Die Gaste
İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE
ISSN 2194-2668
DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN İNİSİYATİF
(Initiative zur Förderung von Sprache und Bildung e.V.)


  • SONRAKİ YAZI
  • ÖNCEKİ YAZI
    22. Sayı / Mayıs-Temmuz 2012
    “Alman Eğitim Sistemi, Entegrasyon Politikaları ve Göçmenler” Sempozyumu / 6 Ekim 2012



    Die Gaste 22. Sayı / Mayıs-Temmuz 2012

     
     

    Die Gaste

    İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE

    ISSN 2194-2668

    DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN
    İNİSİYATİF

    Yayın Sorumlusu (ViSdP):
    Engin Kunter


    diegaste@yahoo.com

    Piyasa İçin Üretim
    (Fabrika ve Okul)1

    Mehmet KORKMAZ

    Almanya
    Almanya (08.09.2011)2
    Türkiye
    Türkiye (03.04.2012)3



        Bir öğrenci ile bir ürün arasındaki fark nedir? Ya da bir fabrika ile bir okul arasında ki fark?
        Herkesin bildiği ve en basit şekilde: Fabrikada bir ürün bir ihtiyaç ve yararlı olduğu için üretilir. Ve sonra bu ürün pazarda alıcısını (tüketici) bulur. Ve bu talep varolduğu sürece bu böyle devam eder. Ta ki bir ürüne olan talepte bir değişiklik olana kadar. Bu bağlamda yeni daha gelişmiş ürünler söz konusu olur. Üretici bu değişikliğe ayak uydurursa sorun yoktur, aksi takdirde zaman içinde silinir. (Örnek olarak KODAK şirketinin iflası gösterilebilinir. Analistlere göre KODAK analog süreçten dijital sürece geçişte zamanında ayak uyduramamıştır).
        Bir öğrenci de, okulda, bir talep olduğu için yetiştirilir ve sanayi, ticari vb. şirketlerin ya da bireylerin personel ihtiyacını karşılamak üzere istihdam edilir. Ve bu süreç öyle sürer. Ta ki istihdam eden yerlerden gelen talebin değişmesine kadar. O zaman da okulun bu değişikliğe cevap vermesi gerekir ve bu süreçte reformlar gündeme gelir (Almanya’da “üç kanallı” eğitim sisteminin değiştirilmesi, tüm gün okullar vb.; Türkiye’de ise 4+4+4).
        Son iki, üç yılda finans krizinin paralelinde en çok konuşulan konulardan biri de eğitim reformları olmuştur.
        Eğer reformlar gündemde ise, o zaman neyin değiştiğine ve nasıl bir personel ihtiyacının ortaya çıktığına bakmak gerekir. Zaman içinde işin basitleşmesi ve işbölümünün artması, üretimde yeni teknolojilerin kullanılması, üretimin yetkinleşmesi personel ihtiyacını ve insan emeğini en basit bir mekanik harekete indirgemekte ve artık herhangi bir iş herkes tarafından yapılabilir hale gelmektedir. Burada çıkan sonuçta artık sözkonusu olan istihdam kurumlarının o kadar da (eskisi gibi) kalifiyeli işçiye ihtiyaçları olmadığıdır.
        Örneğin bir fırının işleyişi gözlemlendiğinde bu durum açıkça görülür: Eskisi gibi sabahın erken saatlerinde kalkıp malzeme hazırlamak, ölçmek, farklı ekmek çeşitleri için hamur yoğurmamak ve porsiyonlara ayırmak gibi zahmetlere gerek kalmamaktadır. Herşey hazır, çünkü bütün gerekli mamuller bir ana merkezde en son teknolojiyle ve çok düşük maliyete üretilmekte ve şubelere dağıtılmaktadır. Fırıncının ya da çırağın rolü burada artık sadece bunları tepsiye dizip fırına vermekten ve pişince çıkarıp dizmekten ve satmaktan ibaret (Bu hala belirli yerlerde kendi ekmeğini üreten fırıncıların olmadığı anlamına gelmemektedir. Bunlar genelden çok istisnaidir ve fiyatları da ona göredir).
        Bir başka örnek olarak kasa çalışanları gösterilebilinir. Artık yüzlerce fiyatı aklında tutması, teker teker tüm ürünlerin fiyatlarını hızlı ve yanlışlık yapmadan kasaya manüel olarak işlemesi (ki bu becerinin edinilmesi yıllar sürmektedir) ve ayrıca tezgahları dizmek gibi beceriler gerekmemektedir. Kasa çalışanının bütün işi mekanik bir harekete, sadece ürünleri tarayıcıya (scanner) okutmaya indirgenmiştir. Daha yeni sistemlerde –Real ve İkea gibi alışveriş merkezlerinde yaygın olan, müşterinin aldığı ürünleri tarayıcıda okutarak, ödemesi gibi– bu basit mekanik hareket bile gereksiz kalmaktadır; kasa çalışanın işlevi sadece gözlemci konumundadır.
