Tüm anababaların çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek istediklerinden hiç kuşkum yok. Sağlıklı, başarılı olmaları için ellerinden geleni esirgemezler. Büyük çoğunluğu gecelerini gündüzlerine katarak çocuklarının yetişmeleri için çalışırlar. Bu büyük özveriye yabancı bir ülkede daha da fazla gereksinim duyulduğunu pek çoğu biliyor ve gösteriyor.. Ama bunu kendi yetişmelerini örnek alarak yaptıkları için yanlış yöne kanalize ettiklerini ancak iş işten geçtikten sonra fark ediyorlar. İçinde yaşadıkları ülke, çevre ve zaman onların yetiştikleri ortamdan çok farklı olduğunu gözönünde bulundurarak hareket etmiyorlar. Bu yüzden de yetişen yeni nesilin ihtiyaçlarına yanıt vermekte zorlanıyorlar ve yer yer de istenmeyen sonuçlarla karşılaşıyorlar. Oysa böyle olumsuzlukları engellemek, daha işin başından ilgilenme yöntemlerini değiştirerek rahatlıkla giderilebilir. Zamanın kendilerinin yetiştiği zaman, yerin o yer olmadığını gözönünde bulundurarak çocuklarının eğitimine yaklaşsalar çok daha verimli sonuçlara ulaşacaklar. Halbuki geldikleri yerlerde de anababa ilişkileri ve eğitim şekli onların bildiklerinden çok farklı gelişmeler göstermektedir.
Buralara, yani Almanya´ya gelen birinci nesilin büyük bir kesimi Anadolu´nun kırsal kesimlerinden gelmiştir. Bir köyden veya bir kasabadan geldikleri için ne çocuk yuvası görmüşlerdir ne de ihtiyaç duymuşlardır. Çünkü; o küçük yerleşim yerleri zaten birer açık çocuk yuvasıdır. Ana baba ilgilenemezse dede, nine, onlar da yoksa komşular ilgilenir. Bu ilgilenme yeterli mi diyeceksiniz! Yeterli olan yerler var, olmayan yerler de var. Çevresine göre değişiyor. Çevresindeki insanlar en çok ne ile ilgileniyorsa yetişen yeni nesillerin büyük bir kesimi ona yöneliyor. Çevrede bulunan yetişkin akrabaların ve komşuların gözleri gençlerin olumlu veya olumsuz davranışları üzerinde olduğundan anababaların görevi bir noktaya kadar yapılmış oluyor. Bu durum Türkiye´nin büyük kentlerinde değişiyor. Hele burada çok daha farklılaşıyor. Üzülerek söylemek gerekirse; içinde bulunduğumuz ülkeye göçeli yarım yüzyıl gibi bir zaman geçtiği halde kimi velilerimiz daha oldukları yerde sayıyorlar, geldikleri veya anababalarının geldikleri yerdeki ve aldıkları eğitim gibi çocuklarını yetiştirme çabası içindeler.
Eğitime evde başlayarak yuvalarda ve daha sonra da okullarda devam ederken ana-babaya çok büyük görev düşmektedir. Yuvalara giden çocuklar eve geldiklerinde özel ilgi istemektedirler. Bütün gün aileden uzak olan çocuklar ilgiyi üzerlerine çekmek için yaramazlık yaparlar. Eğer gereken ilgi gösterilmezse çocuklarda yalnızlık, terkedilmişlik duygusu başlar. İleriki yaşlara doğru aynı şekilde devam edilirse, bu duygu derinleşerek büyür. “İşten geldim, şimdi yorgunum” diyerek küçük yaştaki çocuklar yalnız bırakılmamalı, onlarla ilgilenilmeli. Onları ne kadar çok sevildiği kendilerine gösterilerek, sevgiye ve ilgiye doyurulmalı. Ana-babalarının sevgisine ve ilgisine doymuş ama şımartılmamış normal çocukların ileriki yaşlarda başarısız olması söz konusu olamaz.
