FELSEFE (Os. Felsefe, Hikmet, İlmi hikmet, Fenni hikmet, Hubbu hikmet, İlmi aklî, İlim; Yu. Filosofia, Fr. Philosophie, Al. Philosophie, İng. Philosophy, İt. Filosofia) Evrensel bilginin bilimi.
1. Etimoloji: Felsefe deyimi, sevgi anlamına gelen Yu. philia deyimiyle bilgi anlamına gelen Yu. sophia deyiminden meydana gelmiştir ve bilgi sevgisi demektir. Bütün dillere Lâtince aracılığıyla geçmiştir. Herakleides Pontikos deyimi ilk kullananın Pythagoras olduğunu söyler, Pythagoras kendisi için “ben bir philosonhos’um” dermiş, bununla da bilginin ve bilgeliğin tutkunu olduğunu anlatmak istermiş. Ne var ki son araştırmalar bu deyimin ilkin Herakleitos tarafından kullanıldığını saptamıştır. Böylece Herakleitos, bugünkü anlamındaki felsefenin babası olduğu gibi onun adının da babası oluyor.
2. İlkçağ: İlkçağda felsefe, insanın, içinde yaşadığı dünya üstüne edindiği bütünsel bilgiyi dilegetiriyordu. Bugün de, çok daha geniş kapsamlı olarak, aynı anlamı dilegetiriyor. Ne var ki arada geçen uzun yüzyıllar boyunca birçok serüvenler geçirmiş, kimi yerde törebilim ve kimi yerde tanrıbilim kılığına bürünmüştür. Antikçağ Yunanlılarından çok önce eski Mısır, Mezopotamya, Çin ve Hint uygarlıklarında felsefesel düşünceler ileri sürülmüştür. Ama bütün bunların içinde antikçağ Yunan felsefesinin kendine özgü bir yapısı vardır. Bu yapı, onun, ilk fizikçi-düşünürlerinin elinde biçimlenişinden gelir. Bu fizikçi düşünürler, düşünsel çalışmalarım doğadan yansıyan nesnel gerçekliğe dayamışlar ve düşünceyi dizgeli olarak masallardan arıtmaya çalışmışlardır. Felsefenin temel sorunları antikçağ Yunan düşünürlerince ortaya atılmıştır. Bu yüzdendir ki Engels “antikçağ Yunan felsefesi, kendisinden sonraki bütün felsefe akımlarının tohumlarını içerir” der. Antikçağ Yunanlılarında felsefenin amacı bilgiyi sevmek ve aramaktır. Ne var ki sofia kökünün aynı zamanda içerdiği usa uygun davranma anlamı felsefenin eski Yunan’daki eylemsel yönünü de dilegetirir. Bu yüzden antikçağ Yunan felsefecileri bilgiyi, eylemsel işe yararlılık için aramışlardır. Yaşamın anlamı, bu anlama uygun olarak yaşamak için aranmıştır. Görüldüğü gibi felsefe terimine Yunanlı kurucularının verdikleri ilk anlam, en açık ifadesini Marx-Engels anlayışında bulacak olan, diyalektik bir anlamdır. Yüzyıllarca sonra Alman düşünürü Karl Marx “Artık dünyayı açıklamak değil, değiştirmek sözkonusudur” demekle bu diyalektik anlamı dilegetirecektir. İnsanlar ilkin din kurumunu meydana getirmişlerdi, ama bunu neden meydana getirdiklerini ve bunun ne demek olduğunu düşünmeye başlayınca felsefe’ye yükselmiş oldular. Kaldı ki ilk insanlar bıkıp usanmadan araştırma içgüdülerini, daha ilk günlerinden, korunma içgüdüsünün eylemsel çabalarından edinmiş bulunuyorlardı. Felsefe tarihçileri İlk filozof olarak, dünyanın sudan yapılmış olduğu varsayımını ilerisüren Thales’i gösterirler. Aristoteles, Thales’ten çok önce “Okeanos (Yu. deniz demektir)’dur tanrıların babası