        Sonuç olarak, ekmeği dondurucudan alıp tepsiye dizmek, müşterinin ödeme yapıp yapmadığını gözlemlemek, yetenek gerektiren işler olmaktan çıkmıştır. Bu nedenle “sekiz yıllık kesintisiz eğitim” veya “üç yıl” meslek eğitimi (Ausbildung) görmek gerekmemektedir. (Bu olgu çoğunlukla akademik işler içinde geçerlidir)
        Böylece Almanya da “üç kanallı eğitim sistemi”5 genelde çökmüş, onbinlerce genç “perspektif”siz kalmıştır.
        Bu olgu (üretimin yetkinleşmesi), beraberinde, eğitim sisteminin bu gelişmeye göre değişmesini (reformlar) getirmektedir. Bir yandan gittikçe azalan kalifiye personel ihtiyacını karşılamak için elit okullar, üniversiteler (belirli bir azınlık için) kurulurken diğer yandan (çoğunluk için) bir belirsizlik süregelmiştir. Realschule plus, Integrierte Gesamtschule, Gemeinschaftsschule, Ganztagsschule gibi okul modelleri ile Almanya’daki “üç kanallı” eğitim sistemi aşılmaya çalışılmaktadır. Buradaki amaç eğitim kalitesini artırmaktan çok okulların tüm gün okullara (Ganztagsschule) çevrilip çocukların –evebeylerin işten çıkıncaya kadar- idare/gözetim altında bulundurulmalarıdır (Bu okullarda eğitim süresi saat 16-17’ye kadardır). Böylece çocukların sokaklarda başıboş (hırsızlık, haylazlık) bulunmalarının önüne geçilecek, evebeynler işten çıktıktan sonra da (okul çıkış saatleri iş çıkış saatlerine göre uyarlanmıştır) gözetim onlara devredilecektir.
        İşte tam bu evrede, Almanya Modeli’nin sorgulandığı (OECD, evebeynler, STK’lar) ve değişmesi söz konusu iken, Türkiye’de 30 Mart 2012 tarihli 6287 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu6 Meclis’te kabul edilmiştir.
        Siyasal iktidarın alışkanlık haline getirdiği gibi, bu yeni eğitim yasasının da “esin kaynağı” Almanya olmuştur. Almanya’nın “üç kanallı” eğitim sistemi, 4+4+4 biçiminde formüle edilerek yasalaştırılmıştır. Amaç, bir yandan “kendine uygun nesil” yetiştirmek için uygun bir zemin oluşturmak, diğer yandan (ve esas olarak) piyasanın ihtiyacına göre insan yetiştirmektir.
        Hemen belirtelim ki, bu 4+4+4 modelinin “esin kaynağı” Almanya olmakla birlikte, bu sadece biçimseldir. Almanya’da kesintisiz/temel eğitim süresi 9-10 yıldır. Bu temel eğitim, üç kanallı okullarda değişik yoğunlukta verilmektedir. Fakat burada meslek eğitimi henüz söz konusu değildir. 4+4+4’de ise, sadece orta 4, düz, meslek-teknik ve imam-hatip olarak sözde Almanya’daki gibi “üç kanallı” olarak düzenlenmiştir. Ama temel eğitim de 4 yıla indirilmiştir.
        Muhalefet ve STK’lar, bu eğitim yasasının “ideolojik” (çocuk gelinler, dindar gençlik, muhafazakar nesil ve seçmeli ders olan “Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimizin Hayatı”) boyutuna vurgu yapmışlarsa da, yasının esas amacı olan “Çıraklık Eğitimi”ne fazla ilgi göstermemişlerdir.7
        Kız çocuklarının eve kapatılmaları ve “gelin çocuk” olmaları (8 yıllık zorunlu eğitimle ya da yeni 4+4+4’e göre ifade edersek ikinci 4’ün zorunlu olmasıyla) önlenmişken, erkek çocuklar (pozitif ayrımcılığın da etkisiyle) çıraklığa kurban gitmiştir. “Erkek çocuklar çıraklığa kurban gitmiştir”, çünkü Türkiye toplum yapısında genellikle erkek çocuklar “çıraklık”a gönderilir. Kızlar daha çok ev işlerinde yardım eder. Kızların çalışması, hatta daha 10-11 yaşındaysalar, ayıplanır ve bu nedenle de çok enderdir.
        Hükümetin her zamanki gibi yaptığı dinsel demagojilere (“Dindar gençlik mi yoksa tinerci gençlik mi?”, “Kuran ve ezan yasaklandı”, “Din Mazlumları”, “CHP camileri ahır yaptı” vs.) yanıt vermeye çalışılırken (ister muhalefet partileri, ister STK’lar olsun) sorunun özünü gözden kaçırmışlardır.
        Bu kabul edilen kanun maddeleri yakından incelendiğinde, MÜSİAD’ın 18-19 Şubat 2011 tarihinde eski Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun da katılımıyla gerçekleştirilen “Mesleki Eğitim Çalıştayı”nın8 isteklerine göre tasarlandığı görülecektir (Piyasa için Eğitim).
        MÜİSAD’ın kendi değişiyle9, 28 Şubat’ın getirmiş olduğu 8 yıllık kesintisiz eğitim süreci, çıraklık yaşının yükseltilmesi ve katsayılar iş dünyasında yeteri kadar tahribata sebep olduğu açıklaması yapılmıştır (Tabloda da görüldüğü gibi çocuk işgücü sürekli düşmüştür).

