Sempozyumun “İkidillilik, Çokdillilik ve Anadili Temelinde Almanca Öğrenim Modelleri” başlıklı ikinci oturumunda söz alan Prof. Dr. Ernst Apeltauer, Türk çocuklarının Almanca öğrenimini desteklemek amacıyla uygulanan Kiel Modeli’ne değindi. Kendi tasarladığı bu modelde ortaya çıkan bulgulara dayanarak çocukların eğitim süreçlerinde kendi öğrenimlerini yönettiklerini saptayabildiklerini belirten Prof. Dr. Apeltauer, konuşmasında bu özyönetimin boyutlarını ve önemini açımladı. Çocukların sürekli dilsel formları dikkate alarak kendi girdilerini kontrol ettiklerini ya da etkili hale getirmeye çalıştıklarını, konuşmalarını düzelttiklerini, bunun öğretmenler tarafından görülmesi ve desteklenmesi gerektiğini ifade ederek, “İkinci dilde gelişim süreçlerini hedeflenen biçimde teşvik etmek, yardımda bulunmak ve desteklemek için, öğretmenler öğrenen kişiler (anahtar sözcük: dil öğrenim biyografisi), onların öğrenim potansiyeli ve yabancı dil öğrenmek için (anahtar sözcük: yoğun uğraş alanı) gösterdikleri çabalar hakkında bilgi sahibi olmalıdırlar” dedi.
Günümüzde Almanya’nın neredeyse her eyaletinde dil destek programları uygulandığını dile getiren Prof. Dr. Ernst Apetauer, buna karşın bilimsel açıdan çocukların ikinci dil ediniminde ilkdilin etkisi ile ilgili çok az bilgi olduğunu vurgulayarak, bu etkinin varolduğunu gösteren örnekler verdi.
Eyaletlerde uygulanan programların amacına ulaşmadığını öne çıkaran Prof. Dr. Apeltauer, Baden-Württemberg Eyaleti’nde söz konusu dil desteğini ele alan değerlendirmelerin, bu uygulamaların geniş ölçüde etkisiz kaldıklarını ortaya çıkardığını sözlerine ekledi. Prof. Dr. Ernst Apeltauer politikanın bu konudaki tutumunu eleştirerek, “Şu ana kadarki dil desteğinin kusuru, eğitim politikacılarının ve öğretmenlerin kafasında Nürnberg Huni Modeli’nin hakim olmasıdır, bu modelin parolası: Biz çocukların dil gelişimi için nelere gereksinimi olduğunu ve gelecekte Almanca gerçekleşen bir derste başarılı olabilmeleri için ne öğrenmeleri gerektiğini biliyoruz. Bunu gerçekten kim biliyor? Her iki alana yönelik birçok spekülasyon var, ama çok az görgül araştırma bulunuyor. Göçmen aile çocuklarının ikinci ve üçüncü dil edinimi hala araştırmaların bir eksiğidir” dedi.
İkinci konuşmacı olarak söz alan Prof. Dr. Henning Wode, uluslararası dil edinim modelleri arasında daldırma (immersion) modelinin önemli bir program olduğunu, İngilizce öğrenen Alman çocuklarında başarıyla uygulandığını ve göçmen çocuklarının da dil sorununa bir çözüm sunabileceğini savunan bir sunumda bulundu. Daldırma modeline göre öğrenilmesi istenen dil, klasik anlamda dil dersi olarak değil, çocuk yuvalarında çalışma dili ve okullarda hayat bilgisi derslerinde ders dili olarak gerçekleşiyor.
Prof. Dr. Wode daldırma modeliyle yeni dilin daha iyi öğrenildiğinin, anadilinin olumsuz etkilenmediğinin ve ders içeriklerinin daha iyi öğrenildiğinin, yeni bir dilin erken yaşta öğrenilmesinin bilişsel yeterlikleri arttırdığının kanıtlanmış olduğunu söyledi. Uygulamanın başarılı olabilmesi için daldırma programının 6 ile 7 yıl sürmesi, öğrenilmesi amaçlanan dilin ders süresinin %60-%70’ini içermesi ve belirli alanlarla sınırlandırılmış değil, tüm dili kapsaması gerektiğini söyledi.