ve anası” diyen Homeros’a dikkati çeker. Delaporte, 1923 yılında yayımlanan Mezopotamya adlı yapıtında, Mezopotamyalıların yaratılış şarkısından şu örneği verir: “Ne göğün ne de yerin adı varken, bunların babası Apsu’yla anası Tiamat’tan çıkan sular tek olarak karmakarışık bulunuyordu” (İbid, s. 1520). Görülüyor ki ilk Yunan düşünürlerinin geliştirdikleri kavramlar, çok eski toplumlardan gelen halk düşünceleridir. Antik-çağda pratik bilimler pek yavaş gelişmekte olduklarından gerçeği seven ve arayan insan düşüncesi pratikten kopmuş ve bilimin denetinden yoksun kalan felsefe bu yüzden uzun yüzyıllar boyunca düşünsel (Fr. Speculatif) alanda gelişmiştir. Düşüncecilik (Fr. Idealisme) böylesine başıboş bir düşünce gelişmesinin zorunlu sonucudur. İnsanlar düşüncelerini soyutlayıp kavramlaştırmışlar ve sürekli olarak değişen fiziğin ötesinde (Fr. Metaphysique) sonsuzca geçerli saydıkları tanımlarla saptamışlardır. Fizik yapının sürekli olarak değişmesi ve dönüşmesi sonucu olarak pratik bilgi bu kuramsal kavramlarla çatışmaya başlamış, insansal düşünceciliğin karşısına doğasal özdekçilik (Fr. Materialisme) dikilmiştir. Her iki aşırı uçta da yanılgılara düşen bu iki sistem, sonunda, eytişimsel özdekçilik (Fr. Materialisme dialectiqııe)’le aşılmıştır.
3. Antikçağ: Evrenin hangi özdekten yapıldığını araştıran Milel’Ii fizikçilerden sonra oluş’u açıklayan Herakleitos’la felsefesel çalışma evrenselleşiyor. Ama Herakleitos’un doğa biliminin yardımından yoksun bu saf sezisi o kadar geniş kapsamlı ki ona hemen karanlık adını takıyorlar. Sokrates “Herakleitos’ta anladıklarım pek güzel, öyle sanıyorum ki anlamadıklarım da... Bu derinliğe inebilmek için Delos’lu bir dalgıç gerek” diyor. Evreni bir yana bırakıp insana dönme zorunludur. Sokrates’e göre felsefe, neleri bilmediğim bilmek’tir. Doğa biliminin yardımından ve denetinden yoksun felsefe, ister istemez bir düşünsel çalışma olacaktır. Platon onu doğruyu bulma yolunda düşünsel çalışma olarak tanımlıyor. Aristoteles’e göre o, ilkeler ya da ilk nedenler bilimi, Epikuros’a göre bir yaşam bilimi’dir, mutlu bir yaşam sağlamak için tasarlanmış eylemsel bir sistem’dir. Bu çağda felsefe, genel karakteriyle bir törebilim niteliğindedir.
4.Ortaçağ: Augnstinus’a göre Tanrı’yı bilmek‘tir, gerçek felsefeyle gerçek din özdeştir’ler. Tertullianus’a göre felsefe yapmak dogma’yı açıklamak ve onun doğruluğunu tanıtlamak‘tır. Scottus Eriugena’ya göre felsefe inan’ın bilimidir, felsefenin konusu dinin konusunun aynıdır. Anselmus’a göre de inanılanı anlamaya çalışmak’tır. Abaelardus’a göre inanılanın inanılmaya değer olup olmadığını araştırmak’tır. Skolastiklere göre felsefe akılla dogma arasındaki uygunluğun tanıtlanması‘dır. Aquino’lu Thomas’ya göre felsefenin konusu Tanrı’dır, felsefe Tanrı’nın tanıtlanması‘dır. Sadece Duns Scotus’dür ki ilk kez felsefeyi dinden ayırma eğilimi göstermiştir. Bu çağda felsefe, genel karakteriyle bir tanrıbilim niteliğindedir.
