|
14. Sayı / Kasım-Aralık 2010 |
Die Gaste
İKİ AYLIK TÜRKÇE GAZETE
ISSN 2194-2668
DİL VE EĞİTİMİ DESTEKLEMEK İÇİN İNİSİYATİF
Yayın Sorumlusu (ViSdP): Engin Kunter
diegaste@yahoo.com
|
VIII. OTURUM
Popüler Kültür ve Göçmen Toplumu Türkiye’deki Siyasal
Gelişmeler ve
Türkiyeli Göçmenlere Yansısı
Entegrasyon sorununun ağırlıklı olarak dil/anadili sorunu çerçevesinde irdelenebileceğini, sorun Almanya ve Türkiye açısından ele alındığında iki farklı –kendi içinde de homojen olmayan– toplululuğun sadece tek boyuttan değil, aynı zamanda farklı ölçütlerle de değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çeken Güray Öz, “Sınıfsal durum, etnisite, dil, din insanlığı birbirinden ayırır aynı zamanda da birbiriyle birleştirir. Ne Türkiye’de ne Almanya’da ne de dünyanın her hangi bir ülkesinde insanların sınıfsal durumunu dikkate almadan anlamak mümkündür. Türkiye’de de işçilerle, köylülerle, memurlarla, çalışan kesimlerle, kabaca söylersek yoksullarla zenginleri aynı kavramlarla niteleyemeyiz. Ortak bir anlaşma diline sahip olsalar da farklı dilleri konuşan etnik halk toplulukları birlikte değerlendirirken, bu önemli ayrımı dikkate almamız lazım. Bütün bunları beklide kendini ortaya koyuş tarzı olan kültürleri de bizi birbirimizden ayıran farklılaştıran bir durum olarak değerlendirmek zorundayız. Bu anlattığım farklılıklar, sadece Türklerin Almanya’ya entegrasyonu değil, aynı zamanda Türkiye’deki durumdur.” diye konuştu.
Dr. Haluk Gerger, Türkiye’de, devlet içinde ve toplumsal yaşamın hemen her alanında süren iktidar mücadelesinin, henüz sonuçlanmamış olması nedeniyle analizlerinin dışında kaldığını belirterek, göçmenliği ”zor bir zanaat” olarak adlandırdı; insanların göç sırasında büyük zorluklarla karşılaştıklarını, yerleşik olanlarının potansiyel terörist muamelesi gördüklerini, ayrımcılık ve ırkçılığa maruz kaldıklarını belirtti. Göçü veren ve göç alan toplumların bu durumdan eşit düzeyde sorumlu ve suçlu olduğunu belirten Haluk Gerger, bu bağlamda, “az gelişmişliği ve yoksulluğu bir yapısal özellik olarak bu dünyaya kazıyan, nakşeden bir sömürgecilik, emperyalizm süreci var.” dedi. Toplumların ve bireylerin ağır baskı koşullarında ve korumasız olduklarında, bir sığınma imkanı aradıklarını, dine, milliyetçiliğe ya da sınıflara sığınabildiklerini, ama ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve yerli işçileri de etkileyen işsizlik ve ekonomik kriz gibi etmenler nedeniyle sınıfsal dayanışmanın bozulduğunu dile getirdi. Dr. Gerger, yurtdışındaki göçmen işçilerin Türkiye’nin uzun süre ödemeler dengesindeki açıkları kapattığını, ama öte yandan 12 Eylül’ün ve Kürt sorununun neden olduğu muhalif göçmen kitlesini dengeleyecek, ideolojik bir lobiye dönüştürülmeye çalışıldığını vurguladı.
İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Haluk Şahin, Türkiye’de, solun yaptığı hataların bugün yaşanan sorunlarda etkili olduğunu belirterek, bu hatalar nedeniyle “hakikaten kaygı duymamızı gerektiren bir noktaya geldik” dedi. Merkezi siyasi otoritenin olağanüstü boyutta güçlendiğine işaret eden Şahin, “bu çapta bir güç yoğunlaşmasının olduğu bir ülkede demokrasinin sağlıklı bir biçimde işleyebilmesi mümkün değildir, çünkü bu kişi, bugün Recep Tayyip Erdoğan ve yarın bir başkası olabilir, sadece milletvekillerinin üçte ikisini, cumhurbaşkanını, yargıçların önemli bir kısmını vb. belirlemiyor, aynı zamanda hangi medya kuruluşlarına vergi cezası verileceğini, hangi gazetenin kime satılacağını, onunla ilgili kredilerin kimlerden ne zaman alınacağını, kimlerin zengin olacağını kimlerin yokullaşacağını da belirliyor.” dedi.
Prof. Dr. Süheyl Batum, konuşmasına hukukun uygulanması açısından devletlerin farklı uygulamalar yaptığı işçi sınıfı, alt gelir sahipleri, yabancılar, göçmenler gibi kitleler olduğunu, buna karşın Türkiye’de hukukun uygulanış biçimini, “Türkiye bütün yurttaşlarına aynı özelliği uygulayan bir ülke, ne kadar yurttaşı varsa, hukukunu uygulamayan bir ülke. Birilerine daha fazla uygulamayabilir. Ama cins, etnik köken vb. ayrımı yapmaksızın hiçbirine hukuku uygulamıyor. Yurtdışında yaşayan vatandaşları dahil.” sözleriyle ifade etti. “BM Kalkınma Programı’nın ya da Dünya Ekonomik Forumu’nun bir ülkenin gelişmiş sayılıp sayılmaması için ölçütleri ortaya koyuyor. Ama bir ölçüt var ki bunu unutmamak gerekir. Bir devleti tanımlamanızda çok önemli! O da şu: yurtdışında olan vatandaşlarıyla olan ilişkileri. Onlara nasıl davrandığı, nasıl davranılmasına izin verdiği vb. bu devletin gelişmiş olup olmadığını belirleyen çok temel semptomlardan veya göstergelerden bir tanesi. Bütün bu ölçütlerin yanı sıra bir devletin yurtdışındaki yurttaşlarına bakış açısı, hukuk kurallarına bağlılığı aynı zamanda o devletin kalitesidir.” dedi.
|
|
|