Die Gaste
İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE
ISSN: 2194-2668
DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN İNİSİYATİF
Yayın Sorumlusu (ViSdP): Engin Kunter
diegaste@yahoo.com
|
Farklı Diller ve Kültürlerden Deyim ve Atasözlerindeki Kadın Resimleri...
İmdat ULUSOY
Türkiye bir seçim yılında. Özellikle genel seçimler öncesi en çok konuşulan konulardan birisi de seçime katılan partiler için konulan bir engel olan seçim barajı.Yerel seçimlerde böyle bir baraj sorunu yok. Ama yine de bu konuda tartışmalar oluyor. Avrupa ülklerinde ortalama %5 olan bu baraj Türkiye’de %10. “Bu kuralı biz değil 12 Eylül Anayasası koymuş“ diyerek topu eski cunta yönetimine atan 12 yıllık iktidar partisi, gelen eleştirileri ve bunun değiştirilmesine ilişkin önerileri ise kulak arkası ediyor ve bu yüksek barajdan da sonuna kadar yararlanmaya çalışıyor. Çünkü çok işine geliyor...
Yerel seçimlerde partiler için baraj yok, ama kadın adaylar için genel seçimlerdeki partilere uygulanan %10’luk barajın tam tersi bir baraj uygulaması var: Kadın adayların oranı %10 bile değil! O da seçilme şanslarının az olduğu yerler veya başkan adayı değil de daha ziyade belediye meclis üyelikleri. Kısacası göstermelik-vitrinlik bir zihniyetle zevahiri kurtararak, bizim de kadın adaylarımız var diyebilmek.
Mart ayı sonunda yerel seçimler var. Bu seçimlerin özelliği, partilerden ziyade adayların ön plana çıkması. Bu seçimlerin de yine en dikkat çeken konularından birisi de belediye başkanlığı için aday gösterilen kadın adayların oranı.
Bu yazının asıl konusu, seçimler olmadığından, yani hangi partiler ne kadar kadın adayla seçimlere katılıyorlar konusunda ayrıntılı bilgi vermek olmadığı için, sadece ibretlik bir örnek olduğundan ve genel durumu da az çok yansıttığından, örnek olarak bir partinin iki ildeki kadın aday oranına bir göz atmak yeterli olacaktır.
Demokrat ve buna bağlı olarak sol veya sosyal demokrat seçmen tabanın daha yaygın ve güçlü olduğu İzmir’in toplam 30 merkez ve çevre ilçelerinde ana muhalefet partisi CHP’nin kadın aday sayısı maalesef iki tane! İstanbul da sanki bu ilimizle yarışır gibi benzer durum sergiliyor. Toplam 39 merkez ve çevre ilçelerdeki kadın aday sayısı 3 tane!
Sayılar tüm gerçeği olduğu gibi anlatıyor. Fazla söze gerek yok! Bu ayıp, pardon bu tablo, bu çağda, bu toplumun. Başta tabii ki en tepedeki yöneticilerin...
Sayıların pek uğramadığı ama kadınlarla ilgili gerçeklerin gün ışığı gibi ortada olduğu bir başka alandaki tablo da hiç iç açıcı değil.
Her dilin bir parçası olan ve kültürel yaşamın izdüşümü diyebileceğimiz deyimler ve atasözlerindeki durum bizde ve karşılaştırmalı olarak diğer bazı dillerde nasıl? Deyim ve atasözleri dilbilimi alandaki çalışmalarda en çok ilgi duyduğum ve severek araştırma yaptığım bir alan. Türkçe kurslarına katılan değişik ülkelerden öğrencilerin zaman zaman verdikleri karşılaştırmalı örneklerden yararlanarak ilgi duyup araştırma yaptığım bu alanda, hem çarpıcı hem de benzerlik taşıması yönünden oldukça ilginç örnekler ortaya çıktı. Biraz üzerinde durmaya değer...
Türkçedeki atasözlerini, başka ülkelerin atasözleriyle kaşılaştırınca kadının toplumda “ikinci cins” olarak aşağılanması, küçümsenmesi, ayrımcı bir düşünce ve önyargıyla kötülenmesi konusunda diğer kültürlerdeki durumundan hiç de geri olmadığını saptamak kolay. Kadınların toplumda yaşamın her alanında genelde yaşadıkları her şey atasözleri ve deyimlere de olduğu gibi yansıyor. Gerçekten de atasözleri ve deyimler toplumun geniş bir kesimine mal olmuş düşünce, anlayış ve değer yargılarının birer aynası durumunda. Kadınlar var olan toplumun yapısı gereği, erkeklerle eşit görülmeyen, onun da ötesinde horlanan, ezilen, baskı altında tutulan, dışlanan, değer verilmeyen diğer yarısını oluşturuyor.