5. Yeniçağ; Bir hayli eskidiği halde felsefe tarihlerinin çoğunda hâlâ yeniçağ adıyla dilegetirilen felsefe evresinde büyük düşünür Giordano Bruno’ya göre felsefenin görevi doğayı bilmektir. Bu anlayış, görüldüğü gibi, düşünsel felsefede çok büyük bir adımdır. Campanella’ya göre felsefenin konusu eleştiri‘dir. Francis Bacon’a göre felsefe deney ve gözleme dayanan bilimsel veriler üstünde düşünmektir. Hobbes’a göre felsefe yapmak doğru düşünmek‘tir, felsefe sonuçların nedenleriyle ve nedenlerin sonuçlarıyla olan karşılaştırmalı bilgisi‘dir. Descartes’a göre felsefe bir bilim‘dir ve onu kesin bir bilim yapmak için geometrik yöntemi metafiziğe uygulamak’tır. Spinoza da bu düşüncede onu izlemiştir, ona göre de felsefe genelleştirilmiş bir matematiktir Leibniz’e göre felsefe gerçekte doğru olanı anlatmak’tır, göklerden yere inmelidir ve konusu beş duyuyla kavranan şeyler olmalıdır. Locke’a göre felsefe, filozofların gözlerini gerçek âleme açmak için bütün düşüncelerimizin duyumlarımızla gerçek âlemden geldiğini tanıtlamak‘tır, bilgi düşüncelerimiz arasındaki bağlılığın ya da uyuşmazlığın algılanması’dır. Condillac’a göre felsefe duyumların bilgisi‘dir. Hume’a göre felsefe insan zihninin mahiyetini incelemektir. Diderot’ya göre felsefe bilim’dir ve ancak doğa bilimleri, fizyoloji ve tıp üstüne kurulabilir. Kant’a göre felsefe bilginin nasıl mümkün olabileceğini öğrenmek‘tir, bu da bilginin kendi kendisini eleştiri’siyle gerçekleşir. Fichte’ye göre felsefe yapmak varlığın hiç bir şey olmadığını ve görevin her şey olduğunu bilmek’tir, bu bakımdan da ben’in bilgisi’dir. Schelling’e göre felsefe doğa ve ruh çift görünüşünde saltıkın bilimi’dir, bu saltık da ben’le ben olmayan karşıtlığının özdeşliği‘dir. Hegel’e göre felsefe düşüncenin kendi karşılıklarıyla çelişerek ilerlemesinin bilimi’dir, bu bilimse mantık’tır. Herbart’a göre felsefe yapmak bilimlerin temelinde bulunan kavramları aydınlatmak’tır. Schopenhauer’e göre felsefe deneysel bir metafizik’tır, varlığın temelinin irâde olduğu deneye dayanarak anlaşılır. Spencer’e göre bilim ancak bir kısım tekleştirilmiş bilgidir, felsefe’yse tümüyle tekleştirilmiş bilgi’dir. Auguste Comte‘a göre felsefe bütün bilimleri birleştiren bir bilim, bir bilimler bilimi’dir. Bu evrede, görüldüğü gibi, metafizik ve idealist bir açıdan da olsa, felsefe gittikçe bilimselleşmektedir.
6. XX. yüzyıl: Yüzyılımızda, eytişimsel özdekçiliğin dışında, yeni olguculuk, yeni Kantçılık, olgucu mantıkçılık, uygulayıcılık, tanrılı ve tanrısız varoluşçuluk, uyumsuzluk vb. gibi çeşitli akımlar idealist, usaaykırıcı ve bilinemezci bir doğrultuda gelişmişlerdir. Camus’ ya göre “evren uyumsuzdur ve bilinemez”, William James’e göre “insanın evrendeki durumu kedinin kitaplıktaki durumu gibidir, görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz”, Heidegger’e göre “dünya ancak içinde insan varoldukça vardır, içinde insan yoksa dünya da yoktur”, Jaspers’e göre “felsefe yapmak, ölmesini öğrenmektir”. Fransız düşünürü Roger Garaudy, bütün bu akımları mızmız felsefeler adıyla niteler.
7. Diyalektik: Marx ve Engels, birlikte yazdıkları Alman İdeolojisi adlı yapıtlarında şöyle demektedirler: “Varlıkları gerçekte oldukları ve geliştikleri biçimde ele alırsak (yani bizim görüş açımızdan ele alırsak) en derin felsefe sorunlarının bile, daha ilerde ayrıntılarıyla açıklayacağımız gibi, birtakım görgül (somut, gözlenebilir) olgular haline geldiğini görürüz” (İbid, İstanbul 1968, çev. Selâhattin Hilâv, s. 79). Karl Marx Préface a la Critique de l’économie politique’de de şöyle demektedir: “Felsefe insan kurtuluşunun kafası, proletarya da kalbidir. Felsefe proletarya ortadan kalkmadan gerçekleşemez, proletarya da felsefe gerçekleşmeden ortadan kaldırılamaz” (H. Lefebvre, Karl Marx, Ankara 1968, çev. Reşat Baraner, c. I, s. 145). Gene Marx ve Engels, Ekonomik ve Felsefî Yazılar’ında şöyle derler: “Bilim ancak maddeden çıkan bilinç ve maddî ihtiyaç biçiminde ortaya çıktığı zaman, yani doğadan yola çıktığı zaman gerçek bilimdir. Bütün tarih, insanın, maddeden çıkan bilincin konusu haline gelmesine başlangıçtır ve insanın insan olarak daha yüksek İhtiyaçları gerçek İhtiyaçlar haline gelecektir. Bizzat tarih, doğa tarihinin, doğadan insana doğru gelişiminin bir parçasıdır. Zamanla doğa bilimi insan bilimini içine alacak, aynı biçimde insan bilimi doğa bilimini içine alacaktır, yani ancak bir ve tek bilim varolacaktır” (İbid, Berlin 1932, s. 122).
