Almanya’da son yıllarda yabancı kökenli öğretmenlere duyulan ihtiyaç eğitim bakanlığı tarafından sıkça gündeme getirilip, Alman basınında yer almıştır. Yabancı kökenli öğretmenlerin iki dile de hakimiyeti, aynı zamanda iki kültürü de tanıması bir zengilik olarak görülmektedir. Öğretmen-öğrenci-veli arasındaki diyaloğu kolaylaştırabileceği için, yabancı kökenli öğretmenlerin sayısının artırılması öngörülmektedir. Düzenlenen kampanyalarla lise sona gelmiş yabancı kökenli öğrenciler üniversiteye, öğretmenlik bölümüne başarılı bir şekilde yönlendirilmektedir.
Pekii basında sıkça gündeme getirilen bu değer ve önemseme gerçek hayatta, yani şu an okullarda görevde olan yabancı kökenli öğretmenlere Alman meslektaşları tarafından gösteriliyor mu?
Bu yazıyı yazma sebebimiz, Almanya’da yaşayan Türk kökenli öğretmenler olarak, okulda karşılaştığımız sorunlarımızı dile getirmek, bizimle aynı sorunları yaşayan ama dile getiremeyen öğretmenlerin sesi olmak ve Die Gaste okurlarıyla paylaşmak.
Üniversite yaşamımızda Alman arkadaşlarımızla aynı sıralarda oturduk, aynı sınavlara girdik ve aynı diplomayla mezun olduk. Buraya kadar eşit olduğumuzu düşünürken, çalışma yaşamına atıldığımızda madalyonun öteki yüzüyle tanıştık.
Genelde göç kökenli öğrencilerin dile getirdiği okulda dışlanma, önyargı vb. gibi yaşanan sorunlarla göç kökenli öğretmenler olarak bizler de karşılaştık.
Türkçe öğretmeni olarak göreve başladığımız okulda, meslektaşlarımız tarafından ilk başlarda yadırgayan bakışlarla karşılandık. Daha sonraki aşamalarda her attığımız adımın, her konuştuğumuz kelimenin incelendiğini fark ettik. Sanki açığımızı arar gibi bir izlenim bırakıldı üzerimizde. Almancayı doğru mu kullanıyor? Didaktik metotları iyi biliyor ve uygulayabiliyor mu? Türk öğrencilerle Türkçe mi konuşuyor? vb. sorular.
Son soruyla, eminiz, bütün göç kökenli öğretmenler karşılaşmıştır. Bizim de ilk yaşadığımız büyük sorun Türkçe konuşmamızdan dolayı gerçekleşti.
Kısaca durumu özetlemek gerekirse: Türk kökenli öğrencinin biri bir gün öğretmenler odasına girip o gün okulda bulunmayan meslekdaşımızı sordu, karşısındaki öğretmen Türk olduğu için de Türkçe konuştu. Daha öğretmenden bir yanıt gelmeden, o an odada bulunan Alman öğretmenden, “Biz burada Alman öğretmenler odasındayız ve Alman okulundayız! Türkçe değil, Almanca konuş!“ yanıtını aldı. Bunun üzerine olaylar farklı boyutta ilerledi. Biz Türkçe öğretmenleri olarak anadilinin önemini vurgulayan bir yazıyı öğretmenler odasına astık. Aynı odayı paylaştığımız Alman meslektaşlarımız da: “Es ist die Frage der Höflichkeit und der Integration, ob man in Deutschland deutsch spricht oder türkisch spricht und die anderen ausgrenzt!” yazılı ve imzalanmış kağıdı bizimkinin yanına asarak bize oln tepkilerini dışa vurdular.
Bu tatsız olay müdüre kadar taşındı ve müdürün bize vermiş olduğu yanıt, meslektaşlarımızdan daha farklı olmadı. Biz, destek, en azından orta yolun bulunmasını beklerken, müdürden okul dilinin Almanca olduğunu ve öğretmenlerin olduğu kadar öğrencilerin de bu kurala uyması gerektiği uyarısını aldık. Oysa ki, yeni çıkan “Katılım ve Uyum Yasası”na göre doğru olan, okul dilinin değil, “DERS” dilinin Almanca olduğudur. Dolayısıyla öğrenciler ders dışında istedikleri dilde iletişim kurabilirler. Bu, anadiline yönelik yaşanmış bir örnektir.
Bunun dışında yabancı kökenli öğretmenler psikolojik baskı da görebiliyorlar. Örneğin, öğretmenler öğrencilerinin karşısında küçük düşürülebiliyor; yaptıkları yanlışlar sınıf ortasında söylenebiliyor; verdiği ödevler önemsenmeyip yapılmak zorunda olmadığı belirtiliyor; sınıf öğretmenleri rahatlıkla istedikleri sürece dersi bölme hakkını kendilerinde bulabiliyorlar; Türkçe öğretmenlerinin okul içersinde fazla bir yetkisi olmadığı vurgulanıyor vb.. Böylelikle bizler kendimizi kanıtlamak ve öğrenci karşısında saygınlık edinmek için mücadele etmek durumunda bıra-kılıyoruz.
Aynı zamanda öğrencilerle Türk kökenli öğretmenler arasında yaşanan herhangi bir sorunda, okul yönetimi söz konusu Alman öğrenciler olduğunda kayıtsız kalabilirken, Türk öğrencilerinin Alman öğretmenlere yaşattığı en ufak sorunda, öğrencilerin velileri haberdar ediliyor, hatta duruma göre öğrenci okuldan belirli süreliğine uzaklaştırılıyor.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Yaptığımız gözlemlere ve aldığımız duyumlara göre, çoğu arkadaşımız bu tür sorunlarla karşı karşıya geliyor. Fakat kimse sorunlarını diğer meslektaşlarıyla paylaşıp bir çözüm arama yoluna başvurmuyor. Varolan düzeni eleştirme ve değiştirme çabalarına girişilmiyor, sorunlarla iç içe yaşamaya devam ediliyor. Göç kökenli öğretmenlerin bir araya gelmesi için kurulan bazı derneklerde bu sorunlar dile getirilse de, sorunların üstüne çok fazla gidilmiyor. Dolayısıyla yine sesimizi ilgili yerlere duyuramıyoruz.
Yapılan çalışmalardan hepimizin haberi olabilecek şekilde bir ağ kurulursa, bu sorunlara karşı daha etkin çalışmalar yapılabilir. Böylelikle yaşanan olumsuz olaylara tamamen bir son verilemese bile, en azından olumsuz gelişmeyi önlemek mümkün olabilir. Bu konuyla ilgili tüm duyarlı okurların katkılarını bekliyoruz.
|