Die Gaste | ||
| ||
PANEL '10 |
||
| ||
Sonderschule/Förderschule Sorunu ve Göçmen Toplumu PANEL | ||
Konuşmacılar: Prof. Dr. Rolf WERNING (Hannover Üniversitesi Felsefe Fakültesi Dekanı) Prof. Dr. Mehmet ÖZYÜREK (Gazi Üniversitesi Zihinsel Engelliler Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı) Prof. Dr. Wolfgang JANTZEN (Bremen Üniversitesi) Prof. Dr. Ali UÇAR (Alice Salomon Hochschule Berlin) Yrd. Doç. Dr. Berrin BAYDIK (Ankara Üniversitesi Zihin Engelliler Eğitimi Anabilim Dalı) Yer: Duisburg-Essen Üniversitesi Essen Kampusu Glaspavillon Düzenleyenler: “Dil ve Eğimi Geliştirmek İçin İnisiyatif e.V.” “Die Gaste” | ||
Amaç: İstatistiksel olarak Türkiyeli çocukların %7’sini kapsayan, ancak Integrierte Gesamtschule vb. adlarla yeni oluşturulan okullarla bu oranın %10’lara çıktığı Sondurschule/Förderschule sorununun eğitsel ve toplumsal konumunu saptamak, bilimselliği içerisinde tartışılarak bu alandaki sorunları ortaya çıkarmak ve toplumun çözüm yolları aramasında destek olmak. Genel alan gözlemlerine göre, birinci sınıfa başlayan göçmen çocuklarının büyük çoğunluğu, ilk üç yıl içinde değişik testlerden geçirilerek çokluk “öğrenim özürlü” olarak Sonderschule/Förderschule’lere gönderilmektedir. Kimi durumda, özellikle küçük köy ve kasabalarda, öğretmenlerin, sınıfın genel seviyesini koruma adına göçmen çocuklarını bu okullara gönderilmesi yönünde genel bir eğilim gösterdikleri de gözlenmektedir. Bu durum, aileler üzerinde psikolojik sorunlar yarattığı gibi, ailelerin toplumsal ilişkilerinde de sorunlar yaratmaktadır. Sonderschule’ler genel olarak “geri zekalılar okulu” olarak görüldüğünden, ailelerin karşı karşıya kaldığı sorunlar belli ölçülerde eğitsel ve kültürel nitelikte olmakla birlikte, bu okullara gönderilen çocukların, okulda uygulanan programlara bağlı olarak zihinsel ve fiziksel faaliyetlerinde önemli bir gerileme olduğu da alan gözlemlerinde açıkça görülebilmektedir. Bu çocuklar, zorunlu eğitim süresini tamamladıktan sonra zihinsel ve fiziksel faaliyetleri zayıflamış, toplumsal ilişkileri tümüyle kopmuş bireyler olarak aile ortamında yapayalnız kalmaktadırlar. Bu yalnızlık ortamında çocuklara hiç bir yardım yapılamadığı gibi, aile bu çocuklarla iletişim kuramamakta ve giderek kendilerine bir yük olarak görmeye başlamaktadırlar. Bugün, yeterli veri bulunmamakla birlikte, yüzbinden daha fazla çocuk, yetişkin olarak toplum içinde yaşamaya çalışmaktadırlar. Bunun yanında, gerçek anlamda “zihinsel özürlü” olan göçmen çocuklarının erken teşhisine ilişkin de ciddi sorunlar olduğu görülmektedir. Son dönemlerde “öğrenim özürlü” çocukların yanında yaygın biçimde “konuşma özürlü” çocuklar görülmeye başlanmıştır. Bu ampirik gözlemlerden yola çıkarak panelde ele alınması gereken konular ve sorunlar şu şekilde saptanabilmektedir: 1) Doğum anından itibaren göçmen çocuklarının dört yaşına kadar gerçek anlamda “zihinsel özürlü” olup olmadıklarının doğru biçimde ve zamanında saptanıp saptanmadığı, 2) “Zihinsel özürlü” olarak saptanan göçmen çocuklarının eğitiminde hangi programların uygulandığı ve bu programların yeterli olup olmadığı, 3) Daha ileri yaşlarda “zihinsel özürlü” oldukları saptanan göçmen çocukları için uygulanabilecek eğitsel programların olup olmadığı, 4) İlkokul 1. ve 4. sınıf arasında “öğrenme özürlü” olduğuna ilişkin saptamalarda kullanılan testlerin doğruluk oranları, 5) Bu çocukların test sonuçlarına göre sonderschule’lere gönderilmesi sonucunda ortaya çıkan fiziksel ve zihinsel geriliklerin nedenleri, 6) Zorunlu eğitim süresi sonrasında ailenin sorumluluğuna terk edilen bu çocukların ileri yaşlardaki sorunlarına ilişkin farklı eğitsel, kültürel ve psikolojik programların gerekliliği ve uygulanabilirliği, 7) “Konuşma özürlü” olarak saptanan çocuklara yapılan psikolojik ve eğitsel desteklerin yeterliliği ve göçmenlik nitelikleriyle, özellikle de anadili Türkçe olmasından kaynaklanan durumlarıyla uyumlu olup olmadıkları, 8) 18 üstü yaştaki sonderschule/förderschule çocuklarının toplumsal uyum sorunları ve iş olanakları, 9) Tüm bu konularda çalışan eğitmen, danışman, öğretmen, uzman, psikolog vb. kişilerin göçmenlik ve anadili sorununu kavramış olmalarının ne ölçüde gerekli olduğu, 10) Oluşturulabilecek anadili temelli Almanca öğrenim/eğitim programının (4-7 yaş grubu düzeyinde) bu alanda nasıl bir katkıda bulunabileceği, 11) Tüm bu konulara ve sorunlara ilişkin olarak ailelerin eğitimi ve toplumun bilgilendirilmesi.
PROGRAM
|