Klâsik felsefenin en büyük temsilcisi Hegel’e göre “Minerva’nın baykuşu karanlık bastıktan sonra uçmaya başlar” (eşdeyişle: olaylar yaşandıktan sonra felsefe onları anlamlandırır), çağımız felsefesinin kurucusu Marx’a göre bununla beraber Acdon da gün doğmadan ötmeye başlar (eşdeyişle; felsefe yaşama yön verir, eylem kılavuzudur). Bilim felsefeyi gereksiz kılmaz, tersine, onunla birleşerek gerçek bir felsefe, bir bilimsel felsefe meydana getirir. Felsefe, evrensel bilim’dir. Gerçekliğin özel bölümlerinin bilgisini sağlayan bilimlerin hiç biri böylesine bir evrensel bilim olamayacağı gibi tüm bilimlerin toplamı da böylesine bir evrensel bilim olamaz. Çünkü, bilimsel felsefeyle gerçekleşen evrensel bilgi, tek tek bilimlerin sağladığı bilgilerin mekanik toplamından ibaret değildir. Bütünün bilgisi, parçaların bilgisinin toplamı olmadığı içindir ki bilimlerle birlikte ve onlarla kaynaşmış olarak bir felsefe gereklidir. Felsefe, insanın düşüncesi ve toplumu da dahil olmak üzere, evre nin tüm olgularının temeli olan yasaların bilimidir. Ayrı ayrı hiç bir bilim bu temel yasaları çözümleyemeyeceği gibi bilimlerin mekanik (felsefesiz) toplamı da bu temel yasaları çözümleyemez. Çağdaş felsefe, klâsik felsefe gibi yorumlayıcı, eşdeyişle açıklayıcı değil, yapıcı, eşdeyişle devrimcidir. Çağdaş felsefe bilimseldir; çünkü hiç bir zaman bilimle çelişmez, tersine, tam ve derin bir uygunluk içindedir...
8. Çeşitli felsefeler ve tanımlar: Bütün felsefe akımları, zorunlu olarak, şu iki temelden birine dayanırlar: Özdekçilik (materyalizm), düşüncecilik (idealizm). Bu iki temelden birine dayanmayan hiç bir felsefe öğretisi olamaz. Bu iki felsefesel temel, gene zorunlu olarak, iki dünya görüşü ve iki düşünme yöntemi oluşturmuştur: Eytişimsel (diyalektik), fizikdışı (metafizik). Bugün Marksçılık dışındaki bütün felsefeler, gizli ya da açık, metafizik dünya görüşüne ve düşünme yöntemine bağlıdırlar. Bunların çağdaş örnekleri, birbirleriyle sıkıca bağlantılı olarak, üç grupta toplanmaktadır: Çözümsel felsefe (analitik felsefe), dil felsefesi (lengüistik felsefe), uygusal felsefe (pratik felsefe). Çözümsel felsefe, felsefeyi dil çözümlemelerinden ibaret sayar. Bunun değişik bir biçimi olan dil felsefesi felsefe sorunlarını dil sorunlarına indirger, örneğin sömürü sözcüğü dilden atılırsa sömürü savının da ortadan kalkacağını ilerisürer. Uygusal felsefe tarihsel süreçte felsefeyi törebilime indirgeyen (özellikle Spinoza, Kant) bir anlayışın süregelişidir, günümüzde felsefeyi işeyararlılığa (özellikle Nietzsche’cilik, pragmacılık, Bergsonculuk, varoluşçuluk) indirger. Bu akımların üçü de nesnel gerçekliği ve bilimi yadsıma temelinde birleşirler...