    TÜİK


        MÜİSAD’ın çalıştayından:
        “Türkiye’de mesleki eğitimin önündeki en önemli engel eğitim sisteminin kendisidir. Genel olarak ortaöğrenimde ki yapılanma, mesleki eğitimdeki kurumsal başıbozukluk, katsayı kısıtlaması meslek lisesi tercihini önemli ölçüde olumsuz yönde etkilemiştir. Meslek eğitim kurumlarındaki öğretim programları iş piyasasının ihtiyaçları ile örtüşmemektedir. Öğrencileri meslek seçimine yönlendirme hizmetleri yetersizdir. ... Eğitim kurumları arasında ve mesleki eğitimde dikey ve yatay geçişlerin kolaylaştırılması...“11

        Kabul edilen maddelerle, okul süresi kısalmakta, kesintisiz12 (8 yıl) eğitimin yerini zorunlu (4+4) eğitim almakta, katsayılar13 kaldırılmakta, dikey ve yatay geçişler kolaylaştırılmakta14, eğitim özelleştirilmektedir15.
        MÜİSAD’ın çalıştayından:
        “Toplum nazarında iş piyasasında ve mesleki eğitim veren kurumlarda –kendileri bu kanaate katılmasalar da– toplumsal değerlerin ve etik duyarlılıkların azaldığı yönünde yaygın bir kanaat oluşmuştur.
        ... Etik, meslek eğitiminin ayrılmaz bir parçası olarak yapılandırılmış bir ders biçiminde yer almalıdır. Diğer taraftan gerek iş piyasasında gerekse eğitim kurumları için etik ilkelerin belirlenmesi, etik kurumlarının oluşturulması ve etik konusunda toplumsal denetim mekanizmalarının oluşturulması gerekmektedir.
        ... Değer kavramı ise ayırıcı toplumsal ve insani niteliklerimizi ifade etmektedir. Mesleki eğitim kurumlarında toplumun örf, âdet, gelenek ve görenekleri ile evrensel insani değerlerin içselleştirilmesini sağlayacak eğitim içeriklerinin oluşturulması öncelikli çalışmalardan biri olarak kabul edilmektedir...“16

        Kabul edilen maddelerde17 "Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin Hayatı" seçmeli ders oluyor, okullar ayrıştırılıyor, İmam-Hatipler’in orta bölümü açılıyor. Böylece “çıraklık eğitimi“ gören çocukların (10-11 yaşında) disiplinini sağlamak için din terbiyesi kullanılıyor ve diğer yaşıtlarla ilişkide bulunmaları okulların ayrıştırılması ile engelleniliyor.18
        Burada “Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin Hayatı“ seçmeli ders olarak konulması AKP’nin sadece dindar bir gençlik yetiştirme istemi olarak algılanmamalıdır. Bu ders –MÜİSAD’ın da önerdiği gibi– bir “toplumsal denetim mekanizması“ işlevini görmektedir.
        İşte bu “toplumsal denetim mekanizması“ gelişmiş sanayi ülkelerinde (Almanya, Fransa, İngiltere vb.) “iş disiplini“ ya da “para ile terbiye“ ile sağlanırken, Türkiye gibi klasik bir sanayisi olmayan, feodal yapının kırılmamış olduğu, dışa bağımlı ülkeler de “dini değer ve yargı“ ile (hırsızlık yapmamak, itaat etmek, yalan söylememek, zamanında işi yapmak vs.) erişilmek istenmektedir.
        MÜİSAD’ın çalıştayından:
        “... nitekim iş piyasasının en fazla pazarlama elemanı ihtiyacı olduğunu belirtmiş olması bu durumun açık kanıtıdır. Üretimden çok ticaret ağırlıklı bir piyasada en önemli unsurun pazarlama olduğu açıktır...“19

