Eğitim toplumsal katılımın anahtarıdır, mesleki perspektifler açabilir ve kişilik gelişimine önemli katkılar sunabilir. Ama Alman Eğitim Sistemi – diğer OECD ülkeleriyle de karşılaştırıldığında – şimdiye kadar son derece seçici ve toplumsal yönden adil değil. Göç kökenli ve de gelir düzeyi düşük aile çocuklarının, eşit başarımlara rağmen iyi bir eğitime geçiş sağlamaları oldukça zor. Bu yalnızca adil olmamakla kalmıyor, bu ayrıca çok aptalca bir şey. Çünkü biz toplum ve bir milli ekonomi olarak çocuk yeteneklerinin körelmesini göze alamayız.
BM Engelli Hakları Anlaşması, olası engellerden ve aile kökeninden bağımsız, tüm çocukların içselleyici eğitim hakkından söz ediyor. Bu, eğitim ve eğitime erişim konusunda bakış açımızı büyük ölçüde değiştirecek. Çünkü içselleyici bir toplum, katılım konusunda ilkece farklı bir yaklaşımı ifade eder. Artık insanların yalnızca çoğunluğa yakınlaştırılması değil, aksine her insana özgünlüğüyle ve böylece çeşitliliğiyle değer gösterilmesi ve katılımı için olanaklar yaratılması gündemdedir. Bu nedenle eğitimin önündeki engellerin kaldırılması gerekli, iş olanakları için iş yerlerine ulaşımdaki engellerin kaldırılıması gibi. Güçlü ve zayıf yönleriyle insana değer vermek, örneğin bir yandan dil destek gereksinimini erken saptamak ve destek sunmak, öte yandan doğal çokdilliliği bir yeterlik olarak kabul etmek ve desteklemek anlamına gelir. İçselleyici bir toplumu yaratmak, tüm devlet alanlarının ve toplumsal grupların karşısına çıkan bir görevdir.
Okul alanında, uzun süreli birlikte öğrenimin fırsat eşitliğini artırdığını biliyoruz. Bu nedenle SPD ve Yeşiller Eyalet Hükümeti birleşik okul (gemeinschaftsschule) model uygulamasını başlattı ve sekundarschuleyi yeni bir okul türü olarak açtı. Böylece tümleç okulların (gesamtschule) kurulması için yeterli öğrenci sayısı bulunmayan küçük yerleşim birimlerinde de, bütünleştirici okul türlerini bu bölgede oluşturma olanağı var. Sayıları 70’i aşan tümleç ve birleşik okullar ve de sekundarschuleler, eyaleti saran bir kurucu canlılığa tanıklık ediyor.
Uzun süreli birlikte öğrenimin yanı sıra, bağlayıcı tamgün uygulaması fırsat eşitliğini artırıyor. Öğrenimin farklı bir ritme göre şekillendirilmesi, bireysel destek ortamı sunuyor ve öğretmenlerin de yardımcı olabilecekleri derinleştirme ve alıştırma ödevlerinin okulda yapılmasına imkan tanıyor. Ebeveynlerin özel ders öğretmenliği görevini üstlenmesine gerek kalmamalı. Tamgün uygulamasını aşamalı olarak tüm okullara yayacağız.
Öğretmen eğitiminde kültürlerarası yeterlik edinimini güçlendirmek ve göçmenlerin pedagojik mesleklerdeki oranlarını artırmak istiyoruz. Bu amaçla Göç Kökenli Öğretmenler Ağı’nı destekliyoruz. Dil desteğini, çocuk yuvalarından ilk ve orta öğretim okullarına kadar uzanan dil destek tasarılarıyla güçlendirmek istiyoruz, çokdillilik de buna dahil. Göçmen Kökenli Çocuk, Genç ve Aileleri için Eğitim Danışmanlığı Merkezleri’nin (RAA) gerçekleştirdikleri iyi çalışma, yeni yerel birimlerin oluşturulmasıyla tüm eyalette yaygınlaştırılıyor.
Alevi ve İslam din derslerine de başlanması göç kökenli çocukların fırsat eşitliğine katkı sağlıyor. Bunlar, anayasal bir hak olan din özgürlüğünün, Hıristiyan inancı taşımayan çocuklar için de uygulanması açısından ve aynı zamanda entegrasyon politikaları için önemli birer adımdır. İslam din derslerinin hayata geçirilmesi Almanya’da yıllardan beri siyasi bir tartışma konusu olmuştur. Birçok girişim sonuç vermemiştir. Almanya Müslümanları Koordinasyon Konseyi (KRM) ile, buna ayrıca DİTİB dahildir, sıkı bir görüş alışverişinde bulunulup, İslam din dersi verilmesi ilk eyalet olarak KRV’da başarıldı. Bu ders, Almanca ve Almanya’da pedagojik ve branşa özgü uzmanlık eğitimi görmüş din dersi öğretmenleri tarafından verilecek. Eyalet, meslek eğitimi ve ders giderlerini karşılıyor, öğretim planlamasını hazırlıyor ve öğrenim araçlarını onaylıyor. Böylece İslam din dersi Katolik, Protestan ve Yahudi din dersleriyle eşitlenmiş oluyor. Karşılaşılan zorluklardan biri, anayasada belirtilen dini topluluk özelliklerine, şu ana kadar herhangi bir İslami örgütün sahip olmamasıydı. Geçici çözüm olarak, yarısı Müslüman Koordinasyon Konseyi ve diğer yarısı da, konsey ile anlaşmalı olarak eğitim bakanlığının belirlediği kişilerden oluşan, sekiz üyeli bir danışma kurulu oluşturuldu. Bu kurul, Hıristiyan kilisilerde işleyen süreçte olduğu gibi, ders yönergelerinin, öğretim planlarının ve kitapların hazırlanmasında, öğretim görevlilerinin yetkilendirilmesinde söz sahibi. Bu geçici çözüm ile 2012 yazında İslam din derslerini okullarda başlatabilmek mümkün oldu. Kuzey Ren Vestfalya bu uygulamayla entegrasyon için önemli bir adım atıyor.
|