|
14. Sayı / Kasım-Aralık 2010 |
Die Gaste
İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE
ISSN 2194-2668
DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN İNİSİYATİF
Yayın Sorumlusu (ViSdP): Engin Kunter
diegaste@yahoo.com
|
III. OTURUM
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Üyeliği Sürecinde
Göçmenlerin Orta ve Yüksek Öğreniminin Ekonomik Katkısı ve Entegrasyon
Sürecindeki Rolü
Eski milletvekili ve Sol Parti üyesi olan Prof. Dr. Hakkı Keskin, konuşmasında PİSA ve Birleşmiş Milletler araştırmalarına atıfta bulunarak, Almanyanın eğitim konusunda çok açıklarının ve eksiklerinin olduğunu belirtti; alt gelir guruplarına ve özellikle göçmen kökenli aile çocuklarına gerekli desteğin verilmemesini eleştirdi. Bu desteğin okullarda tüm gün uygulamasına geçilmesiyle ve eğitim sisteminin topyekün değişmesiyle mümkün olacağının altını çizen Hakkı Keskin, eğitime anaokulundan başlanması, eğitim dilinin Almanca olması suretiyle, göçmenlerin geldikleri ülkelerin anadilinin de bu yapıya katılması ve çokdilliliğin, çokkültürlülüğün de göz ardı edilmemesi gerektiğini sözlerine ekledi. Bir özeleştiriye de gereksinim olduğunu belirten Hakkı Keskin, sözlerine şöyle devam etti: “Çocuklarımıza Türkiye’de bir arsa, bir kat, bir daire alarak çocuklarımızın geleceğini güvence altına almaya çalıştık. Bu yanlıştı! Artık çocuklarımızın eğitimi birincil olmalı, ana görevimiz olmalı. Buna gereken önemi vermeliyiz. Bizim Türkçede güzel bir atasözümüz var ‘meslek altın bileziktir’ diye. Hakikaten en iyi yatırım çocuklarımızın eğitimine yapacağımız yatırımdı.“ Entegrasyon tartışmalarına da değinen Hakkı Keskin, ortalıkta birçok tanımların uçuştuğunu, herkesin kendine göre bir tanımı olduğunu ve hala ortak bir tanımın bulunmadığının altını çizdi.
İkinci olarak söz alan Türkiye ve Uyum Araştırmaları Merkezi Vakfı Başkanı Prof. Dr. Hacı Halil Uslucan, göçmenlerin kullanılmayan potansiyellerinin ekonomik yönden neler olduğunu irdeledi. Eğitimini bitiren göçmen öğrencilerin burada iş bulamadığından ya da kabul görmemeleri nedeniyle çoğunun ülkeyi terk ettiklerini belirti. Göçmen öğrencilerin eğitimlerini tamamlamalarının hemen ardından ve en üretken konumda bulundukları bir dönemde ülkeyi terk etmeleri nedeniyle eğitimleri için yapılan yatırımların (altyapı, okullar, öğretmen maaşları vb.),ürünlerinin alınamamasından bir ekonomik kaybın yaşandığına dikkatleri çekti. Alman eğitim sisteminin yapıcı ve eğiticilikten çok elemeci olduğunu ve “yaramaz“ çocukları eğitime adapte etme girişimleri yerine, çocuklardan kurtulmak yönünde eğilim gösterildiğini belirten Prof. Uslucan, onların en kısa sürede elenerek alt sınıflara ya da değişik okullara gönderildiklerini söyledi. Sistemin bu elemeci niteliğinin daha çok alt katmanları kapsadığını ve göçmenlerin de yoğun biçimde bundan etkilendiklerini vurgulayan Prof. Dr. Uslucan, OECD tarafından da bu gerçeğin ortaya konulduğunu açıkladı. Evebeynleri doktor, mühendis, avukat, hakim vb. olan çocukların şanslarının ve imkanlarının, eğitim sürecinde, evebeynleri kasada çalışan ya da işçi olan çocuklara kıyasla kat kat daha yüksek olduğunu belirterek, “Performansı eşit olan iki öğrencinin de realschule ve gymnasium için öneri alabileceken, ailenin sosyal konumuna göre bu önerilerin verildiği gözlenmektedir.“ dedi.
Konuşmasında ikidilliliğin ekonomiye olan katkısına değinen TD-IHK Genel Sekreteri Suat Bakır, Almanya ile Türkiye arasındaki gelişen yatırımlar için hem Türkçeye hem de Almancaya çok iyi hakim olan kalifeyeli elemana ihtiyaç olduğunu belirtti. Artık iki dil bilmenin de yeterli olmadığını, meslekleri mühendislik, avukatlık, doktorluk vb. olanlar açısında gereken kavramların ve terminolojinin de bu çokdilliliğe eklenmesi gerektiğinin altını çizdi. TD-IHK olarak kendilerinin de bu gibi konularda çok yönlü katkılarda bulunduklarını açıklayan Suat Bakır, bu bağlamda, Köln ve İstanbul Üniversitesiteleri arasında ve hukuk fakülteleri düzeyinde gerçekleştirilen Türk-Alman Ekonomi Hukuku projesine de atıfta bulundu. Bu gibi üniversiteler arası çalışmalara ve kaynaşmalara daha fazla özen gösterilmesi gerektiğine de işaret etti.
Almanya’nın yüzbinlerce kalifiyeli işçiye ihtiyacı olduğunu, bu ihtiyacın giderilmediği koşullarda, ekonomik kaybın onlarca milyar Euro olabileceğinin bilincinde olunması gerektiğini belirtti. Bu ek işgücü ihtiyacının yabancı ülkelerden çok kapının önünde bulunan binlerce işsiz kalifiyeli göçmenden temin edilebileceğini sözlerine ekledi. Bugün bu diplomalı akademisyenlerin çoğunun iş bulamadığını ve bu yüzden taksi şoförü ya da temizlikçi olarak geçimlerini sağladıklarını, böyle bir durumun ise kabul edilemez olduğunu söyledi.
|
|
|