        Evet, amaç açıkça söylenmektedir: Piyasanın muhtaç olduğu eğitim sistemi, pazarlama elemanı ihtiyacını karşılayan eğitim sistemidir.
        Buna da meslek20 eğitimi demek fazla iyimserlik olur. Buna çıraklık21 demek daha doğrudur.
        Meslek eğitimi ancak üretimin (sanayi) olduğu yerde vardır. Ticaret (tacirlik ya da pazarlama) için çıraklık yeterli görülmektedir.
        Eğer gerçekten sağlıklı bir meslek eğitimi verilmek isteniyorsa o zaman “ticaret ağırlıklı bir piyasa“dan “üretim ağırlıklı bir piyasa“ya geçilmesi gerekmektedir. Bu da sanayileşme demektir. (Alman eğitim sistemi kopyalandığında, burada veri olan Alman üretim sisteminin de kopyalanması gerekmektedir. Ancak o zaman “Almanya Modeli” tanımı doğru olacaktır.)



    Dipnotlar:


        1
    Bugün Almanya’da eğitimin piyasa için özelleştirilmesinin başını Bertelsmann Vakfı çekerken, Türkiye’de bunu MÜİSAD üstlenmiştir.
        2
    Bir sanayi kuruluşuna (Siemens) ait bir çalışanın yaptığı “meslek eğitimi“ hakkında bir bilgilendirme toplantısı görülmektedir. Bu toplatılarda (genellikle 8.-9. sınıflarda) öğrenciler meslekler hakkında bilgilendirilmekte, gerektiğinde 1-2 haftalık praktikalarla şeçmek istedikleri meslekler ile ilk deneyimlerini yapmaktalar.
        3
    Caferi İmamın, Manisa’nın Turgutlu İlçesi’nde Gazi İlköğretim Okulu’nda 7’nci sınıflara “Din Bilgisi ve Ahlak Kültürü“ dersinde Caferi ve Alevi inancını anlatıyor.
        4
    Burada üç kanallı eğitim sistemi (Hauptschule, Realschule, Gymnasium) kast edilmektedir.
        5
    Bu eğitim sisteminde, hauptschuleler daha çok “kalifiye eleman“ yetiştirirken, liseler de “akademik personel“ yetiştiriyordu.
        6
    4+4+4 olarak bilinen eğitim sisteminde değişiklik yapan yasa.
        7
    CHP Genel Başkan Yardımcısı Birgül Ayman Güler, zorunlu eğitimin süresini 12 yıla çıkartan kanuna ilişkin olarak, ‘’4 4 4 sistemi, 11 yaşındaki çocukların çırak olarak çalışması kanunudur’’ dedi. Bu kanun, ‘AKP kasasına 20 milyar dolar girme kanunu’dur. http://www.haber7.com/haber/20120407/Guler-4-4-4-sistemi-ciraklik-kanunudur.php
        8
    http://www.musiad.org.tr/img/arastirmalaryayin/pdf/M%C3%9CS%C4%B0AD%20Calistay.pdf
        9
    MÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı A.Mustafa Güvenli: “Hepimiz biliyoruz ki, mevcut eğitim sistemi toplumun taleplerini karşılamaktan çok uzak bir yapıya sahiptir. Bu sistem içerisinde özgürlükten, genişletme ve çeşitliliği kucaklamaktan asla söz edilemez. Meselenin bir de mesleki eğitim boyutu var ki, hiçbir izahat 8 yıllık kesintisiz eğitim uygulamasını haklı çıkartamaz. Çünkü 8 yıllık kesintisiz eğitim uygulaması, Türkiye’de en büyük darbeyi mesleki eğitim sürecine vurmuştur. Bugün nitelikli işgücü ve beşeri sermayenin yetersizliğinden yakınıyorsak, bunun başlıca müsebbibi 8 yıllık kesintisiz eğitim uygulamasıdır”
        http://www.musiad.org.tr/sube/detayHaber.aspx?id=5076&subeID=12
        10
    http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?tb_id=26&ust_id=8
        11
    Yapısal Sorunlar, sayfa 10 (MÜSİAD, Mesleki Eğitim Çalıştayı, 18-19 Şubat 2011)
        12
    Madde 13 - 16/8/1997 tarihli ve 4306 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin (A) fıkrasının (2) numaralı bendinin (c) alt bendinde yer alan “sekiz yıllık kesintisiz ilköğretim“ ibaresi “ilköğretim ve ortaöğretim“ şeklinde değiştirilmiş ve maddede yer alan “sekiz yıllık kesintisiz“ ibareleri madde metninden çıkarılmıştır.
