|
14. Sayı / Kasım-Aralık 2010 |
Die Gaste
İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE
ISSN 2194-2668
DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN İNİSİYATİF
Yayın Sorumlusu (ViSdP): Engin Kunter
diegaste@yahoo.com
|
IV. OTURUM
Neo-Liberal Eğitim Politikalarının Toplumsal Etkisi ve
Göçmen Toplumuna Yansımaları
Sempozyumun “Neo-Liberal Eğitim Politikalarının Toplumsal Etkisi ve Göçmen Toplumuna Yansımaları” konulu oturuma Ergin Yıldızoğlu, Prof. Dr. Gazi Çağlar ve Dr. Ralf Ptak çeşitli nedenlerle katılamadı.
Duisburg-Essen Üniversitesi Eğitim Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Armin Bernhard, konuya ilişkin konuşmasında, ekonomi tarihçisi Karl Polany’ye atıfta bulunarak, kapitalist toplumda, ekonominin toplumun yaşam biçimine tabi olmadığını, tersi durumun geçerli olduğunu ve toplumun, ekonominin bir işlevi haline geldiğini belirtti. Ekonominin pazar koşullarında bu toplumsal konumlanışının, aynı zamanda toplumsal yaşamı belirlediğini ve insani varlıkları metalaştırdığını, eğitimin de bu süreçte belirleyici bir rol üstlendiğini vurguladı. Bunun yeni olmadığına dikkatleri çeken Prof. Bernhard, günümüzde pazar ve eğitim arasındaki doğrudan bağlantının, küresel bir amaç teşkil eden pazarlanabilir bir meta olarak eğitimin işletmeciliğe boyun eğdirilmesinin ise yeni bir olgu olduğunu ifade etti. Bu alandaki önde gelen ve süreci hızlandırmaya çalışan aktörlerin WTO, OECD, Bertelsmann Şirketi, Mckinsey Company gibi oluşumlar olduğunu ve bürokrasinin ya da okullara aşırı müdahalenin azaltılması söylemleriyle yürütüldüğünü dile getirdi. Okullara daha fazla otonomi verilmesi formülünün de bu amaca hizmet ederek, okulların kar odaklı çevrelere teslim edilmesinin önünün açıldığını sözlerine ekledi.
Prof. Dr. Armin Bernhard, insan varlığının metalaştırılmasında, artık salt işgücünün değil, bu işgücünün bütünsel olarak tüm toplumsal yönlerinin eğitimde vasıflandırma yoluyla yeniden üretimi sürecinde kar edildiğini belirtti. Bu neo liberal girişimin yeni insan modelinin homo materia (hammadde olarak insan) olduğuna değinen Prof. Dr. Bernhard, bu modelde, insanın zihinsel kapasitelerinin ekonomik süreçlerde en uygun biçimde kullanılabilmek üzere şekillendirilebileceğinden hareket edildiğini vurguladı. İdeolojik açıdan otonomi olarak yüceltilen, kendi kendini boyunduruk altına sokmak eyleminde bulunan, bir nevi bukalemun kimlikli elastik bir kişiliğin pazarın gereksinimlerine göre biçimlenmesinin bu modelin parçası olduğunu belirtti. Zihinsel sermaye, insan sermayesi ya da yeni doğan çocukların Almanya’nın tek kaynağı olduğu söylemlerinde bu girişimin ifade edildiğini sözlerine ekledi.
Eğitimde üretimin neo-liberal stratejilerini biyolojik korsanlık olarak tanımlayan Prof. Dr. Bernhard, “insanın zihinsel ve psikolojik kaynaklarının işlenmesi ve kullanılması için rekabet, başka bir ifadeyle, ekonomik sermayeye dönüştürmek üzere insanın gelişim dinamiklerine, zihinsel gücüne toplumsal bir müdahale söz konusudur. Biyolojik korsanlık, insanların çok yönlü gelişim imkanlarının ellerinden alınmasıdır, bir kültürel mülsüzleştirme sürecidir” dedi.
Neo-liberal eğitim polikasının olumsuz sonuçlarına değinen Armin Bernhard, bu politikaların, mağdur kesimlerin kaliteli eğitimden ve yüksek öğrenimden daha fazla dışlanmasına yol açacağına, çocukluk döneminde, boş zamanlardaki faaliyetlerin, insan sermayesinin üretiminde verimsizliğe neden olacağından kuralların sıkılaştırılacağına, psikolojik baskıların artacağına ve uluslararası rekabet ve Almaya’nın yatırım alanı olarak korunması amacıyla eğitim süreçlerinin hızlandırılacağına işaret etti. Pedagojinin ve toplumsallaşma süreçlerinin etkisizleşmesine yol açan bu durum nedeniyle, sosyal becerilerin ve dayanışmanın azalacağını da belirten Prof. Dr. Bernhard, çocuklar arasındaki rekabetin, çekişmelerin ve artan oranda dışlamaların baş göstereceğini ve gözlemlendiği üzere bu gelişmeler karşısında güçlendirici ilaçların da devreye sokulabildiğini aktardı.
Neo-liberal eğitim politikalarının sonuçlarının topluma maliyetinin yüksek olacağını belirten Prof. Dr. Bernhard, genel eğitimin zorlaşması nedeniyle dışlananlar için, ödevlerinde yardım almaları gerekenler, şiddet ve vandalizm olayları, okuldan mezun olamayanlara mesleki vasıflandırma imkanlarının sunulması gibi durumlarda harcamaların artacağını da ifade etti ve asıl zararın ise yaşam fırsatlarının sistematik olarak reddedilmesinde, katılım ve özürleşme imkanlarının engellenmesinde, bireysel ve zihinsel açıdan reşit olma imkanlarının tanınmamasında yattığını dile getirerek konuşmasını tamamladı.
|
|
|