Halk arasında “Bir dil bir insan, iki dil iki insan”, diye kişilerin bildiği dillerin değerlendirmesi yapılır.
Bilim insanları da “Küçük yaşlarda iki veya çok dili öğrenmek süngerin su çekmesi gibidir, ne kadar verirsen o kadar alırlar, asla zor ve yıpratıcı değildir,” sözleriyle açıklarlar. Hele bir de bu diller, Anadili ve de içinde yaşadığı ailenin, ülkenin diliyse çocukların çok dilli yetişmesi kadar güzel ne olabilir ki!?
Bazılarınızın, “sünger de kapasitesi kadar su çeker,” gibi itirazda bulunduğunu duyar gibi oluyorum. Tabii ki her şeyin bir kapasitesi var, aşırıya kaçmadan çok dilli yetişmenin ne kadar olumlu olduğunu aşağıda anlatacağım örnek göstermektedir.
Dil konusunda uzman değilim ama mesleğim öğretmenlik olunca bu konuyla birazda yakından ilgilenmemden dolayı söz söyleme, görüş bildirme hakkım olduğunu düşünüyorum ve onun için “İKİ DİLLİ SINIF veya OKULLAR,” da edindiğim izlenimimi siz okuyucularımla paylaşmak istedim.
Daha ilk gününden itibaren Hamburg’da “Stadtteilschule am Hafen-Neustadt” okulunda (daha birkaç okulda ) başlanılan “İkidilli Alman-Türk Sınıfları”nı izlemekteyim. Bu okulların yöneticilerinin, öğretmenlerinin ne kadar istekle görevlerini yaptıklarını, öğrencilerinin başarılarını artırmak için çabalarını gözlemekteyim.
Öğretmen Hasan Bey’in isteği üzere 14 Kasım Salı günü bu İKİ DİLLİ SINIFların devamı olan 11. sınıfıyla (lise) tanıma ve tanışma mutluluğunu yaşadım. Sınıf iki dilli sınıfın devamı olduğu için böyle adlandırılıyor ama ek yabancı dil dersleri almak zorunda oldukları için 11. sınıf olarak artık her öğrenci üç veya dört dilli olarak yetişiyor.
Bu sınıfta iki ders saatinin inanılmaz çabuk ve zevkli geçtiğini vurgulamadan geçemeyeceğim. Yirmi bir öğrencinin bulunduğu sınıfta iki kişilik sıralarda (karışık oturmalarının öyle birilerinin kuşkulandıkları gibi olmadığının en güzel örneği ) kızlı - erkekli oturan gençler kitaplarımdan okuduğum bölümleri nasıl da ilgiyle izlediler anlatamam. Arada sordukları sorular, sınıfta bulunan diğer iki Türkçe öğretmenin sorularına ve okuduğum bölümlerle ilgili benim sorduğum soruları yanıtlamaları Türkçe bilgilerinin Hamburg’da yetişen üçüncü-dördüncü nesil olarak ne kadar geliştirdiklerini görünce inanamadım! Bu gençler, Türkiye’de bir üniversitede okuma yaptığım öğrencilerle karşılaştırdığımda ise daha da gözümde büyüdüler. Almancalarının ve diğer yabancı dillerinin de iyi olduğuna kesin inanıyorum. Geleceğin yetişen yıldızları diye değerlendirilebilirler. Almanya’da olduğu kadar Türkiye’de de üst okullara git-me, iyi birer meslek sahibi olma şanslarını şimdiden yakalayan kişiliğe ve donanıma sahip oldukları görülüyor.
Bu sınıfları açanları, yöneticilerini, öğretmenlerini, katkıda bulunan herkesi kutluyorum. Bu okulları seçerek çocuklarının başarılarına başarı katan aileleri de ayrıca kutluyorum; çocuklarının ileride başarılı olmasını isteyen ailelerin gidip, görüp ona göre çocuklarını yönlendirmelerini öneriyorum.
Bu okullarda buradan atanan, Türkiye’den gelen ve de Alman öğretmenler arasındaki ilişkilerin karşılıklı bilgi alışverişinde bulunmaları da çok önemli. Benim bulunduğum
11. sınıfta Türkiye’den gelen iki öğretmenle öğrenciler arasındaki çok güzel bir diyalog olduğunu gördüm. Öğrenci-öğretmen arasındaki saygı ve sevgi içersindeki ilişkileri inanılmaz güzeldi. Kırmadan, üzmeden söyleyeceklerini özgürce söyleyerek içten bir samimiyetle ders yapıldığı açıkça görülüyordu. Hamburg’daki görev süresi dolduğu için sınıfı devredecek öğretmen yeni başlayacak öğretmene, “Bu çocukların her şeyi başaracaklarından eminim. Sevgiyle yaklaşınca onlar fazlasıyla karşılık veriyorlar.” diyerek kısaca sınıfla ilgili görüşünü özetledi. Sevginin, hoşgörünün açamayacağı kapı, çözemeyeceği sorun var mıdır ki?
Çocuklarımızın sevgiyle büyümeleri, gelişmeleri ve de iki dilli hatta çok dilli yetişmeleri dileğiyle…
Hamburg, 18.11.2013
|