Felsefe deyimi çeşitli düşünürlerce şöyle tanımlanmıştır: İbni Sina, Şifâ adlı yapıtında şöyle der: “İlim, kendisine hatâ lâhik olmamak üzere aklı insanî sânından olan eşyâyı idrâkdir. Bu, hücceti yakînîye ve berâhini hakîkiyeyle olursa hikmet tesmiye olunur” (Bilim, insan usuyla yanılgısız olarak nesneleri algılamaktır. Bu, pekin kanıtlarla yapılırsa adına felsefe denir), Hidâye çevirisinde şöyle tanımlanmış: “Hikmet bir ilimdir ki nefsi insaniye onunla istikmâl olunur” (Felsefe öyle bir bilimdir ki insan onunla yetkinleşir), İsmail Hakkı Felsefei Ûlâ’sında şöyle der: “Felsefe tamamıyle birleşmiş olan bilgidir” (İbid, s. 3). Ahmet Naim, İlmünnefis çevirisinde şöyle demektedir: “Felsefe ileli fâilîye ile ileli gâîye ilmidir” (Felsefe, etker nedenlerle ereksel nedenlerin bilimidir, İbid, s. 18). Miftâfu-ül Ûlûm’da şöyle bir tanım var: “Kudemâ hikmeti âyanı mevcûdattan bahseder ilimdir deyû târif eyledüklerine göre ulûmu nakliyeye mukabil olur. Hikmet, felsefe mânâsındadır. Mutlaka mâkulâta müteallâk olan ahkâmdan bahseden ilme ilmî hikmet derler” (Eskiler hikmet‘i gözle görünen varlıkladan sözeden bilimdir diye tanımladıklarına göre usla bulunan değil, öğrenilen bilimlerdendir demek olur. Hikmet, felsefe anlamındadır. Kesinlikle ulamlardan sözeden bilime felsefe derler; İbid, s. 9). İsmail Fennî Lugatçei Felsefe’sinde “İlmi aklî” (ussal bilim) olarak tanımlıyor ve sonra şu sözleri ekliyor: “Eşyayı hâriciyeden temyizi ve tabiatın zıddı addedilmesi itibâriyle akla müteallik olan tetkikatın mecmuu” (Dış nesnelerden ayrılan ve doğanın karşıtı sayılan usun incelemelerinin tümü; İbid, s. 514) Ünlü sözlükçü Andre Lalande Vocabulaire de la Philosophies’inde Métaphysique adlı yapıtını kaynak göstererek Aristoteles’in tanımını veriyor: “Ussal bilme, sözcüğün en geniş anlamıyla bilim” (Fr. Savoir rationne, science, au sens le plus général du mot; İbid, Paris 1926, c. II, s. 586), sonra da şunu ekliyor: “Bu anlam, uzun zaman çağdaş düşünürlerde de muhafaza edilmiştir” (Fr. Ce sens s’est conservé longtemps ehez les modernes). Kınalızâde, ünlü Ahlâk’ında şöyle tanımlamış: “Hikmet, mevcûdâtı hâriciye nefsül emirde ne halde ise ol hal üzere bilmektir” (Felsefe, dış varlıklar kendiliklerinde neyse onları öylece bilmektir; İbid, s. II). Emile Littré Dictionnaire de la Langue Française’inde şöyle tanımlamış: “İlkelerin ve nedenlerin incelenimi” (Fr. étüde des principes et des causes; Paris 1971, c. V, s. 1820). Cournot, Essai Sur Les Fondements de Nos Connaissances (Bilgilerimizin Kaynağı Üstüne Deneme; ch. XXI, 320) adlı yapıtında şöyle tanımlıyor: “Felsefe, bilgilerimizin kaynağı ve pekinliğin ilkeleri üstüne bir araştırmadır” (Fr. La philosophie disserte sur l’origine de nos connaissances, sur les principes de la certitude) Francis Bacon da De Dignilate’sinde şöyle demektedir (II, I, 4); “Felsefe, bireyselle değil, fakat onlardan soyutlanarak çıkarılan kavramlarla, genellerle uğraşan bilimdir” (Lâ. Philosophia individua dimittit, neque empresseones premas endividuorum, sed notiones ab illis abstraetas complecitur). Olgucu Auguste Comte da Cours de Philosophie Positive (Ol gucu Felsefe Dersleri; I. ders, 4) adlı yapıtında şöyle