        13
    Kabul edilen 12. maddede “yüzde onundan fazla“ ibaresi metninden çıkarılmıştır. Böylece 20 ve daha fazla personel çalıştıran işletmeler istediği kadar çırak çalıştırabilecekler. Diğer yandan da İmam Hatip Liseleri’nin orta bölümü açılmaktadır.
        14
    Madde 14 - 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 45. maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
        “Yüksek öğretime giriş ve yerleştirme
        e. Önlisans mezunları için, ilişkili lisans programlarında belirlenmiş kontenjanın yüzde onunu geçmeyecek şekilde Yükseköğretim Kurulu kararı ile her yıl dikey geçiş kontenjanı ayrılabilir.”
        15
    Madde 15 - 2547 sayılı Kanunun 56. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin ikinci paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
        “Gelir veya kurumlar vergisi mükellefleri tarafından üniversitelere, yüksek teknoloji enstitüleri ile gelirlerinin en az dörtte üçünü münhasıran devlet üniversitelerinin faaliyetlerinin devam ettirilmesi ve desteklenmesini amaç edinmek üzere kurulan ve fiilen bu çerçevede faaliyette bulunan vakıflardan Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınanlara makbuz karşılığında yapılan bağışlar, Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunları hükümlerine göre yıllık beyanname ile bildirilecek gelirden ve kurum kazancından indirilebilir. Bu hükmün uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir. “
        16
    Etik ve Değer algısı, sayfa 10 (MÜSİAD, Mesleki Eğitim Çalıştayı, 18-19 Şubat 2011)
        17
    Madde 9 … Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin Hayatı’nın seçmeli ders olması ve İmam hatiplerin orta bölümünün açılması.
        Madde 8 … İlköğretim kurumlarının ilkokul ve ortaokul olarak bağımsız okullar hâlinde kurulması.
        18
    Sunulan Kanun teklifi taslağının genel gerekçesinde şöyle yazmaktadır: “Bilindiği gibi, çocukluk ve ergenlik dönemleri, insanın değer yapısının henüz oturmadığı, temel ahlakî normları ve sosyal davranış kurallarını özümseme aşamasında olduğu, kendi fiziksel ve ruhsal niteliklerini ancak tanımaya başladığı dönemlerdir. Bu bağlamda 6 yaşında henüz okuma-yazma öğrenme aşamasında bulunan ve hayata ilişkin temel kavramların çoğundan habersiz bir “çocuk“ ile 13-14 yaşlarında fiziksel ve ruhsal kimliğinin şekillenme aşamasındaki sancıları yaşayan bir ergenlik dönemi öğrencisini aynı “okul ortamı”nda bulundurmanın kaçınılmaz olarak neden olduğu sorunları teşhis etmek gerekmektedir. Bu kadar geniş bir yaş aralığında bulunan öğrencileri, bahçe, koridor, kantin, okul servisi gibi pek çok ortak yaşam alanını paylaşmak zorunda bırakmak, özellikle küçük yaştaki öğrencilerin ciddi psiko-sosyal bozukluklar yaşamasına zemin hazırlamaktadır.“ http://www.memurlar.net/haber/219011/
        19
    Mesleki eğitimde açılımlar, sayfa 12 (MÜSİAD, Mesleki Eğitim Çalıştayı, 18-19 Şubat 2011)
        20
    Meslek: “Belli bir eğitim ile kazanılan sistemli bilgi ve becerilere dayalı, insanlara yararlı mal üretmek, hizmet vermek ve karşılığında para kazanmak için yapılan, kuralları belirlenmiş iş“, http://www.tdk.gov.tr/
        21
    Çırak: “Zanaat öğrenmek için bir ustanın yanında çalışan kimse“, http://www.tdk.gov.tr/