Almanya, çeşitlilik ve kültürler bakımından zengin bir ülke. Ve buna karşın bu denli çeşitliliğe içinde barındıran bir toplumda, konu eşitlik içerisinde birarada yaşamı nasıl örgütleyebileceğimizdir. Biz tüm insanların –kişilerin kökeni ya da dini veya taşıdığı alışılmadık ad ne olursa olsun– eşit fırsatlar ve katılım olanaklarına sahip olduğu adil ve güçlü bir toplum istiyoruz. Çeşitlilik bir fırsattır, o gelecek için bir kaynaktır. Çeşitlilik 21. Yüzyılda çapda bir göç toplumunu karakterize eder.
İnsanların “göç geçmişi” çokluk hala bir tanılama ve hatta bir eksiklik olarak görülüyor. Ancak akıllı bir toplum politikası “Bildungsinländer (yüksek öğrenim hakkına sahip yabancılar)”, “ göç kökeni” ve “göçmen” gibi kavramlardan kurtulmak zorunda. “Entegrasyon” kavramı da artık aşılmış bir kavramdır. Birçok insan burada doğmuş ve büyümüştür, Almanya’da şu an dördüncü kuşakta yaşıyorlar. Onlar –kökenleri, dinleri ve adlarıyla – birer Alman. Bunun kabul edilmesi ve Almanya’da etnik-dinsel çeşitliliğe değer gösterilmesi günümüzde politikanın ilgi alanı olmalıdır, göç geçmişi bulunan insanların kendilerini toplumumuzun doğal bir parçası olarak kavramaları için bu yapılmalı. İktidardaki federal hükümetin tam da bu temel anlayış eksik.
SPD-Yeşiller Hükümeti zamanında vatandaşlık yasasını tüm dirençlere rağmen reformize etmek için adım attı. Benim 22 Eylül’den sonra yöneteceğim federal hükümet bu politikayı sürdürecek ve çifte vatandaşlığı olanaklı kılacak. İki vatandaşlık arasında seçim yapma uygulamasını kaldıracağız, çünkü bu uygulama genç yetişkinleri gereksiz yere kökenleriyle olan bağı kesmeye zorluyor. Onlar kendini ebeveynlerinin geldiği ülkeye ve de Almanya’ya bağlı hissediyor. Hıristiyan Birlik Partileri bu yaşam gerçekliğini hala kavrayamadılar. Oysa birden çok vatandaşlığın çoktan istisna olmaktan çıkıp, bir kural haline geldiğini biliyorlar. Vatandaşlığa geçişlerde, her iki durumdan birinde eski vatandaşlıktan çıkılmıyor. AB üyesi ülkelerden gelen vatandaşlar yada örneğin Fas ve Küba’dan gelenler vatandaşlıktan çıkmazken, etkilenen en büyük gruptan bu olanak esirgeniyor: Bu grup Türk kökenli genç yetişkinlerdir. Bugünkü federal hükümet, devletin burada doğan ve büyyen genç insanları yabancı ilan etmeyi göze alıyor. SPD açıkça şunu belirtiyor: Eşit olmayan bu uygulama son bulmalıdır.
Vatandaşlık yasasının yanı sıra, göç geçmisi bulunan birçok insanın iş ve eğitime erişimlerini zorlaştıran yapısal dezavantajları da azaltmak zorundayız. Bir insanın kökeni, ne eğitim ne de ebeveynler ya da büyükanne ve babalar için bir alın yazısı olmamalıdır. SPD açısından sosyal demokrasinin eski bir sözü olan eğitim yoluyla toplumsal yükseliş sözü geçerlidir. Bakım ödeneği için milyarlarca Euro boş yere harcanacağına, kreş ve çocuk yuvalarının kalitesini arttırmak ve onları yaygınlaştırmak için yatırım yapmalıyız. Bizim daha fazla ve daha iyi bir maaş alan, çocukların okula hazırlanmasıyla ve özellikle dil desteğiyle ilgilenebilen bakıcılara ihtiyacımız var. Birçok ebeveyn bunu tek başına yapamaz. Federal hükümet bakım ödeneği yönetmeliğiyle bu ebeveynleri yalnız bırakıyor. Çünkü bakım ödeneğinden, yalnızca, çocuklarına yuvada bir yer tahsis edilmesi hakkını kullanmayan aileler yararlanabilecek.
Bunun yanı sıra okul mezuniyetlerinin ardından, çıraklık sistemine geçişlerin daha etkili olmasına ihtiyacımız var. Birçok genç yüzlerce yazılı iş başvurusunda bulunuyor ve, ya hiçbir yanıt alamıyor ya da yalnızca olumsuz yanıtlar veriliyor. SPD’nin çözümü: Bir tarafta çıraklık garantisi ve diğer tarafta, ayrımcılığa etkili olarak karşı koymak amacıyla anonim iş başvurusu işlemleri. Bilgilendirme çalışmaları, ayrımcılık karşıtı girişimler ve kültürlerarası alanda eğitim bu bağlamda önemli bir rol oynuyor.
Irkçılık, aşırı sağ ve antisemitizmle mücadele, tüm toplumun kesintisiz bir görevi olmaya devam ediyor. Bunun için sivil toplum ve siyaset arasında güçlü br birliğe ihtiyacımız var. Uzman kadromda yer alan Yasemin Karakaşoğlu ve Thomas Oppermann kısa bir süre önce aşırı sağ ve ırkçılıkla mücadelede bir master planı hazırladılar. Bu plan federal seçimlerin ardından SPD’nin hayata geçireceği temel uygulamalardan bir tanesidir. Sığınmacıların yeniden sağçı kışkırtmaların hedefi haline getirildiği bir dönemde somut bir mesaj vermeye ve planlı girişimlere ihtiyacımız var. Rostock-Lichtenhagen, Solingen ve son olarak Nasyonalsosyalist Yeraltı Örgütü’nün korkunç cinayetleri yakın tarihimizin kara birer lekesidir ve bir daha asla tekrarlanmamalılar. Birçok insan devletimize duydukları güveni kaybetti. Bu güveni tekrar kazanmak için elimizden gelen herşeyi yapmak zorundayız.
SPD ırkçılığın yeri olmayan açık ve hoşgörülü bir toplumdan yana. Geçmişin hatalarını ve ihmallerini tekrarlamamak için ülkemizin geleceğini şekillendirmek istiyoruz. 150 yıllık sosyal demokrat değerlerimize güveniyor ve toplumumuzda herkes için geçerli olması gereken fırsat eşitliğini savunuyoruz. Bu çağdaş katılım politikasıdır.
|