Çocukların başarılı olabilmeleri için, veli okul ilişkisi ve evde çocukların günlük çalışmalarının değerlendirilmesi çok önemli ögelerdir.
Okul çağına gelmiş çocukların öğretmenleriyle sık sık görüşmek, okullarda yapılan veli toplantılarına gitmek çocukların başarısını çok olumlu etkilemektedir. Dil bilmiyorum, yorgunum gibi nedenlerle gitmemek geçerli gerekçeler olamaz. Dil bilen birileri bulunur ya da öğretmen en kötü ihtimal el kol hareketleriyle sizi bilgilendirmeye çalışır. En önemlisi sizlerin çocuğunuzla ilgilendiğinizi gören öğretmeni olumlu yönde etkiler ve çocuğunuzun kendisine olan güveninin artmasını sağlar. Oysa bugün artık ikinci nesil dil biliyor ya da her yerde dil bilen birisini kesin bulabiliyor.
İkinci olarak, çocuklar eve geldiklerinde günlerinin nasıl geçtiğinin onlarla birlikte değerlendirilmesi çok önem taşıyor. “Bugün okulda ne yaptın, günün nasıl geçti” diyerek dolaylı denetlemekle onu ciddiye aldığınızı göstermiş olursunuz. Çocuklar da ciddiye alınmak isterler. Bu tepkilerini de “Ben küçük değilim!” diyerek fırsat buldukça büyüklere hatırlatırlar. Derslerini anlayın anlamayın “Bugün okulda ne yaptın?” sorusunu yönelterek onlarla yakından ilgilendiğinizi göstermeniz çocuklarınızın kendisine güvenini ve başarısını artıracaktır. Bunun olumlu örneklerini eğitimciler olarak sürekli görüyoruz. Birçok ana-baba yeterli dil bilmedikleri halde, okulda yapılanları anlamamış ama okulla ilişki kurarak ve çocuğuyla ilgilenerek çok başarılı olmasını sağlayabilmiştir.
Ne yazik ki; dil bilmediğini, yoğun çalıştığını neden göstererek okullarla ve çocuklarıyla ilgilenmeyen birinci nesilden vazgeçtik, dil bilen ikinci üçüncü nesil bile bilgilendirme toplantılarına, çocuklarının günlük ne yaptıklarına ilgi göstermiyor. Bu okullara yönelik ilgisizlikler giderilmedikçe, çocukların da kendilerine özgü kişiliklerinin olduğu kabul edilerek davranılmadıkça, onların başarısı artmadığı gibi kendilerine olan güvenleri de gelişmez. Daha sonra da “Ben onlar için çalışıyorum, onlar için gecemi gündüzüme katıyorum, onlar için Türkiye´de şu kadar yatırım yapıyorum veya yaptım” demenin bir yararı olmaz. Çocuğun bugün gereksinimi olan ilgiyi göstermeyince gelecek için yaptıklarının değerini bilebilecek, anlayabilecek konuma gelemeyeceğinin bilinciyle davranılmalı ve duyarlı olunmalıdır. Yoksa yarın için yapılan tüm yatırımlar boşuna gitmeye mahkumdur.
Ana-babalar olarak hemen bugünden itibaren zaman kaybetmeden çocukların okullarıyla, öğretmenleriyle ilişkiye geçilmeli. Dil bilinsin bilinmesin, zor işlerde çalışılsın, ne olursa olsun her türlü engelleri aşarak şimdiki görev yerine getirilirse, geleceğe iyi bir yatırım işte o zaman yapılmış olunur. Bu görev ana-babaların görevi; onlardan başka kimse o görevi yerine getiremez. İçinde yaşadığımız ülkede velilerin yetkileri ve sorumlulukları oldukça fazla. Bu yetkileri kullanırken sorumlulukları da yerine getirmekle gelecek nesillerimizin başarısının artmasını sağlamış olursunuz. Gelecek kuşakları iyi yetiştirme Ana-babaların elinde.
Hamburg, 29.10.2008
|