anadilinin çokdillilik olarak adlandırıldığını belirtti. Gogolin, çokdilliliğin toplumda kimliğe zarar veren, okul başarısını olumsuz etkileyen bir olgu olarak algılandığını ve bunun politik bir propaganda olduğunu savundu. Eğitim dilinin edinilmesinin sadece erken yaşta verilecek destek ile başarılamayacağını, 4 ila 6 yıl kadar sürebileceğini ve bu açıdan 6 ay gibi kısa vadeli girişimlerin yanlış olduğunu sözlerine ekledi.
Heidelberg İnterkültürel Pedagoji Yüksek Okulu Başkanı Prof. Dr. Havva Engin, göçmen çocuklarının pratik durumlarda hangi dilleri daha sık konuştuklarını açımlayarak ve çeşitli dil araştırmalarını tanıtarak sunumuna başladı. Aile ortamında daha çok anadilinin, okulda ise Almancanın kullanıldığını belirten Havva Engin, “okulda arkadaşlarıyla %89’u Almanca konuşuyor, yani çocuklar başka dillerde konuşuyorlar diye Almancayı öğrenemiyorlar söylemi esasında doğru değil.” dedi. Son dönem verilerine dikkat çeken Engin, bunlara göre “erken yaşta çocuklar ikidilli olmaya başlıyorlar... o zaman Almanca öğrenmeleri tek dilli Alman çocuklardaki gibi gelişiyor. Eğer çocuklarımız, göçmen kökenli çocuklar erken yaşta, kreşte uygun bir Alman çevresine giriyorlarsa, Almancayı öğrenmeleri gerçekten an meselesi...” diyerek sunumunu sürdürdü.
Duisburg-Essen Üniversitesi’nde göç ve eğitim araştırmacısı olarak uzun bir dönem görev yapan Prof. Dr. Ursula Boos-Nünning, sunumunda ağırlıklı olarak eğitim politikalarını konu edindi. Eğitim sisteminde göçmenlere yaklaşıma ilişkin Boos-Nünning, okulun ve pedagojik personelin, çocuğun belli başlı becerileri erken yaşta edinmiş olduğunu varsaydığını, temel görüşlerinin ise ailenin görevinin eksiklikleri gidermek olduğunu dile getiren Boos-Nünning, sorumluluğun ailelere yıkılmasının geçmişte de görülen bir uygulama olmadığını söyledi. Alman toplumunda göçmenlerin artık eleştiride bulunamadıklarını, susturulduklarını ve göçmen organizasyonlarının bu yönde görev üstlenmeleri gerektiğine işaret eden Prof. Boos-Nünning, “Göçmenler eğitim çıkarlarını dile getirmek ve de kabul ettirmek için çaba sarfetmeliler. Alman okulları hakkındaki bu görüşlerden ne öğreniyoruz! Bazı okullar iyi olsa bile, bir değişimin gerçekleşeceğine inanmıyorum. Siz kendiniz bunu yapmalısınız.” diyerek konuşmasını tamamladı.
|
|
|