Şirin Tekeli’nin yıllar önce yaptığı bir araştırmaya göre Türkçede 17.740 atasözü ve deyimin 300 kadarının kadınları konu ettiğini tespit ediliyor. Bu söz guruplarındaki kadına bakış açısını da yorumluyor ve atasözleri ve deyimlerdeki kadınlarla ilgili olanların daha çok hangi konular üzerinde yoğunlaştığını da belirli başlıklar altında örneklerle ele alıp ortaya koyuyor.
Kadının nasıl yetiştirilip eğitilmesi gerektiğini öğütleyen atasözleri var :
Kızı kendi haline bırakırsan ya davulcuya gider veya zurnacıya.
Kız kıskıda gelin baskıda.
Kız beşikte, çeyiz sandıkta.
Kadının ailesine çok önem verilmesini anlatanlar :
Pekmezi dipten kadını kökten al.
Kenarına bak bezini al, anasına bak kızını al.
Kadın genellikle ev kuran, evlilik ve annelik kavramlarıyla anılan bir konumda:
Cennet anaların ayakları altındadır.
Ana gibi yar vatan gibi diyar olmaz.
Yuvayı dişi kuş yapar.
Ağlarsa aanam ağlar, gerisi yalan ağlar.
Kadın adamı vezir de eder, rezil de.
Analar taş yesin yarımşardan beş yesin.
Çocuksuz kadın meyvesiz ağaç gibidir.
Kadınlara güvensizlik de yer almaktadır :
Saçı uzun aklı kısa.
Kadını sırdaş eden tellal aramaz.
Kadının söylediği kırk sözden sadece birisine inan.
Avrata atı emanet etme.
Kadına karşı şiddeti meşrulaştıran, ona karşı dayağın yaygınlığının adeta simgesi haline gelmiş atasözü bile var:
Kızını dövmeyen dizini döver.
Kadınlarla ilgili atasözleri Alman halk kültürü ve edebiyatında da diğer ülkelerden farklı bir yerde değil. Benzer ve paralellik taşıyan çok örnekler var :
“Bir çiftlik evini üç şey yıkar : şirret bir kadın, tahtakurusu ve fare.” (Drei Dinge verderben das Bauernhaus: böses Weib, Wanz und Maus.)
“Kadının yönettiği evde şeytan uşaklık yapar.’’ (Wo die Frauen im Hause regiert, ist der Teufel Hausknecht. )
“Saçı uzun aklı kısa.“ (Lange Haare, kurzer Sinn. )
“Kadın bir ay gibidir, ödünç ışıkla parlar.”
“Üç şey çabuk geçer: yankı, gökkuşağı, kadın güzelliği.”
“Bir kadın bir adamın kapıdan getirebileceğinden daha fazlasını pencereden atabilir.”
İtalyan atasözlerinde de kadınlar olumsuz özelliklerle anılıyorlar :
“Kadınlar evde uzun zaman tutulmaması gereken şeylerdir.“ (Le donne sono una certa mercanzia da non le teuer troppi anni in casa.)
“Az kadının ve az kazın olsun.” (Donne e oche tienne poche.)
“Kendini şirret kadından koru, iyi olanına hiç güvenme.” (Dalla donna cattiva guardati bene, e dalla buona non ti fidar niente. )
“Karanlıkta bütün kadınlar aynıdır.” (Al buino tutte le donne sono uguali. )
“Kadınlar kestane gibidir, dışları güzel içleri çürük.”
“Kadınlar, eşekler ve fındıklar için insafsız bir el lazımdır.”
Yunanların ataları da kadın konusunda pek olumlu şeyler düşünmüyorlar :
“Evlilik adamların aldığı tek şeytandır.”
“Üç büyük tehlike vardır : deniz, yangın ve kadın.”
Rus atasözlerinde de durum aynı :
“Erkeğin günahı eşikte kalır, kadınınki içeri girer.”
“Kadını ruhun gibi sev, kürk palton gibi sopala.”
“Köpekler bile kadınlardan daha iyidir, hiç olmazsa efendisine havlamazlar.”
“Kadınların arzuları hiç bitmez, dolmayan dilenci torbasına benzerler.”
Çinliler, “Sana on erkek evlat verse bile karına asla güvenme!” derler.
Japonlar da şiddet konusunda aynı şeyi söylerler.