Göçmen çocukları bağlamında güçlü olan dilin sınırlandırılmasıyla ya da tümüyle engellenmesiyle toplumsallaşmanın ve özellikle bilişsel gelişimin olumsuz etkilendiğine değinen Prof. Dr. Wode, iletişim bu ilk dil üzerinden gerçekleştiği için, toplumsallaşmanın aksamamasına dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı. Çokdilli çocukların böyle bir sorunla, güçlü olan dilin çocuk yuvasında çalışma dili ya da okulda ders dili olmaması durumunda karşılaşabileceklerini sözlerine ekleyen Henning Wode, “Bu tür durumlarda gelecekte ders dili olmasa da güçlü olan dilin desteklenilmesine devam edilmesinin çok yararlı olduğu görüldü. Beklenenin aksine, ilkin daha güçlü olan dilin desteklenmesi devam ettiğinde, belirli durumlarda zayıf olan dildeki, bir diğer ifadeyle ikinci dildeki öğrenme başarısı uzun vadede daha büyük olmaktadır” dedi.
Özellikle Almancaları ve köken dilleri yaşa uygun düzeyde gelişemediği koşulda göçmen çocuklarının ister istemez bilişsel gelişiminin de yaşa uygun olamadığını dile getiren Prof. Dr. Wode, çocuk yuvası ve ilkokulun sonunda anadilindeki her türlü eksiğin aşılmış olması gerektiğini belirtti.
Mannheim Üniversitesi İngilizce Dilbilimleri Kürsü Başkanı Prof. Dr. Rosemarie Tracy, çokdillilik alanında yaşanan tartışmalara, varolan çelişkilere ve potansiyellere, gerçekleştirilmesi olanaksız durumlara ve karşılaşılan yanlışlara değineceğini belirterek sözlerine başladı.
Çokdilliliğin kamuoyunda iyi algılanmadığını belirten Prof. Dr. Tracy, PISA araştırmalarından bu yana dil konusunun medyanın sürekli bir gündem maddesi haline geldiğini ve konuya olumsuz yaklaşıldığını dile getirdi. Medyada kullanılan yarımdillilik kavramına değinen Prof. Dr. Tracy, “Yarım diller yoktur, yeterince geliştirilememiş diller vardır....çocuklar eğer dillerini büyük anne-babaları gibi edinemedilerse, bunun nedeni büyük anne-babalarıyla aynı girdilere sahip olamamalarında yatmaktadır” dedi.
Almanya’da çokdillilik tartışmalarında hem olumlu hem de olumsuz bakış açısının varolduğunu, Avrupa Birliği vizyonuna göre her vatandaşın en az üç dilli olmasının hedeflendiği, Alman toplumu içinde yaşanan çokdilliliğin ise küçümsendiğini belirterek, “Avrupa Birliği vizyonuna göre bir yandan dilsel çeşitlilik uluslararası pazarda rekabet açısından bir avantaj olarak görülüyor, öte yandan göçmenlerin ilkdillerinin sahip olduğu “artı değer” sorgulanıyor. Bu çifte standarttır, bir çelişkidir. AB düzleminde dilsel çeşitliliğin Avrupa içinde sağlamlaştırıcı bir etmen olduğundan söz ediliyor. Her bir ülkedeki tartışmaları izlediğinizde, bu çokdilliliğin kışkırtıcılık olarak görüldüğünü izleyebiliyorsunuz” dedi. Şu an Almanya’da üniversitelerde uluslararasılaştırma süreci yaşandığını, yurtdışından gelen profesörlere iyi ödemeler yapıldığını ve öğrenciler için bir çekim noktası olmak istendiğini, bu nedenle ortalama bir İngilizce ya da Almanca ile hazırlanan ödevlere dahi iyi notlar verildiğini belirten Prof. Dr. Tracy, “Ama birçok ilkokulda, ki bu da tersi durumdur, her ayrıntı en ince hesaplara tabi tutuluyor. Bu gerçekten bir skandal” diyerek sözlerine devam etti.
Prof. Dr. Rosemarie Tracy, göçmen çocuklarının, anadili Almanca olan çocuklar için geçerli normlara göre değerlendirildiğini ve ilişkiler için kullanılan zamanın/öğrenim fırsatlarının hiç dikkate alınmadığını belirterek, kamuoyunun, bu bağlamda devreye giren enstrümanların söz konusu grubun gereksinimlerine uygun olmadığı konusunda yeterince duyarlılık göstermediğini vurgulayarak, çokdilliliğin yalnızca değerli görüldüğü durumlarda desteklenmesini eleştirerek, her dilin desteklenmeye hakkı olduğunu kaydetti.
---
Viyana Üniversitesi’nden Prof. Dr. İnci Dirim sağlık sebeplerinden ötürü sempozyuma katılamadı.
|