Dünyada mevcut bilginin öğrenilmesi bu eğitimin yalnızca bir düzeyini karakterize eder. Bu eğitim, öncelikle, dünyanın farklı kıtalarında ve bölgelerinde dağılımı son derece eşitsiz olan bilgi “kaynağına” erişimde eşitliğin sağlanmasının bir aracıdır. Kurtuluş pedagojisi düşünceleri, kapsamlı bir bilginin salt aktarımının, insanın henüz kendi geleceğini belirleme eylemine ilişkin özgürlükçü eğitimine zemin hazırlamadığı olgusuna açıkça işaret etmektedir. Bilgi, ancak hazırlanışı ve öğrenimi bakımından insanın kendi dünyasının temel bağlantılarına ulaşmasına ve bu bağlantıları çözümlemesine ve böylece kendini yetkileştirmesine katkıda bulunduğu, tarihsel bir varlık olarak mevcut uygulamaya değiştirebilir nitelikte müdahalesini sağladığı zaman eğitim olabilir.
1. Küreselleşme eleştiricisi hareket, en geç Dünya Sosyal Forumu kapsamında Porto Alegre’de düzenlenen Eğitim Üzerine Uluslararası Seminer’de (1-3 Şubat 2002) alınan kararla, eğitim sorununu, geleceğe dönük bir toplum sorunu olarak gündeme taşıdı. Toplumsal hareketler, bu forumda, neo-liberal politikalar tarafından ciddi ölçüde şiddetlendirilen eğitimin paylaşımındaki açık eşitsizliğe karşılık olarak, eğitimin “halkların ve insanların temel, sosyal ve evrensel hakkı” olduğunu ilan ettiler (Internationales Seminar 2002, s. 54). İlk defa bu belgede eğitim alanı, salt küreselleşme eleştirisinin bir çatışma alanı olarak değil, aynı zamanda insanal, demokratik ve toplumsal açıdan daha eşit ve ekolojik yönden toplumun kalıcı, uyumlu gelişiminde bir an (moment) olarak kavranmaktadır.
2. Eğitimin giderek bir metaya indirgenmesine, onun pazara uygun düzenlenmesine ve sistematik olarak ticarete dönüştürülmesine yönelik eleştiri, bugüne kadar, haklı olarak, dünya çapındaki toplumsal hareketlerin eğitim politikası çalışmalarının ön planında bulunmaktadır. Özellikle eğitimde liberalleşmeye ve özelleştirmeye dönük yeni eğilimler, eğitimde giderek artan ticarete dönüşme doğrultusunda ilerlemekte ve eğitim, elde edilmeye çalışılan bir metaya indirgenmektedir. Bu, esas olarak, ancak eğitim yoluyla dünyasını tanıyacak ve böylece kendi kişiliğini geliştirecek olan insanın kişiliksel gelişiminin kalitesiyle bağdaştırılamaz. Eğitimdeki bu insancıl bakış açısı, mevcut eğitim teknokrasisi tarafından anlamsızlaştırılmakta ve kapsamlı bir ticarileştirmenin önündeki engeller kaldırılmaktadır. GATS (General Agreement on Trade in Services/Hizmet Ticareti Genel Anlaşması) anlaşmasının eğitim alanında hayata geçirilmesiyle, eğitimin metalaştırılması girişimi evrensel bir boyut kazanabilir.
3. Kendini küreselleştiren kapitalizmin mevcut durumunun eleştirisi, mavi gezegen üzerindeki haksız ekonomik temel koşullara karşı mücadele başlatan bir hareketin kalbidir. Onun felsefik-etik reel ütopyası, Jean Ziegler’in taslağını çizdiği “yerküresel sivil toplum”dur (planetarische Zivilgesellschaft). “Yerküresel sivil toplum”, tüm insanların, “en içten arzularını özgürce ve kolektif olarak, kişisel özlemlerinin özerkliği temelinde ve diğerleriyle dayanışma içinde birlikte yaşamlarını” ifade eder (Ziegler 2003, s. 17). Aynı zamanda küreselleşme eleştirisi, geliştirilen embrionik alternatiflerle salt bir eleştiri olmanın ufuklarını aşmıştır. Eğitim sorunu açısından en gelişmiş projeler dahil tüm özelleştirme planlarıyla başa çıkmak için, eğitime yönelik neo-liberalizmin beyin takımlarıyla çatışma temel görev olmaya devam etmektedir. Eksik olan, hegemonya karşıtı eğitim uygulamasından ne anlaşıldığına, eğitimin hangi bakış açısıyla ele alınması gerektiğine ve küreselleşme eleştiriciliğinin eğitim kavramının, eğitim politikalarının planlanmasına hangi ölçüde yapısal ve kavramsal etkide bulunduğuna ilişkin bir tartışmanın geliştirilmesidir.
