İş gücü olarak, 1961 yılından itibaren başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın çeşitli ülkelerine giden yurttaşlarımız, aradan geçen onca yıla rağmen seçme ve seçilme haklarından mahrum bırakıldılar. Türkiye’deki milletvekili genel seçimlerine katılma hakkını bugüne kadar kullanamayan yurttaşlarımız, aynı şekilde başta Almanya ve Fransa gibi göç alan ülkelerde de yerel seçimlere katılma hakkından hala mahrumlar. Bu durumu, demokrasi açısından kabul etmek mümkün değildir.
Türkiye’nin yurtdışındaki seçmenlere yaklaşımı
Türkiye siyasetinin belli başlı siyasi parti temsilcileri, yıllardır yurtdışına yaptıkları ziyaretlerde ve Türkiye’deki seçim süreçlerinde, yurtdışından seçime katılmanın temel bir yurttaşlık hakkı olduğunu söylediler. Ama anayasal ve yasal düzenlemeler yapmayarak bu hakkın kullanımını yaşama geçirmediler.
Bu temel düzenlemeleri yerine getirmeyen siyaset, 1987 seçimlerinden başlayarak gümrük kapılarında oy kullanılması gibi garip bir uygulama başlattı. Bu uygulama hiçbir şekilde soruna çözüm getirmedi. Yurtdışındaki seçmenlerin çok küçük bir kesimi gümrüklerde oy kullanabildi. Biz, SHP ve sonrasında CHP olarak, bu göstermelik uygulama yerine anayasada değişiklik yapılmasını ve yurtdışında yaşayan seçmenlerimizin bulundukları yerde oy kullanmalarının sağlanmasını savunduk. Nitekim DYP-SHP Koalisyon Hükümeti döneminde Anayasa’nın 67. maddesini yeniden yazarak yurtdışındaki yurttaşlarımızın bulundukları yerlerde “hakim teminatı” olmaksızın oy kullanmalarını anayasal hak haline getirdik. Ancak birçok kez yasa teklifi hazırlamamıza rağmen bu anayasal hakkın kullanılması konusunda yeterli desteği bulamadık.
2008 Yasası
Nihayet, 2008 yılında çıkarılan 298 sayılı yasayla Türkiye dışında yaşayan seçmenlere milletvekili genel seçimlerinde, referandumlarda ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanma hakkı tanındı. Ancak gerekli ön hazırlıklar zamanında yapılmadığı için yurtdışındaki seçmenler 2011 milletvekili seçimlerinde de oy kullanamadılar. Tabii oy hakkı, seçme hakkı kadar seçilme hakkını da içermektedir. O nedenle biz, CHP olarak yurtdışının seçim bölgesi olarak kabul edilmesini istiyoruz. Yurtdışındaki insanlarımızın bu yolla siyasete etkin olarak katılmalarının hem kendi sorunlarının çözümüne hem de ülkemize ve ülkemiz siyasi kültürüne çok şey katacağına inanıyoruz. Onların bulundukları ülkelerde edindikleri özgün deneyimlerin ve birikimlerin Türkiye siyasetine aktarılmasını önemsiyoruz.
CHP, bu amaçla, TBMM Başkanlığı’na bir yasa teklifi sunmuş bulunuyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Sencer Ayata tarafından hazırlanan bu yasa önerisi yurtdışının bir seçim bölgesi olmasını ve oradan gelecek oylarla “yurtdışı milletvekillerinin” seçilmesini öngörüyor. CHP bu konuda gerekli yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi için TBMM’de grubu bulunan partileri işbirliğine davet ediyor.
Halen Fransa, İtalya, Hırvatistan, Portekiz ve Tunus gibi ülkelerce benimsenen ülke dışı seçim çevresi uygulanmasının 2015 milletvekili seçimlerinde Türkiye tarafından da uygulaması için yurtdışındaki sivil toplum örgütlerinin de CHP’nin yasa teklifini desteklemelerini bekliyoruz.