“Evliliğinin iyi yürümesini istiyorsan, evlendiğin gece karını döv.”
“Genç bir kadın evinde sadece gölge ve yankı olmalı.”
“Kadın ve halı yeni iken iyidir.”
İrlandalılar, ’’Üç yaratığın ilkesi yoktur; domuzlar, katırlar ve kadınlar” derler.
Yemen: “Erkeğin en kötü düşüncesinde bile bağışlayıcılık vardır, kadınınki ise korkunçtur.”
Kırgızistan: “Çamurdan bir adam, ay ışığından bir kadından daha iyidir.”
Özbekistan: “İnsandan cesuru, horozdan asili, kadından nankörü yoktur.”
Bütün bu karşılaştırmalı örneklerde de görüldüğü gibi hemen hemen dünyanın her yerinde kadınlar hakkındaki değer yargıları birbirine çok benziyorlar.
Çalışıp üreten, anne ve eş olarak yaşamı paylaşan ve aynı sorumlulukları yüklenmiş dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar konusundaki değer yargıları yüzlerce yıl öncesinden günümüze dek aktarılıp gelmiştir. Buna karşın toplumun diğer yarısını oluşturan erkeklerin bu ’’atasözlerindeki’’ kadınlarla ilgili düşünce ve önyargıları günümüzde bile hala savunulmakta, bu durum da insanı adeta ürpertmekte. Ataerkil toplum düzeninin günümüzde, en uygar geçinen toplumlarda bile ne yazık ki hala geçerli olduğunu bu atasözleri bugün de kanıtlıyor.
Kürtçedeki atasözlerinde de kadınlarla ilgili hem olumlu hem de olumsuz örnekler var:
“Aslan aslandır, erkek veya kadın (dişi) farketmez.” (Şêr şêre, çi jine çi mêre. )
“İyi bir anne bin öğretmenden daha iyidir.” (Diya bas ji hezar mamosteyan cetir e. )
“Gelin makyaj yapıncaya (süsleninceye) kadar düğün biter.” (Heta bûk xemälî, dawet betilî. )
“Erkek bir nehir, kadın bir göldür.” (Mêr çem e, jin gol e. )
“Kadın aşık oldu, erkekler birbirlerini yok ettiler.” (Jinê dil kir, mêra xwe sil kir.)
Karadeniz yöresi denilince ilk akla gelen ve belli geniş bir yöreyi kapsayan, renkli, özgün ve zengin bir kültüre sahip Lazca da deyim ve atasözleri yönünden oldukça zengin. Çok geniş bir bölümü henüz araştırılıp yazılı hale getirilmemiş de olsa, bugüne dek derlenip ulaşılabilen Lazca atasözleri arasında da yaklaşık 200 civarında atasözü kadınlarla ilgili. Lazcadaki kadınları kötüleyen atasözlerinin oran olarak Türkçedeki atasözleri kadar çok olmadığı ilk aşamada hemen dikkat çekiyor. Bu örneklerle kadına verilen önem, değer ve kadın baba evinden ayrılsa bile, orada haklarının her zaman geçerli olup korunduğu vurgulanmak isteniyor:
“Kadın, baba evine gelince evin dört köşesi sevinir.” (Matifone oxorişa moxtası oxorimçera ixes. )
“Babasının evine gelen kadını ağlatma.” (Matifane mo obgarinam. )
Bu sözle de kadına verilen öneme dikkat çekiliyor:
“Yaşlı bir kadının bir bez parçasına bile muhtaç kalınabilir.” (Dida mbleşa cilen. )
Doğal olarak olumsuz örnekler de var:
“Kırık bir süt kabının sesi ile çok konuşan bir kadın aynıdır.” (Mapatkaleci oxorcaşi totaxeyi kvanbaşi sersi ar ren. )
“Kadının Adı Yok” ama ‚ “LAKABI” var ...
Atasözleri ve deyimlerdeki tanımlar ve benzetmeler dışında bir de kadınlara yakıştırılan lakaplar var Türkçede: Bu lakaplar arasında “can yoldaşı, şekerim, hayat arkadaşım vb.” övgüyle söylenelerin yanı sıra, başta en çok bilinen “saçı uzun aklı kısa, kaşık düşmanı, avrat, akrep sultan, ömür törpüsü vb.” olmak üzere, daha onlarca yergi dolu olanlar ne yazık ki çoğunluğu oluşturuyor. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi, antropolog Doç. Dr. A. R. Balaban’ın yaptırdığı bir araştırmaya göre Anadolu’da kadına takılan tam 103 tane lakap saptanmış. Bunlardan sadece birkaçı: “garı, sirkeli baş, hatun, erkek fatma, dırdır makinesi, bizimki, baldırı çıplak, gacı, pünpüllüm, hoyrat, ev bekçisi, saksı, laf ebesi, besleme, ev yıkan, dahiliye nazırı ... ’’. (Hürriyet, 14 Temmuz 1993)
Türkçedeki “Eşanlamlı Sözcükler” sözlüğünde erkek sözcüğü genellikle olumlu anlamda kullanılır: adam, bay, bey, beyefendi, delikanlı, centilmen, er kişi, dadaş, çelebi, koca, kavalye...