4. Teknokratik tanımlamanın sözde “eğitim standartları”nı olabildiğince geride bırakan esaslı bir eğitim anlayışının geliştirilmesi, küreselleşme eleştirisinin ana projesi olmalıdır. Ama yeni formüle edilen eğitim anlayışı, klasik eğitim kavramında doruğa ulaşan tarihsel geleneğini gözardı etmemelidir. Bireysel ve kolektif olgunlaşma ile ilgili olarak kişilik gelişiminin tüm boyutlarını içeren idealist burjuva (bürgerliche) eğitim anlayışı, toplumsal koşulların temelden yenilenmesi için yürütülen politik mücadeleyle bütünleştirilmelidir. Burada, yeni toplumsal gereksinmeler ve görevler ışığında burjuva eğitiminin tarih kavrayışının bir yana bırakılması ve yerküresel sivil toplum için mücadelede yeniden formüle edilmesi söz konusudur. Burjuva-Kapitalist toplumun tarihinde ilk kez özgül Alman eğitim kavramını ulusal boyuttan arındırmak (entnationalisieren) ve onu dünyasal bir harekete dahil etmek mümkün olmaktadır.
5. UNESCO’nun da talep ettiği herkesin dünyasal bilgiye erişiminin sağlanması (Bkz.: Le Monde diplomatique 2003), elbette neo-liberalizm ve ekonomik küreselleşme eleştiricisi örgütlerin ve hareketlerin temel hedefi olmalıdır. Ancak bu talep, dünya toplumunu özgürlükçü, demokratik, ekolojik doğrultuda deneysel olarak inşa etmek üzere aktörleri yetkinleştiren bir eğitimin belirlenmesi için yeterli değildir. Dünyada mevcut bilginin öğrenilmesi bu eğitimin yalnızca bir düzeyini karakterize eder. Bu eğitim, öncelikle, dünyanın farklı kıtalarında ve bölgelerinde dağılımı son derece eşitsiz olan bilgi “kaynağına” erişimde eşitliğin sağlanmasının bir aracıdır. Kurtuluş pedagojisi düşünceleri, kapsamlı bir bilginin salt aktarımının, insanın henüz kendi geleceğini belirleme eylemine ilişkin özgürlükçü eğitimine zemin hazırlamadığı olgusuna açıkça işaret etmektedir. Bilgi, ancak hazırlanışı ve öğrenimi bakımından insanın kendi dünyasının temel bağlantılarına ulaşmasına ve bu bağlantıları çözümlemesine ve böylece kendini yetkileştirmesine katkıda bulunduğu, tarihsel bir varlık olarak mevcut uygulamaya değiştirebilir nitelikte müdahalesini sağladığı zaman eğitim olabilir.
6. İnsanların farklı kıta, ülke ve bölgelerdeki öznel yaşam koşullarından bağımsız olarak, politik alfabenin esaslı bir öğrenimi eğitim uğraşlarının merkezinde bulunmak zorundadır ve toplumsal durumun özel koşullarına yanıt vermesi gereklidir. Hedef olarak politik alfabenin öğretilmesi, dünyayı saran kültür endüstrisinin ideolojileri ve estetik biçimde ambalajlanmış mesajları neredeyse dünyanın her köşesine ulaşabildiğinden, Brezilya’daki teneke mahallelere kadar insanların bilinçlerini kendi zihinsel fast foodlarıyla ciddi ölçüde etkileyebildiğinden, herkes için geçerlidir. Bozulmamış algılama yeteneklerinin geliştirilmesi anlamında duyumsal-estetik gelişim potansiyellerinin harekete geçirilmesinin, bireysel ve kolektif olgunluğu amaçlayan eğitimin bir unsuru olması zorunludur. Bugün bu gelişim potansiyelleri ortaya çıkarılmadan eleştirel bir bilinç oluşamaz.