demektedir: “Felsefe, yüksek bir genellik düzeyinde, gerek bir bölüm bilgiyi ve gerek tüm insan bilgisini az sayıda ilkelere indirgemeye çalışan incelemelerin bütünüdür” (Fr. Tout ensemble d’éudes ou de considérations présentant un haut degré de généralité et tendant á ramener soit un ordre de connaissances, soit tout le savoir humain, á un petit nombre de principes directeurs). Armand Cuvillier, Nouveau Vocabulaire Philosophique‘inde şöyle tanımlıyor (İbid, Paris 1967, s. 139): “Evren ve yaşam üstüne az ya da çok düşünülmüş genel anlayış” (Fr. Conception générale, plus ou moins raisonnée de l’univers et de la vie). Paul Robert, Dictionnaire de la Langue Françaisc’inde felsefeyi “usun tüm bilgisi” (Fr. Toute connaissance par la raison) olarak tanımladıktan sonra “düşünürlerin erkin ve ussal davranışı” (Fr. Attitude rationnelle et libérale des philosophes) olarak niteliyor (İbid, Paris 1970, s. 1293). Dagobert D. Runes, Dictionary of Philosophy’inde “en genel bilgi” (İng. The most general science) olarak tanımlıyor (İbid, Ames 1956, s. 235). Bertrand Russell, History of Western Philosophy (Batı Felsefesinin Tarihi, Londra 1946)’sinde felsefeyi “insanları, sürekliliğin araştırılmasına iten içgüdü” (Konu IV) olarak tanımlıyor. Selâhattin Hilâv, Felsefe Elkitabı (İstanbul 1970, s. 155)’nda felsefeyi şöyle açıklıyor: “... felsefenin, sürekli bir eleştirme ve arayış; doğruları akıl yoluyla bulmaya çalışan; bilgeliği elde etmeye yönelen, hür bir çaba olduğunu tekrarlayacağız. Çeşitli felsefî görüşlerin ve sistemlerin altında yatan ama tarihî ve sosyal şartlara göre değişiklik gösteren öz budur; felsefî düşünce deyince, bu özü, bu eleştirmeyi, bu arayışı ve bu yönelmeyi anlamamız gerekir. Başka bir deyişle, felsefî düşünce, özgür düşüncedir; evrene ve varolan her şeye karşı kendisini koymuş olan insanın; nesneye karşı öznenin, topluma karşı ferdin akla dayanan araştırıcı düşüncesidir. Felsefe, sürekli bir hayır deyiş aracılığı ile evet’i bulmaya çalışmak çabasıdır. Evet bulunduğu zaman, onu da irdeleyip aşmaya çalışmak; yani yeniden hayır demek çabasıdır. Felsefe sürekli bir olumsuzlama, olumlama ve yeniden olumsuzlamadır; insan düşüncesinin; nesnesini ve kendini sürekli olarak evirip çevirmesi; düşünmesi, eleştirmesi, irdelemesi ve kendisinden uzaklaşmışlığının bilincine vararak yeniden kendine dönmesi; kendini bilinçli kılmasıdır. Başka bir açıdan felsefe, hayatta elle tutulur halde gerçekleşmemiş olanın, düşüncede gerçekleştirilmesidir; bilgi bakımından en doğru olanın, ahlâk bakımından en iyi olanın, hayat bakımından en anlamlı hayatın, estetik bakımından en güzel olanın araştırılması ve ortaya konması çabasıdır. Ama bu özellik, felsefenin soyut yanını; yabancılaşmış yanını da göstermekledir bize. Felsefe, olan’dan çok olması gereken’den sözeder. Ama bu olması gerekeni somut olarak gerçekleştirmek gücünden yoksundur; ancak düşüncede yani soyut olarak gerçekleştirir. Felsefe, ideal bir dünyanın, iyi ve güzel yaşamanın nasıl olması gerektiğini açıklar, ama bunu hayatın kendisinde yani somut olarak gerçekleştiremez; iyi, güzel ve adaletli hakkında bize ancak bilinç verir; bir özlem ve arayıp gerçekleştirme ihtiyacı duyurur...