Oysa kadın kavramı ve bu kavramla ilgili olanlar ise çoğunlukla olumsuz: karı, avrat, cadı, karı kılıklı, karı ağızlı, kancık, kanayaklı, bayan, kocakarı, kokona, madam, matmazel, karı köylü...
Kadına toplumun biçtiği değer çok açıkça atasözlerine ve takılan lakaplara da yansımaktadır doğal olarak. Kadına yakıştırılan özellikler, onun aciz, zavallı, güvenilmez, sözüne inanılmaz, yalnızca evlilik için ve çocuk doğurmaya yarayan, kısacası olumsuz ve kötü birçok özelliklerdir. Atasözleri ve deyimlere, yani genelde tüm kültüre yansıyan, kadını ikinci cins olarak görüp aşağılayan değer yargıları karşısında kadın hareketinin yüzyıllardır süren çok sevindirici ve başarılı bir mücadelesi olduğunu da belirtmek gerekir. Buna karşın yaşamın her alanında ortaya çıkan bu cinsiyet ayrımcılığına doğal bir tepki, ancak bilinçli bir karşı çıkışla birleştirilirse daha da başarılı ve sonuç alıcı olacaktır. Kadına yapılan her türlü haksızlıklar her alanda olduğu gibi görülüp bilince çıkarılmalı. Konuşulan iletişim araçları ve dil de gözden geçirilip cinsiyetçilikten arındırılmış eşitlikçi bir kültür, gelecekte tüm toplumun hedefleri arasında olmalıdır.
Yazıyı okurlara bir bilmece sorarak sonlandırıyorum.
Akşam yaklaşmış ve mesai saatinin son dakikalarıdır.Tanınmış bir tıp merkezinin ünlü bir operatörü, evine gidip bir içecekle günün yorgunluğunu atacak ilk dinlenme zamanını iple çekerken, çok acil bir olay için ameliyathaneye çağrılır.
Bir trafik kazası olmuştur. Baba ölmüş, oğlu ise yaralıdır.
Operatör ameliyathaneye girer ve dehşet içinde, “Ben bu ameliyatı yapamam, çünkü bu benim oğlum!” der.
Bilmece sorusu: Eğer baba ölmüşse, yaralı çocuk nasıl olur da oğlu olabilir?
Kaynaklar:
Aksoy,Ö.A. ; Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, TDK,Ankara 1978
Betz, Werner; Deutsche Sprichwörter, Wiesbaden 1972
Develioğlu, Ferit ; Türk Argosu, Aydın Kitabevi, Ankara 1980
Flieger, E. ; Deutsche und italienische Sprichwörter, Gießen 1979
Gökşen, Enver Naci ; Atasözleri ve Deyimler, Koza Yayınları, İstanbul 1974
Meydan Larousse Büyük Lügat ve Anisklopedisi 1,2,3,4. Cem Yayınevi, İstanbul 1982
Kartozia, Guram; Lazuri Tekstebi-Lazca Metinler, Tiblisi 1972
Schulz, D. / Griesbach, H. ; 1000 deutsche Redensarten, Berlin 1981
TDK Söz Derleme Dergisi, Sayı 168-170, Ankara 1978
Tekeli, Şirin, Kadınlar İçin; Alan Yayıncılık, İstanbul 1988
Ulusoy, İ. ; Resim ve Öykülerle Ünlü Deyimler, Schulbuchverlag Anadolu , Hückelhoven 2001
Ulusoy, İ. ; Türkçe Atasözleri-Deyimler, Almanca Çevirileri ve Kaşılıkları, Schulbuchverlag Anadolu , Hückelhoven 2014
Yurtbaşı, Metin ; Türkisches Sprichwörterlexikon, Ankara 1993
Yurtbaşı, Metin; Örnekleriyle Deyimler Sözlüğü, İstanbul 1996
http://www.russlandjournal.de/services/kontakt/
http://www.bk-luebeck.eu/sprichwoerter-kurdische.html
|
|