7. Eğitim, insanların toplumsal yaşam koşulları üzerindeki kendi tasarruflarıdır, yabancı kurallara ve bunların meşruiyetine karşı direnişin bir aracıdır. Eğitim, bir yandan, insanları kendi yaşam dünyasındaki sorunları adlandırabilmeye ve teşhis edebilmeye yetkinleştirmek zorundadır. Bu bağlamda, eğitimin çıkış noktası olarak temel bir öneme sahip yaşam dünyasının kutbudur. Diğer yandan, gelecekteki aktörler, yerel ve küresel eylemleri birbirleriyle bağdaştırmak için, kendi yaşam koşullarını toplumsal-tarihsel neden bağıntısı içerisinde kavramayı öğrenmelidirler. Doğrudan yaşam koşullarının mikrokosmosunu belirleyen bu dünya toplumsal yapısal kutup, kendi yaşam pratiklerinin karmaşıklığı karşısında bir mesafe koyar. Bu temel düşünce, kurucu niteliğiyle, saf aktivizmi önlemek için küreselleşme eleştiriciliğinin eğitim kavramına işlenmelidir.
8. Eğitimin demokratikleştirilmesi, ancak eğitim ve özeğitimin üretken, tutarlı karşılıklı etkileşimleriyle hayata geçirilebilir. Eğitim, yaşayan olgunluğun bir ifadesi olan kuşkucu düşünceyi ateşleyebildiği ölçüde küçük bir devrimdir. Eğitim, bir taraftan temel bilgi donanımının aktarılmasına dayanır; belirleyici toplumsal konumları nedeniyle eğitim kurumlarının doğrudan görevidir de. Diğer taraftan, eğitim, her zaman kendiliğinden gerçekleşen bir kendini eğitme sürecidir; zaten müfredatla belirlenen eğitim içerikleriyle örtüşen sistematik bir aktarımdır. Dışsal buyrukların aktarımı ile özeğitimin hangi oranda ilişkiye sokulabilecekleri demokratik eğitim politikasının temel bir sorunudur. İddialı bir eğitim süreci, deneyimlerin, sistematik eğitim süreçlerinin ve eğitim etkinliklerinin patlayıcı bir bileşimde biraraya geldiği bir çerçevede gerçekleşmelidir. Dünya çapındaki küreselleşme eleştiricisi hareketlerin resmi olmayan eğitim süreçlerinde, eğitim, görünüşte sarsılmaz olan bir hegemonyanın çözülmesini sağlayacak bir maya işlevi olanağına sahiptir. Bu potansiyel, kan kaybetmiş olan devletin eğitim kurumlarında kullanılmalıdır.
Eğitim, kendine özgü bir güçtür; yeni düşünüş ve eylem biçimlerinin hayata geçirilmesi açısından küçümsenmemesi gerekir. Eğer alternatifsiz olarak sunulan tüm toplumsal ilişkilerin liberalizasyonunun, neo-liberalizmin kültürel hegemonyasının bu temel taşının katıksız yönetici düşüncesi (Leitidee) kalıcı biçimde “etkisizleştirilmek” isteniyorsa, eğitim, bütün kurumlarda ve resmi olmayan kademelerde tekrar gözden geçirilmelidir. Eğer küreselleşme eleştiricisi hareket, eleştirisinin yansıma gücünü, ayrıca yenilikçi potansiyelini bilişsel egemenliğiyle neo-liberal tasarımlara karşı harekete geçirmek istiyorsa, kuşkucu düşünceyi güçlendiren bir eğitime gereksinimi vardır. Çünkü toplumsal hareketler, yalnızca bu beceriyle hegemonya karşıtı güçlerini başarıyla geliştirebilirler, toplumun köklü bir yenilenmesinin temeli olan “kopuş ruhu”nu (Gramsci 1993, s. 1052) yaratabilirler.
Kaynakça:
Alphabetisierung und Weltwissen, in: Le Monde diplomatique: Atlas der Globalisierung, Berlin 2003, S.66-67
Gramsci, A.: Gefängnishefte. Kritische Gesamtausgabe Band 5, Hamburg 1993
Internationales Seminar über Bildung: Eine andere Welt und eine andere Bildung sind möglich und notwendig, in: Zukunftswerkstatt Schule, Jg. 12, 2002, H. 2, S. 53-37
Ziegler, J.: Die neuen Herrscher der Welt und ihre globalen Widersacher, München 2003 (9. Auflage)
|