Türk Dil Kurumu’nca yayımlanan Felsefe Terimleri Sözlüğü‘nde Prof. Bedia Akarsu, felsefenin çeşitli tanımlarını şöyle sıralıyor: “1. Bilimlerin anası olarak felsefe: a. Nesnelerin temeline inmek üzere yapılan bilimsel araştırmada kımıldatıcı, yönetici süç. b. Bilimlerin ön ve temel bilimi. 2. (Özellikle 19. yüzyılın ortalarından beri) Tek tek bilimsel araştırmaları bilimsel araçlarla bütünleyen ve yetkinleştiren çabalar: a. Tüm bir evren tablosuna varmak üzere bilimler arasında bağlantı kurma. b. Bilimsel bilginin ilkeleri, varsayımları ve yöntemleri üzerine eleştirel düşünme, c. Bilimsel araştırmalarla insan yaşamı arasında bağlantı kurma. 3. Kendine özgü araştırma yöntemleri geliştiren bilimsel-kavramsal düşüncenin kuşatıcı, bağımsız, kendine özgü biçimi: çözümleme, eytişim, özbetimlemesi (görüngübilim-fenomenoloji), yorumsama (hermeneutik), varoluşu uyandırma (varoluşçuluk) vb. 4. Bütün bilimsel bilgileri aşma olarak: a. Karşıtlar içinde birliğe varma (Alman idealizmi), b. Kuramsal olarak artık temellendirilemeyen, usdışı (irrasyonel) olan, kişisel yaşantıların ve yaşamın derinliklerinden çıkan değerlere ve değerler düzenine varma (yaşama felsefesi), c. Varoluşun özgürlüğü ve tarihselliği temelinden kalkarak koşulsuz olana, salt olana varma (varoluşçu felsefe). Felsefe iki temel bölüme ayrılır: 1. Sistematik felsefe: Bunun da temel dalları: fizikötesi ya da varlıkbilim (ontoloji), mantık, bilgi öğretisi, ahlâk felsefesi (ethik) ve estetik (sanat felsefesi); ayrıca bunlara ek olarak tarih felsefesi, kültür felsefesi, toplum felsefesi, dil felsefesi, hukuk felsefesi, din felsefesi, doğa felsefesi vb. dallar. 2. Felsefe tarihi: a. Filozofların yaşam ve öğretilerinin tarihi, b. Felsefeyi ve felsefe yapıtlarını çağların ve toplumların kültürel, toplumsal bağlantıları içinde kavramaya ve ortaya sermeye çalışan düşünce tarihi, c. Felsefe sorunlarının tarihi, d. Tarih dönemlerine göre ayrılmış felsefe tarihi, e. Felsefe akımlarını ele alan felsefe tarihi vb.”.
Türk Dil Kurumu’nca yayımlanan Toplumbilim Terimleri Sözlüğü‘nde de Dr. Özer Ozankaya felsefeyi şöyle tanımlıyor: “Doğanın ve toplumun varoluşunun, insanın düşünme ve bilme sürecinin yasalarını, başta aktöre, sanat, siyasa olmak üzere kılgılı etkinliklerin oluşmalarını araştıran bilim”. Rosenthal ve Yudin’in Materyalist Felsefe Sözlüğü’nde felsefe şöyle tanımlanmaktadır (istanbul 1975, Aziz Çalışlar çevirisi, s. 154): “Varlığın (tabiat ve toplum) genel kanunlarının, beşeri tefekkürün ve bilgi sürecinin bilimi”. Çözümsel felsefe de şöyle tanımlanıyor: “Felsefenin günümüzdeki görevini, dilin analizi olarak gören tek tek filozofları, değişik grupları ve eğilimleri bir araya getiren bir akım” (İbid, s. 155). Antik felsefe şöyle tanımlanıyor: “Yunan köleci tolpumunda İ.Ö. 2. yüzyıldan İ.S. 6. yüzyıla kadar gelişen felsefî teorilerin bütünü” (İbid, s. 156). Dil felsefesi şöyle tanımlanıyor: “(Mantıksal analiz, lengüistik analiz ve günlük dil felsefesi de denir) İngiltere’de yaygın bir analitik felsefe akımı” (İbid, s. 158). Uygusal felsefe şöyle tanımlanıyor: “1. Klâsik felsefî sistemlerde etik bölümü, 2. Modern felsefî materyalizme ve bilime karşı yönetilmiş bir akım” (İbid, s. 158).
(Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Ansiklopedisi, Cilt: 2, s. 147-152)
|