Cumhurbaşkanlığı seçimi
Yurtdışındaki seçmenlerimiz ilk kez yurtdışındaki temsilciliklerimizde kurulacak sandıklarda cumhurbaşkanlığı seçimi için oy kullanacaklar. Türkiye’den farklı olarak yurtdışında oy verme işlemi bir gün yerine 31 Temmuz ile 3 Ağustos arasında 4 gün sürecek; kullanılan oyların sayımı ise Türkiye’de yapılacak. Oy kullanma işlemi, oyların Türkiye’ye nakli, seçim güvenliği vb. konularında bazı sorunlar tam açıklığa kavuşmuş değil. O nedenle CHP önümüzdeki süreçte bu konularda yurtdışındaki yurttaşlarımızı ayrıntılı biçimde bilgilendirecektir. CHP, Avrupa’daki CHP birliklerinin yanısıra tüm demokratik sivil toplum örgütleri ile de iletişim içerisinde olacaktır. CHP ayrıca Avrupa’nın çeşitli kentlerinde bilgilendirme toplantıları düzenleyecektir. Bu toplantıların yerleri ve tarihleri önümüzdeki süreçte yurtdışındaki yurttaşlarımıza geniş biçimde duyurulacaktır.
Neyi seçiyoruz?
Bilindiği gibi Türkiye’de cumhurbaşkanı ilk kez, yurtdışındaki seçmenlerin de katılımıyla halk tarafından seçilmiş olacak. Ancak AKP çevreleri ve özellikle Başbakan Erdoğan ‘halk başkanını seçecek’ diyerek bu seçimi bir başkanlık seçimi olarak takdim etmeye çalışıyor. Onların gönüllerinden geçenin, Türk tipi bir başkanlık sistemi, “otoriter bir tek adam yönetimi” olduğu biliniyor. Oysa Türkiye’de yapılması gereken şey, parlamenter demokrasiyi güçlendirmek, halkın her düzeyde yönetime katılımını arttırmaktır. Bunun için de öncelikle, güçler ayrılığını tesis ederek hukukun üstünlüğünü sağlamak gerekmektedir.
Türkiye’nin ihtiyacı olan şey “başkanlık” ya da “yarı başkanlık” değildir. AKP‘nin ileri sürdüğü gibi cumhurbaşkanını halkın seçmesi cumhurbaşkanını “başkan” yapmaz. Nitekim Finlandiya, İrlanda, Avusturya, Portekiz gibi ülkelerde cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçiliyor. Ama bu ülkeler yine de parlamenter demokrasi ile yönetiliyor.
Siyasi partiler 3 Temmuz’a kadar cumhurbaşkanı adaylarını açıklayacaklar. İçerisinde bulunduğumuz süreçte çeşitli sivil toplum girişimleri cumhurbaşkanında olması gereken özellikler konusunu tartışmaya açıyorlar. “cumhurbaskaniaraniyor.com” sitesinde cumhurbaşkanında olması gereken özellikler; ‘Referanslarını evrensel hukuktan alan temel hak ve özgürlüklere bağlı… farklı inançlara ve bilimsel görüşe saygılı herkesin kendi yaşam tarzını devlet koruması altında özgürce yaşayabilmesi için devlet yönetimiyle dinin ayrışmasını zorunluluğunu benimsemiş…parlamenter sistemin temel ilkesi kuvvetler ayrılığını esas alan, demokratik hukuk devletinin korunmasını birincil görev sayan… etnik dinsel mezhepsel cinsel yönetim ve cinsiyet ayrımcılığına karşı çıkan; eşit haklara sahip özgür yurttaşlık ilkesinin anayasal güvence altına alınması için çaba gösteren; farklılıkların zenginliğimiz olduğunu bilen bir cumhurbaşkanı…’ olarak tarif ediliyor.
Gerçekten de Türkiye’nin ihtiyacı olan, bu niteliklere sahip bir cumhurbaşkanıdır. Ülkeyi germeyen; kutuplaştırmayan; hukuk devletine, özgürlüklere ve demokrasiye bağlı bir cumhurbaşkanına olan ihtiyaç yaşamsal bir öneme sahiptir. Yurtdışındaki 2,7 milyon seçmenimizin, böylesi bir cumhurbaşkanının seçiminde vereceği desteğin Türkiye demokrasisine büyük katkısı olacaktır.
|